Damda bacaları adam sanırdım
Edebiyat ve basın dünyamızın büyük isimlerini tanıdıkça, ekseri o isimlerin ebadıyla orantılı hayal kırıklığına uğrar ve bu sebeple merak ettiğim yeni isimleri yakından tanımaya cesaret edemez hale gelirdim.
Hatta tanışmak bile istemezdim bazen, hayalimdeki gibi kalsın diye.
İşte o dönemlerde birkaç mısra yazmıştım.
"Ne adamlar gördüm
Şu üdeba arasında
Kiminin adı dağ gibi
Kendisi dağda odun..."
***
Böyle başlıyordu ve erkek ve kadın yazarlarımızdan beni şaşkınlığa uğratanları iğneliyordu.
Aradan geçen otuz sene içinde fazla bir değişiklik görmedim.
Eski hükmün her zaman geçerli olduğu aşikâr:
Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma.
***
Pazar günü Elif Şafak'ın yazısını okuyunca, aynı yollarda, farklı zamanlarda, aynı manzaralara rastladığımızı fark ettim.
"İyi yazarların iyi insanlar olduklarını zannediyordum" diyordu.
Genç bir yazar olarak katıldığı panelde, herkesin birbirine tepeden bakmasını, selâmı bile lütfen vermesini anlamakta zorlandığını anlatıyordu.
"Panel boyunca bir gerilim, bir sevgisizlik, bir iğnelemedir gidiyor. Sanki işimiz hikâye anlatma sanatı değil, dünyayı kurtarmak. Kendimizi fazla ciddiye aldığımızı düşünmeden edemiyor, fikirlerimi kendime saklıyorum. Yanımda oturan bir başka konuşmacı yazar bir ara kulağıma eğilerek fısıldıyor:
Aldırma sen bunların hallerine. Bizim çevre biraz hoyrattır. Kimse kimseyi sevmez. Ama en çok da tevazudan hoşlanmayız. Sakın ola mütevazı olma."
***
Elif Şafak yazısında bu tavrın ne kadar yanlış olduğunu anlatıp mütevazı olmanın önemine ve gerekliliğine işaret ediyordu.
Kesinlikle haklı.
Ne var ki bunu anlatmak, kabul ettirmek çok zor.
Burnundan kıl aldırmamaya kararlı birinin yanına, elde küçük makasla yaklaşsan da nafile.
Küçük dağları kendinden sananları, o düşüncelerinden vazgeçirmek imkân sınırları dışında.
***
Bazıları da büyük laflar etmekle, büyük konular hakkında konuşmakla büyük olunacağını sanıyor.
Rahmetli Mecit Amca, seni anmanın tam zamanıdır.
Büyük ve yüksek mevzularla ilgilenen, iri lâflar eden biri gelip konuşmaya başlayınca, o da söze dâhil olarak, büyük ve yüksek şeylerden bahsetmeyi adet edinmiş.
İğnelemesi bu şekilde...
Mesela, "köşe rafı" diyor, "manda" diyor, "minare" diyor.
Tek kelimeyle masanın etrafındakileri güldürebiliyor.
Öteki, niye güldüklerini anlamasa bile, taş yerini bulmuştur.
Köşe rafı, eskiden odaların köşelerinde, tavana yakın yerde, çapraz çakılan tahtadan oluşurdu. İçine üç beş kitap konulan minik bir raf. Odanın en yüksek yeri. Manda ile minare malûm...
***
Velhasıl iyi adam olmak, iyi yazar, iyi şair, iyi ressam olmaktan çok daha önemlidir fikrimce.
Bir Mecit Amca, büyük laflar etmekle büyüdüğünü sanan adamlardan daha değerlidir.
Kiminin gölgesi bile her durumda kendinden uzun.
Büyük zannettiğimiz, dev gibi gördüğümüz bazı isimlerden, kimi zaman damdaki bacalar bile daha adamdır bu yüzden.
İsminin hakkını verenlereyse ne kadar gıpta edilse yeridir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.