En fazla uyanıklığa, en ağır bedeli ödeyecekler mecburdur!
Bir dost, birkaç ay önce, ‘Bize ne’ diyordu, ‘borsadaki iniş-çıkışlardan... Yüzde 60’dan fazlası yabancıların cebine gitmiyor mu?’ Söz olarak doğru.. öyle ya, bize ne? Ama, böyle söyleyenlerin çoğunun tuzu kuru.. Günlük ihtiyaçlarını teminde sıkıntı çekmeyenler.. ‘Taife-i laicus’un da, bu gibi kayıplardan bir maddî kaybı yok ki, feryad etsinler..
Ama, aynı dost dün, son iddianâmeden sonra piyasada yaşanan kısmî sarsıntı üzerine, ülkeden çıkan milyarlarca dolardan ve ülkenin uğradığı zarardan yakınıyordu. İçimden, ‘Piyasalardan bize ne?’ gibi bir söz geçti, ama, sözümü dolaylı olarak ifade ettim; ‘Halkı da etkiler mi? Ne de olsa, halkın borsadaki payı, yüzde 10’u bile bulmayan bir derecede..‘ şeklinde.. Dostum, ‘Ama, biliyor musun, bu; fizikteki bileşik kaplar ilişkisine benzer.. Dipten bitişik olan kaplardan birindeki su seviyesi yükseldi veya indi mi, bu, diğer kaplara da aynen yansır..’ dedi. ‘Haaa, dedim, şimdi anladım..’
Zâten bilineni bir daha anlamıştım.. Evet, dün piyasalarda bunlar olurken; birileri de, telaşlı bir sevinçle ellerini oğuşturuyorlardı. Onların tuzu kuruydu ve onlara pek dokunulamamıştı, son 80 küsur yılın çalkantıları içinde.. çünkü, onlar, her şeyden önce geniş halk kesimlerini değil, kendilerini emniyete alıyorlardı; düzen, onlarındı..
Yarg. Başsavcısı Yalçınkaya'yı, 24 Ocak 2008 günlü yazısında, ‘Yargı gücünde devlet görevlisi bir savcı ille de görevini yapmak zorundadır. Savcı, kırmızı çizgiyi çiğneyip bölücülük ya da dincilik yapan siyasal partiye dava açmazsa, görür gününü..’ diye tehdid eden ve ‘Başsavcı, dava açması gerekiyorsa, dava açacaktır. Cumhurbaşkanımız dosyalı zanlı. Başbakanımız dosyalı zanlı. Bir de iktidar partimiz zanlı oldu mu, gel keyfim gel.’ diye nanik yapan Cum. yazarı İ. Selçuk, gerçekte içinde bulunduğu kombinezonlardan da haber veriyormuş.. Keza, ‘İlkini 29 Temmuz 2004'te, ikincisini 2005 yılında, üçüncüsünü ise 26 Mart 2007'de Yargıtay C.Başsavcılığı'na AK Parti hakkında, klasörler dolusu kupürler, deliller sundum. çünkü cumhuriyeti katleden bir olay var, benden yararlanmış olmasında garipsenecek ne var!’ diyen ve hangi güç odaklarının adamı olduğunun kestirilmesi zor Perinçek’in de nanik yaptığını tasavvur edebilirsiniz.. Halkın sıkıntılarından onlara ne?
Evet, ‘laik rejim’in kendisini savunmak adına yaptığı her davranışı, en fazla da, halkın en zayıf kesimlerinde hissedilmek üzere, sosyal bünyenin her tarafına darbe indiriyor.. Dağın tepesinden kopan ‘çığ’ın, en fazla da dağın eteklerinde hasar meydana getirmesi örneği gibi..
Ama, bunlar olurken, herkes şaşkın ve üzgün sanmayalım.. Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan, daha geçen hafta, ‘darbe şakşakçılığı’ yaparken, 1961’de Adnan Menderes’in -adâlet adına diye asılarak- öldürülmesi üzerine, ‘milletin bayram yaptığını’ ileri sürmüyor muydu? Evet, (millet kelimesini, aslî mânâsıyla, bir inanç topluluğu olarak kullanırsak) ‘laik milleti’, bayram yapmıştı.. ülkemizin ‘İslam Milleti’ ise, Adnan Menderes için bile, gizlice ağlamıştı.. ‘Millet’e karşı ayak oyunları tezgâhlayanlar ise, ‘biz kendimizi ve sistemimizi koruduktan sonra, kitle ne olursa olsun..’ dercesine maceraperestçe bir tavır içindeydiler.. Millet onlar için, geminin batma tehlikesi karşısında, atılması gereken ‘safra’ hükmündeydi.
Engin Ardıç’ın Sabah’ta dün yayınlanan tesbitlerine katılmamak mümkün mü?
‘Hele bir hürriyeti ilan edelim, gerisi kolay’ diyenler, 1908 yılında apışıp kalmışlardı... (…) İster istemez diktaya yöneldiler. Cumhuriyet’i ilan edenler de kısa sürede başlarına nasıl bir dert aldıklarını gördüler: Cumhuriyet olsa da olmasa da, ‘farklı fikirler, hatta zıt fikirler’ vardı. Onlar da ister istemez diktaya yöneldiler. çok planlı ve programlı oldukları sanılır, hayır, değildiler. Buna Atatürk de dahildir. öyle olsaydı, fikirleri ve tutumu şartlara göre değişmezdi... (…) Onlara çanak tutan üç-beş de basın p.ştu var, öyleyse iş kolay. Sanıyorlar. Arkadan nasıl bir ‘kaos’ geleceğini, ne müthiş bir kargaşa, nasıl korkunç bir boşluk doğacağını hiçbiri düşünmüyor. ‘Kaç partiyi kaç kere kapattınız da ne oldu?’ sorusunun yorucu gerçeği de vız geliyor olmalı. Laikliği kurtaralım, gerisi kolay... Hükümeti devirelim, gerisi kolay... Yerine koyabilecekleri hiçbir örgüt, lider, ya da program yok. 1908 yılında da yoktu... (…)1923 yılında da yoktu... Zart zurtla buldular... 1960 yılında da yoktu... (…) 1971 yılında da yoktu... (…) İmparatorluğu kurtaralım diye gelip imparatorluğu batırmışlardı. Şimdi de cumhuriyeti kurtarmak amacıyla çok yanlış işler yapıyorlar, umarım cumhuriyet onların ellerinde can vermez. çünkü vebali çok ağırdır. Her zaman da, bıraktıkları enkazı temizleyecek, ortalığı süpürecek bir önder çıkmayabilir.’
Yeni Şafak’ta, Hakan Albayrak’ın yazısına yorum yazanlardan birisi de, ‘İslam uğrunda dünya hayatını fedâ eden mümin’ demek olan ‘şehîd’ sıfatını kullanmanın laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle de dava açsın, Başsavcı..’ diyordu..
Tabiî ki, mü’minlerinin, İslam’ı hayatlarına hâkim kılmak istemesi yasaktır, ama, laiklerin İslam’ı istismarı serbesttir!. Bir diğeri ise, ‘Siz onlara baskı yapmazsanız onlar size baskı kurarlar, işte böyle..’ diyor ve bir ‘harâmîler çetesi’ kolayca, bir çelme ile bertaraf edilebilir.. Kimileri de, Başsavcı’nın mahkemeye verilmesinden sözediyordu. Bunu söyleyenler, ‘filanı kadı ile gayri meşru halde görmüşler, kime şikayet edeceksin?’ şeklindeki halk deyiminden habersizdiler..
‘Vural Savaş’tan hesab sorulabilseydi, bunlar olmazdı..’ diyenler kervanına katılanlardan birisi de Recaî Kutan bey olmaz mı? Sanki, bu yargı sisteminin, nice pâk, tertemiz simâları dahî mahkûm; nice kaatil ve hırsızları da beraet ettirdiğinden habersiz imiş gibi.. Ayrıca, bir ara, ‘Refah Partisi’nin kapatılması için dâva açmamalıydım..’ diye bir laf eden V. Savaş ve benzerlerinin, kendi yayın organında övgülere boğulduğunu bilmez mi, Recaî ağabey? Halbuki, ‘Ben türban istismarı yapıyor diye iki parti kapattım. AKP'nin de bu nedenle şimdiye kadar kapatılması gerekirdi. Eğer kapatılmış olsaydı, Gül cumhurbaşkanı olamayacaktı.’ diyen de V. Savaş’tı..
Unutmayalım ki, ‘baştan bozuk olan, zamanla düzelmez..’ ve bu sistem temelinden çarpıktır.
Benim şahsen AK Parti’ye destek verişim de, onun bu bozuk sistemin içinde, halkımıza biraz rahat nefes aldırmak çabası yüzündendir. Yoksa, temelinden bozuk olan bir sistemden hayırlı bir şey beklemek gibi, safça bir umut beslediğimden değil..
Bu, en az 200 yıllık bir derin sosyal mücadelenin günümüzdeki devamından ibarettir. Bu konular sadece sathî inkılabçı söylemlerle veya mücadelenin çetinliğinden habersiz, İslam tarihinden bir-iki örnekle de, ‘olmalı..’ gibi ve amma nasıl olacağını ortaya koymaksızın dile getirilen masabaşı tefekkürleriyle geçiştirilecek kadar basit değildir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.