Toplumsal dizayn!..
CHP Genel Başkanı Sayın Baykal, bir sandık darbesine ya da Kurultay’da bir rakîbe yenilmedi. Bir e-komploya, bir e-tuzağa kurban gitti. Kim olsa buna direnemezdi. Baykal da direnemedi, istifâ etti ve gitti.
Her mes’elede olduğu gibi bu mes’elede de değişik komplo teorileri ortaya atıldı. Bunların bir kısmı çarptırma, bir kısmı hedef saptırma, bir kısmı da “durumdan vazife çıkararak” siyâsî rant devşirme telâş ve hesâbına yönelikti.
Bize göre bu komplo, gerek zamanlaması, gerek düzeneği ve gerekse muhtevâsı bakımından dikkatle seçilmiş ve uygulamaya konulmuş bir tasfiye plânı olarak gözüküyor. Bir odaya yerleştirilen gizli kamera ile, insanların en mahrem anları videoya çekiliyor. Sonra bu kaset saklanıyor; belli ki şantaj için kullanılıyor ve zamanı geldiğine karar verilerek piyasaya sürülüyor.
Ergenekon Terör Örgütü iddianâmesi delîl klasörlerinde yer alan ve stratejik görev yapan askerî, mülkî ve siyâsî erkân için düzenlenmiş şantaj kasetlerinden bu tür komplolarda en usta ve mâhir olanların kimler olduğu açıkça anlaşılır.
Nuh Mete Yüksel, böyle bir kasete kurban gitmedi mi? Bu şantajlarla, kişiliği, kimliği ve hukuk anlayışına aykırı bile olsa istedikleri kişi ve kurumları hedef alan davalar açtırmadıkları söylenebilir mi? 28 Şubat süreci içerisinde bu tür tezgâhlar kurmak için Si Si lâkaplı kişi istihdâm edilmedi mi?
Bizce burada da bir Ergenekon Tezgâhı hissediliyor. Baykal gibi deneyimli bir politikacının “Ergenekon Avukatlığına” soyunması, Silivri’ye, Erzurum ve Erzincan’a milletvekillerini âdetâ dâvâlara müdâhil olarak göndermesi, “Anayasa’ya ve mer’î mevzûâta aykırı” olduğu apaçık bilinmesine rağmen, bu kasetlerin gölgesinde gönülsüz ve zoraki yapılan işler diye değerlendirilemez mi?
Türkiye’yi daha demokrat, daha özgür ve aydınlık bir dünyâya doğru götüren Anayasa değişikliklerinin Meclis’te kabûlü sırasında AK Parti’nin sıkılmış bir yumruk gibi birlik ve bütünlüğünü koruyarak çıkması, toplum mühendisliğine soyunanları yeni senaryolar hazırlamaya ve sahneye koymaya sevk etmiştir. O da; hem CHP Kurultayı’na, hem de önümüzdeki genel seçimlere yönelik AK Parti’ye ve Sayın Erdoğan’a alternatif olabilecek bir yapılanmanın hedefleniyor olmasıdır.
Bu hesaplamada CHP oylarının blok olarak kullanılması ve korunması, ayrıca muhâfazakâr kesimden de oy alabilecek potansiyel bir liderin CHP’ye monte edilmesi düşünülmektedir.
Düzmece bir suikast ihbârının Sayın Sarıgül’e mâledilerek servis yapılması ve solu parçalayacak bir siyâsî yapılanmanın engellenmek istenmesi de bunu doğrular niteliktedir.
Böyle bir komplonun iktidar tarafından tezgâhlandığının ileri sürülmesi, mes’eleyi çarpıtarak ve kurumsal hâle getirerek, Sayın Baykal’ın işin içinden güçlenerek çıkma hesapları ve düştüğü durumdan sıyrılma eskizleri olarak görülebilir.
Sayın Başbakan’ın olayı duyar duymaz bu yayını sitelerden kaldırtması, MİT’e fâillerinin derhal bulunması tâlimâtını vermesi, Sayın Gül’ün üzüntülerini belirtmesi, RTÜK’ün ve yargının alelacele yayın yasağı getirmesi, Baykal’ın iddiâlarının ne kadar gülünç olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Göstermelik açlık grevleri, İl Başkanları ve delegelerden imza toplanarak “geri dön” çağrılarına hazırlık yapılması, hem istifâya, hem de caymaya alışık bir lider ve CHP tabanı için garipsenecek bir durum değildir. Siyâsette gitmenin kolay ama aynı yere geri gelmenin pek öyle olmadığı unutulmamalıdır. Gerek siyâsette gerekse toplum mühendisliğinde her zaman “evdeki hesap çarşıya uymaz.”
“Servet, şöhret ve şehvet za’fı” her insan için ayak kaymasına ve istikâmet bozmasına sebep olacak tehlikelerin en büyüğüdür. Çok başarılı olmasa da son güne kadar “temiz” götürdüğü bir siyâsî hayatı, insânî bir zaafla kirletip noktalamak, hem Sayın Baykal, hem de diğer siyâsîler için ibret alınacak hazîn bir sondur.
Siyâsî analizler bir yana, işin insânî yönü çok ama çok çirkindir. Bundan daha aşağılık bir siyâsî mücâdele şekli düşünülemez. Siyâseti seviyesizleştiren ve işi “belden aşağı” düşüren bu değil mi? Ne yaparsınız ki bunu tezgâhlayanlar için ne şeref, ne haysiyet, ne de memleket çıkarlarının hiç mi hiç önemi yoktur. Önce kullanırlar, sonra da “suyu sıkılmış limon gibi” bir kenara atıverirler.
Eğer görüntüler tamamen çakma ve yalan olsa idi, bu durumla karşı karşıya kalan kim olursa olsun, kesin bir dille yalanlar ve kendisini aklamak için çabalardı. Sanki burada kasetin muhtevâsının kabullenildiği hatta bilindiği ve buna karşı planların basın ve medya tarafından büyük bir pişkinlik içinde sergilendiği sezilmektedir.
Baykal’ı daha işin içyüzünü öğrenmeden istifâya davet edenler, ortaya çıkan görüntülerin gerçek olduğuna mı inanmışlardı?
İlk gün “özel hayat hırsızlığı” “haysiyet cellâtlığı” diyerek konuya yaklaşanlar, ertesi gün manşetlerden “istifâ” çığlıkları atmaya başladılar. Aile mahremiyetine ve özel hayatın gizliliğine dikkat çeken çoğu CHP yanlısı kalemler, işbirliği yaparcasına bir günde ağız değiştirdiler. Yoksa kulaklarına belirli çevrelerin suflörleri tarafından “kar suyu mu kaçırılmıştı?” İşin şüphe uyandıran ve kafa karıştıran tarafı bu.
Ortada bir komplo olabileceğini, görüntülerin montaj olma ihtimâlinin bulunduğunu, birden hüküm vermemek gerektiğini ifâde etmeleri gerekmez miydi?
Oysa onlar, ele geçen fırsatı hemence değerlendirip Baykal’ın hareket alanını daraltmaya çalıştılar ve organize bir tasfiye eylem planını sahneye koydular.
Baykal ise: “CHP bu kirli tezgahlar karşısında yolunu çizmek zorundadır.” “İstifâm bir kaçış değil meydan okumadır.” diyerek meseleyi şahsîleştirmekten ziyâde kurumsal bir çizgiye çekmeyi ve istifâ etmesini isteyenlerin karşısına CHP’yi ve tabanını dikmeyi tercîh etti.
Öyleyse bu kaseti ya CHP’ye yakın bazı çevreler, ya da CHP’de değişim isteyen bazı güçler hazırladı ve sızdırdı. Zamanlaması da hem 14 ay sonraki seçimle, hem de bu ay içindeki CHP kurultayıyla yakından ilgili.
Belki de Baykal’ı istifâya zorlayarak CHP’nin başına yeni bir kişiyi geçirme niyetinin başlangıcı. AK Parti’ye ve Erdoğan’a alternatif üretmek için Baykal’ı tasfiyeye yönelik satranç oyununun ilk hamleleri. Gerek ulusal, gerekse uluslararası siyâsetin bir satranç gibi yürütüldüğünden kimsenin şüphesi olmasın.
Hükümet; iddiâ edildiği gibi bu olay bir komploysa bunu ortaya çıkarıp Baykal’ın savunma refleksi ile söylediklerini boşa çıkarmalı, Ergenekon’un CHP’yi ele geçirme planlarını bozmalı ve soldaki alternatif arayışlarında AK Parti’yi ve iktidarını hedef alan iddiâlara son vermelidir.
Bakalım daha neler göreceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.