Akl-ı selîm sahibleri, kendisini ısıranı ısırmaz!
Akl-ı selîm nihayet dönmüş.. Diyanet İşl. Başkanı Ali Bardakoğlu, ‘musalla taşına getirilen her cenazenin namazı kılınır..’ demiş.. Bir kimse, müslüman ana-babadan doğmuş ve İslâm’ı açık bir beyanla reddetmemişse ve kendisine ‘İslâm usûllerine göre bir defin işlemi yapılmaması’na dair bir irade beyanı / vasiyeti vs. sözkonusu değilse.. Günahkâr olsa bile, cenaze namazı kılınır..
Ama, 6-7 yıl önce, Ecevit zamanında, önceki Diyanet İşl. Başkanı döneminde ‘Devlet güçlerine karşı silah kullanırken ölen kişinin cenaze namazı kılınmaz.’ fetvâsı verilmişti..
Böyle bir düzenleme, İslâm adına hükmettiğini ilan eden bir rejimde olsaydı, tartışılabilirdi. Ama, bir laik rejimin bir kurumu böyle bir ‘fetvâ’yı İslâm adına nasıl yayınlayabilirdi?
Bu yüzden, hattâ İslâmî eğilimli olarak bilinen nicelerinin cenaze namazları bile kılınmadı, cenaze namazları gizlice kılınıp, defnedildi..
Birkaç ay önce bir fotoğraf görmüştüm.. Resmî söyleme göre ‘terörist’ olarak nitelenen bazı kimselerin cenazeleri bir Devlet Hastahanesi’nin gasılhanesine getirilmişti.. Cenaze sahibleri, cenazelerinin, diğerleri gibi yıkanıp kefenlenmesini istemişlerdi. Ama, hastahane yetkilileri, ‘Hayır, biz yıkamayız..’ deyip, cenazeyi sahiblerine olduğu gibi vermişlerdi.. Onlar da, cenazelerini bir battaniye içinde alıp, bir dereye götürmüşler ve gecenin karanlığında, lüks lambası ışığında, soğuk havada, dizlerine kadar paçalarını sıvayıp, soğuk suya girerek, cenazeyi derede yıkamışlar ve gecenin karanlığında, gizlice namaz kılıp defnetmişlerdi..
O zaman da, ‘iki düşman kişinin cenazelerini yan yana koyduğunuzda, nasıl da hiçbir husûmetleri kalmamış olarak, yan yana, insan gibi yattıkları’na değinip; ‘husûmetin ölüler üzerinden de sürdürülmemesi gerektiğini; bu gibi sosyal problemlere bu yolla çözüm bulunamayacağını’ yazmıştım..
ölen-öldürülen bir kişinin cenazesi, o kişi hayattayken, (velev ki, filanca rejime karşı çıkmış olsa bile), kendi ailesi için, saygı değer bir aziz hatıra olabilir.. Ve o rejimle ilgili olmayan, sadece mensub olduğu bilinen/sanılan inancın, dinin ölçülerine göre, bir cenaze merasiminin yapılmasına engel getirilmesi, konuyu daha da deriiin bir ruhî çözümsüzlüğe götürür..
Unutmayalım ki, Hz. Ali, kendisine isyan eden ‘haricî’lerle girdiği ve binlercesinin ölümüyle neticelenen Nehrevan Cengi’nden sonra, onların ‘âsî ve bagî olduklarını, amma kâfir olmadıklarını’ belirterek, cenazelerinin İslâm usûllerine göre defnini emretmişti..
Bu bakımdan, Diyanet İşl. Başk.lığı’nın aldığı son kararın doğru olduğunu belirtmek istiyorum; kırgınlıkların izalesine ve hayırlara vesile olması niyazıyla..
*Newrûz’u bir isyan günü haline kim dönüştürebildi?
Kuzey Yarımküre’de, bahar’ın 21 Mart’ta başladığına dair genel bir örfî kanaat ve buna dayalı asırlardır tekrarlanıp duran âdetler vardır. Hele de Orta Asya, Kafkaslar, İran, Suriye, Anadolu, Kırım ve Balkan’lara kadar uzanan coğrafyalardaki çeşitli din ve kavimlerin mensublarınca 21 Mart, Bahar Bayramı olarak kutlanır. Hele de İranî ve Turanî kavimlerde..
‘Nevrûz’ kelimesi, farsçada ‘nowrûz / yenigün’ demektir ve yılın yenilendiğini anlatan bir takvim terimidir de.. Ama, ben ‘newrûz’un bir ‘türk bayramı’ olduğuna dair masallar dinledim, 21 Mart’ta, TRT’den.. Meğer, eski türk kavimleri çölleşen yurtları, Ergenekon’dan demir dağını eritip bir dişi kurd’un, asena’nın öncülüğünde o gün çıkıp yayılmışlar dünyaya! (İnşaallah şu son Ergenekon fitnesinden de selâmetle çıkılır..)
M. Kemal’in ürettirdiği o ‘Güneş-Dil Teorisi’ni doğrulayan hiçbir ilmî belge olmadığı, Orta Asya’da kuruyan bir deniz iddiasının da bir kof faraziye olduğu, o dönemleri bizzat yaşamış olan Halil İnalcık gibi tarihçilerin bile, tebessümle anlattıkları bir komik tablodur..
Böyleyken, o masallar, devletin resmî yayınından milyonlara aktarıldı, 21 Mart günü..
Efendim, ‘newrûz’, bir türk bayramıymış da.. Miladî takvime geçilirken bırakılmışmış da.. Azerbaycan lideri Neriman Nerimanof, 1925’lerde M. Kemal Paşa’ya ‘newrûz’ için kutlama mesajı göndermişmiş de.. Uzuuun zamanlar, çeşitli siyasî etkenlerle yasaklanan, unut(tur)ulan bir örfî bayram olan ‘newruz’, sonunda resmî bayram olarak bile kabullenildi, ama, bu, onun, son yıllarda âdetâ bir isyan günü gibi algılanmasına engel olamadı..
Bunda sadece birtakım tahrikçi unsurlar mı etkiliydi; yoksa, Diyarbakır’daki kutlamalar sırasında, onbinlerin üzerinden fantomları alçak uçuşla uçurtmak mı? Buyrunuz, Van’da, Yüksekova’da, Hakkârî’de kamu düzenini de alt-üst eden o gelişmelerin kıvılcımının, o fantomlarca saçılmadığını kim söyleyebilir? O güç gösterileri, kalblerdeki soğukluğu daha bir derinleştirmekten başka ne semere vermiştir, söyler misiniz?
TSK bu derin sosyal hadisede de başına buyruk bir ‘taraf’ görüntüsünden uzak duramadı, yazık!
*83 yaşındaki bir kişiye, biz öyle davranamayız!
Herkes bir şey söyledi. Ben ise, m.vekilliği bile engellenen Merve Kavakçı’nın, evine gecenin saat 01.30’unda baskın yapılıp, küçücük çocuklarının feryadları arasında götürülmek istenmesi zorbalığı üzerine, İ. Selçuk’un o zaman neler yazdığını merak ediyorum, şimdi..
83 yaşındaki bir İ. Selçuk’un evine sabah 4.30’da baskın yapılması ve alınıp götürülmesinde savcılık ve emniyetin sanki bilerek hata yaptığı akla geliyor.. Zoraki bir mazlûmiyet görüntüsü oluşturma çabası.. Nitekim, gözaltı süresince yapılan gösteriler böyle sağlandı..
P. Mağden’in, 22 Mart’ta, Radikal’deki yazısı oldukça ilginçti: ‘Kaç yıl boyunca 'dindarca' Cumhuriyet okudum, İlhan Selçuk okudum-hatırlamıyorum. çok yıl boyunca. çok dindarca. Yatılı okuduğum liseden eve döndüğümde, annemin biriktirdiği Cumhuriyet gazetelerinin tamamını okuyabilmek için, bazen cumartesi ya da pazarları evden dışarı çıkmazdım. Tahayyül edin! Sonra tabii sonsuz bir yabancılaşmayla bakar oldum İlhan Selçuk'un fotoğraflarına/yazılarına. Bi zamanlar yazılarına taptığım adam BU MUYDU? ESASINDA?
KEMALİZM DİNİ'NİN FANATİK NEFERLERİ
İnternette flaşlanmışsa yazıları, dayanmışsa göz hizama yani okuyor; dehşet içinde kalıyordum. Gazetesinin baş köşesinden başkumandanlıyordu Sivil-Askeri Elit'i. Kemalizm Dini'nin fanatik neferlerini vaiz vaiz vaazlıyordu. Doğru iplerin nasıl çekilmesini göstermekle yükümlü 1 KuklaOynatıcısı gibiydi: Kuklaların Zihinsel ve Moral Efendisi.’
Bu ilginç tesbitlere rağmen; birilerinin, kanun uygulaması adına mazlûm durumuna düşürülmemesi de, kamu maslahatının gözetilmesi gereği değil midir (ve miydi)?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.