Vakit’in şahsında adalete darbe
Bizim neslimiz siyasi darbeler kuşağında kaldı. Devlet sağlığının bozulmasından doğan darbe, ülke sağlığını hepten bozan bir hastalıktır. Darbeci, acemi, hırslı, çıkarcı, ehliyetsiz sahte doktor gibidir. Cahil cesaretiyle, millet bünyesinde ameliyat yapar. Ülkeye, zaman, imkan, güç ve itibar kaybettirir. Adalet, medya ve güvenlik güçlerini kullanarak ayakta kalmaya çalışır.
Yakından yaşadığım, tarih olmuş üç ibretli adalet sapması. 1) 1960 darbesinin Yüce Divan Başkanı Salim Başol'un, idam kararlarının hukuksuzluğunu ve millet adına değil, kaba kuvvet adına olduğunu ilan eden, “Sizi (elbette kendi de dahil) buraya getiren kuvvet böyle istiyor” itirafı.
2) 28 Şubat sürecinin gariplik ve hukuksuzlukları, yüksek yargı mensuplarının brifingçi askeri ayakta alkışlamalarıyla start almıştı.
3) AYM’nin kanuna, teamüle, akla, mantığa ve uygulamaya imkan vermeyen, çoğunluğa karşı, “ülke batarsa batsın” diyen bir azınlık inadını iktidar yapmaya yönelik, “TBMM’nin ancak 367 ekseriyetle toplanabileceği” kararı da bir e-muhtıraya eşlik ediyordu. Daha önce Fransa masonlarının, Türk masonlarına, “Halkın % 80’i istese başörtüsüne geçit vermeyin” talimatı gibi uçuk, vicdanlara sığması, gerçekleşmesi imkansız bir karar.
Adalet darbeleri, siyasi darbelerin yavrusudur. Ama siyasi darbelerin doğurduğu en büyük kötülüktür. Adalete indirilen darbe vicdanlara indirilen darbedir. Dağın arkasındaki ümidi, “Berlin’de hakimler var” ümidini yok eden felakettir.
Vakit gazetesine “tazminat” diye verilen 1 trilyon 800 milyar liralık görülmedik ceza, vicdanları rahatsız etmiştir. Adalete bağlanması gereken ümitleri tahrip edicidir.
Kaldı ki yazıda hakaret kastı değil, yanlış düzeltme gayreti öndedir. Söyleyenlerin yüce makamı nedeniyle önem kazanarak tekrarlanan önemli iki yanlış yapılmaktadır. Yazar, dikkat çekici edebi bir üslupla düzeltmek istemiştir. Türk düşmanı bestesiyle ünlü Mussogorski ile ruhunu dinlendirmenin bir paşaya ve Yemen’in o zaman vatan toprağı olduğunu bilmemenin diğer paşaya yakışmadığı anlatılmıştır.
Karar hukuka aykırıdır.
1) Konu; iki yanlış kişidir. 310 kişi daha katılıyor, 312 kişi tazminat istiyor.
2) TSK Personel Kanunu 49/b'ye göre general sayısı 301. Yani orduda 312 general yok. Sayın Hilmi Özkök de dava açmamış. Mahkeme buna bakmıyor.
3) Dava devam ederken 4 general vefat ediyor. Yalnız birinin varisleri davaya devam istiyor. Üçü talepte bulunmuyor. Buna rağmen davaları devam ediyor.
4) Milletvekili olan generaller, gazeteciye dava konusunu bilmediğini söylüyor.
5) Fikre verilmiş böyle bir ceza görülmüş değil. Adalete güven zedeleniyor.
6) Karar, Yargıtay kararlarına da aykırı. Örnek: “5 Genel Başkanın seçtiği yalakalık yapan herifler meclise geldi” hakaret davasında Yargıtay, “Yalaka sözü tüm vekilleri hedef almaz. (21.11.2001)” diyor.
Bu sıkıntılar aşılacak. Tüm İslam dünyası aşma yolunda ilerliyor. Daha üst yargı kademeleri var. Her yargıdan önemlisi, ondan sonraki. Kararı Yargıtay bozarsa, hükümsüz kalıyor, uygulanmıyor.
Yargıtay’dan sonra da manevi üç üst mahkeme var:
1) Millet vicdanı var. Vicdanlarda kim kazanacak?
2) Tarihin yargısında kim kazanacak?
3) En son, kesin ve ebedi uygulamaya konan karar, ilahi yargı…
Son karara kadar geçirdiğimiz her imtihan safhası, ibret almamız, kendimizi düzeltmemiz, haktan yana tavır koyup, zulme karşı durmamız, neme lazımcılıktan kurtulup, insanlık basamaklarında yükselmek için önemli bir imkan olmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.