Fotoğraflar

Fotoğraflar

Bir haftadır şişkinliğimizi indirmeye çalışıyoruz. Tarihi değerler, dini emirler çerçevesinde sıkışmış ideallerimizi arıyoruz. Mavi Marmara ile elimize geçen fırsatı değerlendiriyoruz. Yolcularını bizim gitmemiz yerine sayıyoruz. Vekilimiz olarak görüyoruz. Onlarla övünüyor, onlarla gururlanıyoruz. Ölülerimizi şehit, beri gelenlerimizi gazi kabul ediyoruz. Onun için kutsuyor, onun için ölenlere şehitler diyoruz. Kısa zamandaki yapılan kahramanlıkları, anlatılması gerekenler olarak görüyoruz. Müslümanlar böyle değerlendiriyor.
Müslümanların dışındaki değerlendirmelere gelince her kafadan bir ses, her kurumdan bir nefes olarak değerlendiriyoruz. Her grup, klik ve ideolojiye sahip olanlar, hadiseyi kendi penceresinden değerlendiriyor. İnancın yerini milletle doldurarak, hadiseyi millet çerçevesinden yorumlamaktalar. Yapılan hak ve haksızlıkları millete yapılmış gibi yorumlamaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin asli unsurları:
“Gemilere hücum edileceği biliniyordu. Neden tedbir alınmadı? Neden müsaade edildi?”
“İsrail haklı, kendi konumunu korumak durumunda. Hamas’a kapı açtırtmaz.”
“Gemiler giderken izin alınmalı idi. Müsaade edilince de korunmalıydı.”
Sistemi yürütenler;
“Uluslar arası sularda gemilerimize hücum edilmiştir. Onlarca şehit verilmiştir. Türk milleti buna tahammül edemez. İsrail çok büyük bir hata yaptı.”
Sistemin içindeki diğer unsurlar da:
“İsrail’in emsalsiz güç kullandığını, insanları mağdur ettiğini” ilan ederek fikirlerini beyan ettiler.
Politik noktaya bakınca:
Kimi, inandığı halde, fırsatını bulup boşalamadığı söylemlerini, merkez haline getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısını zorlayarak, İsrail’e kafa tutmuş, tarihinde görmediği hakareti etmiştir. Zorba, hain, faşist kelimeleri ile İsrail’i rencide etmiştir. Aslında, kendi inandığını yansıtmakta, hem de, dünyanın gözü önündeki işlenen cinayeti dünya platformuna taşımaktadır.
Bunun yanında, Türkiye’de esen rüzgârdan başını çıkarıp muhalefet edemeyeceğini anlayanlar da aynı rüzgârın peşinde koşmaktalar. Hepsi aynı gemideler. Hepsi rüzgârın geçmesini beklemekteler.
Göze batan bir hareketti: Eskilerde Yahudiler için yapılmış, “dünya düzenini kurmak için atılan adım” yaftasını şimdilerde Türkiye için denge unsuru olduğu söylenen bir grup var.
“İyi yapılmadı, İsrail’e danışılmadı” demektedir. Bununla yapmak istediği, elinde sandığı siyasi konjoktörün elinden gitmemesini sağlamak, yeni oluşumlar ve yeni dengeler aramaktır.
Söylemek istediğimize gelince:
Fotoğrafını çekmeye çalıştığınız manzaralar bize ait değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çizdiği fotoğraflardır. Halkının Müslüman olmasından başka benzerliği yoktur. Mavi Marmara’nın bizi birleştirmesinin sebebi, idarecilerinin inanca saygılı ve Müslüman olmalarındandır. Bunlar sistemin başından giderse, sistem bize değil Yahudilere daha yakındır. Gazze’ye, Filistin’e bakışları da dünden farklı olmaz.
Hadiseler yeni, yaralar tazedir. Sonunda sükutu hayale düşmemek için makul olanın dışına çıkmayınız. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı değildir. O, demokrattır, laiktir. Demokrasi ve laikliğin olduğu yerde de inancın yeri yoktur. İnancın olmadığı yerde de Müslüman olunmaz.
Sonundan korkmaktayım. ABD’nin oyunundan, dünyanın oyun bozanlığından korkmaktayım. Bugünkü idarecilerin cezalandırılmasından korkmaktayım. Müslümanlara ders verilmesinden korkmaktayım. Çünkü, küfür bir millettir. Bu değişmeyen fotoğraflardır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi