HERON’lar ve TİHA’lar
Kritik günlerden geçiyoruz, bunlar bir “tesadüf” olamaz:
1: 31 Mayıs’ta İskenderun Deniz Üssü’ne PKK saldırısı.
2: 31 Mayıs’ta Mavi Marmara’ya Siyonist baskın.
3: Önceki gün Vatikan’ın İskenderun’daki temsilcisi Luigi Padovese’in öldürülmesi. Hem de İtalya Başbakanı Berlusconi’nin 1 Haziran günü, İsrail’in yardım gemisine saldırısına tepki göstererek, “Tayyip kardeşim ne istiyorsa yapmaya hazırım” sözünün hemen ardından.
Henüz Padovese cinayetinin esrar perdesi aralanamadı. Fakat İskenderun’da askerlerimizi şehid eden katil ile Mavi Marmara’da Gazze gönüllülerini şehid eden katilin aynı katil olduğu apaçık ortada. Türkiye’ye “gözdağı” vermek isteyen katiller, suçüstü yakalanmıştır.
İşte gerekçe, işte fırsat; Türkiye katille imzaladığı askeri ve silah anlaşmalarını bir an önce iptal etsin!
Katil, meğerse yıllarca ülkemize bir yandan HERON insansız uçağı satarken, diğer taraftan da PKK’yı eğitiyormuş.
Türkiye’nin eli hiç bu kadar güçlenmemişti. Gazze’de silahsız vatandaşlarımızı hunharca şehid eden İsrail bir anlamda ülkemize, milli bütünlüğümüze saldırı düzenlemiştir. Türkiye’ye açıkça meydan okumuştur.
Türkiye artık hiçbir şekilde katille askeri ve ekonomik işbirliği yapamaz. Bunu ne “onurumuz” ne de “güvenliğimiz” kaldırır.
Onurumuz kaldırmaz, zira “şehidler” verdik. Güvenliğimiz kaldırmaz, çünkü İsrail’den bize gelecek her silah, İsrail’e karşı kullanılmayacak şekilde dizayn edilmiştir. Yani terör devleti İsrail bize saldırdığında, bize sattığı silahlarla kendimizi savunamayız, çünkü kurduğu mekanizma bunu engelliyor. Yani “güvenliğimiz” tehlikede.
Şimdi artık “milliye” dönme zamanı.
Hatırlarsanız, Nisan ayında Türkiye’nin yüzde yüz yerli ilk insansız hava uçağı üretilmişti.
Türk Özgün İnsansız Hava Aracı (TİHA) adı verilen bu uçaklar, İsrail’in parasını peşin ödediğimiz halde iki yıl geciktirerek, eksik, arızalı bir şekilde bir kısmını teslim ettiği bir kısmını ise henüz teslim etmediği HERON’ların gecikmesi üzerine yapıldı.
TİHA’ların üretimine önayak olan gelişme ilk olarak 2004 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın (SSM) TSK’nın insansız hava aracı (İHA) için harekete geçmesiyle başladı.
SSM, o tarihte İsrail’den alınacak olan İHA sistemleri projesini iptal etti ve “yerli üretim” için düğmeye bastı. SSM, İHA üretimi görevini de Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ’ye (TUSAŞ) verdi.
SSM’nin İsrail’den alınacak insansız uçak projesini iptal etmesinden bir yıl sonra Irak’ın kuzeyinde PKK tehdidi yeniden ortaya çıktı.
PKK tehdidinin ortaya çıkması ile MOSSAD’ın Irak’ın kuzeyinde konuşlandığı haberleri aynı kritik döneme denk geldi.
Ne olduysa, SSM 2004 yılında iptal ettiği anlaşmadan bir yıl sonra yeniden İsrail’den HERON alımını onayladı. Üç yıl içerisinde teslim edilmesi kararlaştırılan ve 183 milyon Dolar’a mal olan İsrail’in HERON’ları motor gücü yeterli olmadığı için ancak Şubat 2010’da teslim edildi.
İsrail bizi HERON’larla oyalarken, TUSAŞ da ilk yerli TİHA’yı 1 Nisan 2010’da üretti. 5 yıldır parasını ödediğimiz ancak bu yıl bir kısmını ancak alabildiğimiz HERON’ları daha kullanamadık ama TUSAŞ başarıyla gerçekleştirdiği TİHA’ların sayısını 30’a çıkaracak. Yani yıllardır üç beş tane HERON almak için kendi paramızla perişan olurken, TUSAŞ şimdi “Milli TİHA”ları gerçekleştiriyor.
2004’te iptal edilen anlaşmadan bir yıl sonra tekrar HERON alımının gerçekleşmesini, MOSSAD’ın Kuzey Irak’taki varlığı ve ASELSAN mühendislerinin esrarengiz intiharlarını birlikte okuduğumuz zaman, İsrail’in Türkiye’nin milli savunma sanayini sabote etmeye çalıştığını açıkça görüyoruz.
Şimdi her şey bu kadar netken, Türkiye’nin yerli savunma sanayine geçmesi bir “zorunluluk” olarak karşımızda duruyor.
Hele bir de Amerika’nın, Kıbrıs Harekâtı’nda olduğu gibi İsrail’le olası bir savaşta bize uygulayacağı silah ambargosunu düşünürsek bu durum daha da önem kazanıyor.
Anlayacağınız “katilin silahı”ndan bize hayır yok!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.