Altmış yıldır hiçbir şey değişmemiş..

Altmış yıldır hiçbir şey değişmemiş..

Konya'dan değerli bir büyüğümüz İsmail Anbarlı, özel arşivinden derlediği bir koleksiyon gönderdi bana.. 1947-1980 arasında yayımlanmış pek çok dergi ve gazeteyi dijital ortama aktarmış.

Bir İslami matbuat tarihi diyebilirim..

"Hidayet", "Ehli Sünnet", "Doğru Yol", "İslam Yolu", "Allah Yolu", "İrşad", "Selam", "Hilal", "İttihad", "Şule", "Serdengeçti", "Zülfikar", "Fedai", "Büyük Doğu", "Sebil", "Yeni İstiklal", "Büyük Gazete" gibi gazeteler, dergiler..

Mesela 1947'de çıkan Doğru Yol'un ilk sayılarında Kur'an-ı Kerim öğretiliyordu.

Kendisiyle şahsen tanışmadım, ama İsmail Anbarlı ağabeyimiz 1960'larda gazetecilik,yapmış..

* * *

Altmış yıldır meğer aynı şeyleri tartışıp duruyormuşuz..

Hiçbir şey değişmemiş

Anbarlı Koleksiyonu'nu iki gündür okuyorum..

Altmış yıllık basın gözlerimin önünden geçti bir bir..

Kimler yoktu ki..

Sezai Karakoç'un Yeni İstiklal'de 1960'ların başında yazdığı yazılar sanki bugün yazılmış gibi..

Nurettin Topçu'dan Necip Fazıl'a, Ahmet Hamdi Akseki'den Mehmed Şevket Eygi'ye kadar ne ararsanız var..

Mesela Cüneyt Zapsu'nun dedesi Abdurrahim Zapsu, Ehli Sünnet dergisinin hem sahibi, hem başyazarı olarak çıktı karşıma..

Keza Prof. Numan Kurtulmuş'un kendi adını taşıyan büyükbabası Hidayet yazarları arasındaydı..

* * *

27 Mayıs darbesinden 5 ay kadar sonra Milli Birlik Komitesi tarafından yurtdışına sürgüne gönderilen 14'ler'den Alparslan Türkeş'in ilk yazılarına da M. Şevket Eygi'nin Yeni İstiklal gazetesinde rastladım..

O zaman Türkeş, Yeni Delhi'deydi, gazeteye yazılar gönderiyordu..

6 Şubat 1963 tarihli sayısında "Türkeş dönüyor" başlıklı habere de rastladım.

Türkeş'in Türkiye'ye dönüşünü, karşılanmasını, ilk siyasi faaliyetlerini gazeteden takip edebiliyorsunuz..

1963'deki bir başka sayısında "İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü ilk mezunlarını verdi" başlıklı bir haber yer alıyordu..

Mehmed Şevket Eygi'nin 1962'de Milli Birlik Komitesi'ne hakaretten üç aydan fazla tutuklu kaldığını öğreniyordum..

Demir parmaklıklar arkasında ne kadar da genç duruyordu..

Bunları genç kuşaklar hiç bilmiyor..

* * *

12 Mart öncesinde Türkiye'de gün be gün neler yaşandığını da Anbarlı ağabeyimizin koleksiyonlarında izledim..

1966'da Yargıtay Başkanı İmran öktem'in Atatürk'e atfettiği "Bursa Nutku" etrafında yapılan tartışmalar da ilginçti..

Erzurum'da öğretim görevlisi olan Hüseyin Ayan, Yeni İstiklal'de bir yazı yazıyor, 1950'da Bulgaristan'da bir öğretmenlik seminerinde idarecilerin kendilerine bu nutku okuduklarını anlatıyordu..

1951'de Türkiye'ye hicret eden Hüseyin Ayan, Stalin'e ait olan bu nutkun bazı kelimelerinin değiştirilmiş olarak "Atatürk'ün nutku" diye sunulması karşısında şaşkınlık geçirdiğini belirtiyordu..

Ukrayna'da komünistlere karşı ortaya çıkan bir tepkiye yeterli direnci göstermeyen komünist gençlere hitaben söylenmişti bu sözler..

Ayan, Stalin'e ait konuşma ve söylevlerin araştırılması halinde bu gerçeğin ortaya çıkacağını vurguluyordu..

Doğrudur, yanlıştır, bilemem..

Ve daha neler neler..

Böyle önemli bir koleksiyonu tarafıma ulaştırdığı için İsmail Anbarlı ağabeyime şükranlarımı sunuyorum..

Sorumluluk ve duyarlılığından ötürü de tebrik ediyorum..


İlhan Selçuk köşesinde kalsaydı…

Elbette Türkiye'de hiçbir kişi ve zümre imtiyazlı değil.. Bazıları tersine inansa da. Eğer bir suç işlemişseniz, herkes nasıl muamele görüyorsa, siz de öyle muamele görürsünüz.. Ancaaak yine de fikir ve siyasi hayatımızın önemli isimlerine, düşüncelerine hiç katılmasam bile, hele de yaşları itibariyle bir parça ayrıcalık gözetilmesine itiraz etmem.

Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk'u kastediyorum.. Keşke daha uygun bir saatte gözaltına alınsaydı.. Ergenekon Operasyonu kapsamında gözaltında alındığı dışında bir bilgim yok. önümüzdeki günlerde açıklığa kavuşacak konu.. Umarım aklanarak çıkar ve kalem kavgamıza devam ederiz, yer yer.. Yani köşemizde kurulup "Oh oldu" diyecek halimiz yok.. Ortada bir suç varsa, herkes gibi, Selçuk da hesabını verecektir..

Türkiye'de maalesef siyasi mücadele her zaman nezaket ve demokratik olgunlukla yürümüyor. Mesela Şemdinli İddianamesi'ni hazırlayan savcıyı yazılarıyla, açıklamalarıyla adeta linç edenler, şimdi ağız değiştirdiler, herkesi "AK Parti'yi kapatma iddianamesi" karşısında suskun kalmaya davet ediyorlar. "Hukuk"u siyasallaştıran ve halkın gözünde kuşkulu hale getiren yaklaşımdır bu. Sandığı değil, Hukuk'u siyasi hesaplaşmanın tarafı haline getirmek isteyenlerin demokrasiyi ne zaman hazmedeceklerini merak ediyorum.

öte yandan Adli süreçte de pek çok yanlışlıklar, kabalıklar görülebiliyor. Demem o ki, İlhan Selçuk'un hem gözaltına alınış biçimi, hem de gazetedeki köşesinin boş kalması içimi burktu. Otuz yıldır o köşede, Pencere'de görmeye alışmıştık çünkü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi