Devlet senin babandır, anladın mı?
‘Ortamı germek’ mânâsındaki ‘gerici’liğini hakkıyla yerine getiren Baykal, CNN’de, Perşembe akşamı, açıkça ‘AK Parti kapatılmalıdır.. çünkü din istismarı yapıyordu.. vs..’ dedikten sonra, dün de, CHP Parti Meclisi’nin toplantısında, ‘öcü’lerle, ‘iyi saatte olsunlar’ın (ifrit güçlerin) gölgesiyle korkutmaya çalıştı.
O, ‘Türkiye’nin hiçbir dönemde olmayan bir şekilde büyük bir bunalıma sürüklendiğini ve garib oluşumların hızla yaygınlaşmakta olduğunu; bunun böyle sürüp gidemeyeceğini; AK Parti’nin halktan aldığı yüzde 47’lik oyu taşıyamadığını ve, tabiî sınırların aşılma noktasına gelindiğini ve çok önemli şeylerin olacağını’ söyleyerek ‘felaket tellâllığı’ yapıyor ve ayrıca, ‘parti kapatma davasında Anayasa’da yapılması düşünülen değişikliklerin yargıya müdahale olacağını ve bunun asla kabul edilemiyeceğini’ de söylüyordu. Bunları söyleyen Baykal, iki sene önce, Van Rektörü’nün yargılanmasına nasıl müdahale ettiğini ve keza, geçen Nisan ayında, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya atılan ve ‘o seçim için Meclis oturumlarının en az 367 üyeyle açılması gerektiği’ iddiası üzerine, ‘Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları müracaatlarının kabul edilmemesi halinde, ülkenin bir iç çatışma zeminine sürükleneceği’ gibi laflarla, söz konusu Mahkeme’yi etkilemeye nasıl çırpındığını hatırlamak istemiyordu.. Ve, bunu yaparken sığındığı şey de, ‘Devlet’ idi..
Burada, hemen ve tekrar hatırlayalım ki; ‘Devlet’, birisinin olmaması halinde varolamayacağı üç aslî unsurdan oluşur:
1) Birlikte yaşamak arzu ve iradesi taşıyan ve bunun tarihî, dinî, kültürel ve sosyopolitik arka planına sahib bir halk;
2) Böyle bir halkın, üzerinde müstakil/ bağımsız olarak ve kendi iradesine göre yaşayabileceği bir coğrafya;
3- öyle bir halkın, öyle bir coğrafyadaki sosyal hayatını düzenleyen bir yönetim mekanizması, rejim..
Baykal ve sözcülüğünü yaptığı ‘taife-i laicus’un ‘Devlet’ dediği ise, halkın devlet anlayışının çarpıtılarak şekillendirilmiş despotik bir iktidar anlayış ve gücünden başka bir şey değil..
Onun Devlet’i, insan merkezli ve insanın hizmetinde değil, insanı yutan bir mekanizma.. Gerekirse, insanları öğüten bir cesed değirmeni gibi anlayan, faşizan bir devlet anlayışı!.
Hakk’a, adâlet anlayışına bağlı olanlar, ‘hak ve adâletin gereği olarak, ben zarar edeceksem, başım-gözüm üstüne; yeter ki, hak ve adâlet hâkim olsun..’ derler.
Güce tapanlar, ellerine haksız yollarla, zorbalıklarla, despotik yöntemlerle geçirdikleri iktidar gücünü yitirmek istemeyen faşizan zihniyetli çağdaş tiranlar ise, her şeyi mübah görürler.
Ve ellerindeki güç odakları zayıflayacak olsa, hemen rakiblerini ve kitleleri ‘Devlet elden gidiyor..’ diye ‘umacı’larla korkutmalardan meded ummaya başlarlar.. Onların nazarında, halkın seçtikleri, hiçbir zaman ‘devlet’ten sayılmaz.. Devlet kendileridir, devlet, atalarıdır!
Hani, Fransa İhtilali sırasında, hemen her siyasetçi, söze, ‘peuple / halk’ diye başlar ve her ne halt ederse, halk adına yapar hale gelince.. Halk’a gınâ gelip, yine ‘halk’ diye söze başlayan birisine, halktan, ‘Halk senin babandır, anladın mı?’ diye, tepki yükselir ya.. Bugün bizim durumumuz da öyle.. Devlet adına konuşmanın objektif kıstasına da sahib olmadıkları halde, ‘Devlet-devlet’ diye tepinenlere ‘Devlet senin babandır!’ dememiz mi gerekiyor, illâ..
-
AK Parti, eski despot yöneticilerin, ‘taife-i laicus’un koyduğu kurallarla, kanunlarla 5 seneyi aşkın bir zamandır iktidarda.. Ve en azından, elde objektif, kanunî olarak halk iradesini temsil ediyor. Ama, dün ‘yüzde 35’le Meclis’in yüzde 65’ini nasıl ele geçirirler?’ deniliyordu. Halbuki o da ‘taife-i laicus’un kanunu gereğiydi.. Aynı taife, Erbakan 1996’da, yüzde 23’le en büyük parti olarak iktidara geldiğinde, ‘Yüzde 77 size karşı..’ diyorlardı ve ona 6 ay bile tahammül edemediler. Ama, daha sonra yüzde 21 oy alan Ecevit’in ülkeyi 4 senede nasıl mahvettiği görüldü.. Yine ses çıkmadı.. çünkü, iktidarda olanlar kendileriydi ve iktidar gücünü millete hizmet aracı olarak değil, ‘yemlik’ olarak kullanıyorlardı.. Ve sonunda ülke tam bir çöküntünün eşiğine gelip de, seçimler yapılınca.. Halk, yüzde 35’le AK Parti’yi seçti.. Ama, ‘şerûrlar taifesi’, süngücu zorlamasıyla kabul ettirilen bir Anayasa'daki bubi tuzaklarıyla, saatli bombalarla hep pusudaydılar.. En büyük güçleri de, TSK ve Yargı idi..
AK Parti, önce, geniş halk kesimlerine biraz rahat nefes aldırabilecek hizmetlere ağırlık verdi.. Ve 5 senelik bir uygulama sonunda, yapılan yeni bir seçimde, yüzde 47’ye ulaştı.. ‘Taife-i laicus’un en büyük güç merkezi ise, yüzde 19-20’lerde kaldı..
Bu kez, ‘taife-i laicus’un goygoycuları, ‘biraz matematik biliyorsanız, yüzde 47’nin, yüzde 53’ten büyük olmadığını öğreniniz..’ demeye başladılar..
Sosyal hayatımızda son 30-40 yıldır bir ‘gangren odağı’ gibi duran başörtüsü mes’elesine de çözüm aranırken, halkın reyinin yüzde 65’ini ve Meclis’in de yüzde 80’ini temsil eden partilerin oyuyla kabul edilen Anayasa değişikliği gerçekleşince, ‘taife-i laicus’, bölücülük-ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle daha bir hırçınlaştılar.. İstiyorlardı ki; kendi bir avuçluk sosyetik zevklerine, yaşayış tarzına aykırı davranılamasın!. Ve hemen, Anayasa Mahkemesi ve diğer birtakım özerk kurumları, harekete geçirdiler..
Nasıl bir despotik ve katı laik olduğu bilinen eski Cumhurbaşkanı A. N. Sezer’in tayin ettiği kadrolar kendilerinde olan özerk kurumlar eliyle, ellerindeki iktidarları yitirmemek için ellerinden geleni yapıyorlar, şimdi.. ‘Laik dukalık’ların ve prensliklerinin saltanatı sarsılıyor, çünkü..
İstiyorlar ki; mâdem ki, AK Parti, halkın rey ve iradesini kazanmış, o halde, sadece laik rejime hizmet etsinler; mahallî hizmetleri görsünler; ama, bu rejime, kendi mühürlerini vurmaya kalkışmasınlar.. çünkü, o mühür, en katı ve despotik tavırlarla 80 yıl öncelerde vurulmuştur, ona dokunulamaz.. Derin’iyle sathîsiyle, devlet ancak onlardır ve onlarındır!
Türkiye’nin sıkıntısı bu.. Ve onun için, milletin kültüründen gelen bir alışkanlıkla, korku ve hattâ kutsamayla yaklaştığı Devlet anlayışıyla karşımıza çıkıyorlar.. Baykal ve diğerlerinin derdi bu! ‘Hesablaşmaya hazır olalım!..’ çağrıları boş değil.. Millet de hazır olmalı!
Soruşturması aylardır sürdürülen, ‘Ergenekon’ isimli ‘darbeci çete’ yapılanması çerçevesinde tutuklananlar, hangi güçlerin manyetik alanında oldukları bilinen yargıdan beraatle çıkarlarsa, hiç şaşılmamalı.. Bu çerçeve içinde gözaltına alınan ‘Kemalist / eski marksist’ sivil darbeci ve son zamanlardaysa laiklik için ‘fetva’(!) sâdır eden Cumhuriyet’in İ.S.’si, dün yazısında, kılıcını çekip, toplumu yine ‘öcü’lerle korkutmaya çalışıyor ‘Bir azgınlık.. Bir azgınlık ki; demeyin gitsin... Neden bu azgınlık?.. İslâmcılar (ılımlısı ve köktencisi) artık ülkeyi, belediyeleri, devleti, her şeyi ele geçirdiklerine inanıyorlar..’ diyor ve tıpkı Baykal gibi, ‘Bir şeyler olacak..’ kehanetiyle, Tayyip Erdoğan’ın kendisini Fransa Kralı 14. Louis gibi ‘devlet’ zannettiğini ileri sürüyordu. Halbuki, ‘devlet olmak’ onlardan başkasına yakışır mı?
‘Taife-i laicus’ despotları varken, devlet olmak, kimin haddine? ‘Devlet sizin babanızdır!’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.