'T.C.' tipi laiklikte, İslâm'ı yok saymak esastır!
YÖK’ün yeni başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan, vazifesine ilk adımını atarken, ilginç bir söz söyledi: ‘Benim iki vizyonum ve hedefim var.. Birincisi, üniversitelerden yasakların kaldırılması; ikincisi de, üniversitenin ilmî çalışmalara yönelmesi..’
Bu iki hedefin belirlenmiş olması, mefhum-u muhalifiyle, T.C. üniversitelerinde bunların bulunmadığını anlatmaktadır ve elhaak, doğrudur..
Zorbaların, yasakçılıklarını hangi cür’etkâr noktalara kadar vardırdığı ve ilmî çalışmalar yerine, siyasî iktidarla güç bölüşümüne girmeyi kendileri için iş edindiklerini kim reddedebilir?
Umarız, Prof. Özcan, sosyolog olmasının da etkisiyle işinde başarılı olur ve karşısındaki ‘zorbalar çetesi’nin organize saldırılarına ‘aldırmayacak’ ve vizyon ve hedefini değiştirmiyecek kadar kararlı bir ‘çetin ceviz’ olduğunu gösterir..
Karşıtlarının nasıl bir saldırı stratejisi geliştireceklerini göstermesi bakımından, E. Kongar isimli bir sosyolog prof.’un, NTV’de, M. Barlas’la sunduğu tartışma proğramında, 11 Aralık akşamı, Prof. Özcan’ın ‘yasakların kaldırılmasını’ hedeflediği yönündeki sözlerini nasıl çarpıttığını gözönüne almak, yeterlidir.. Kongar, ‘o zaman, üniversitelerde kopya çekmek ve kantinde alkollü içki de yasak; bu yasakları da mı kaldıracak?’ diye mugalâta / demagoji yapıyor; bunu kendisine yakıştırabiliyordu..
‘Taife-i laicus’un öteki sivri isimleri de kendilerine yakışan başka yollarla tepkiler vermeye başladılar.. Nitekim, YÖK eski Başkanı K. Gürüz, ‘Üniversitelerde tek bir yasak yok. Yasak var diyebiliyorsa erkekçe, mertçe çıksın söylesin. Ama yasaktan anladıkları ‘türban’ ise onu değiştirmeye bunların, Cumhurbaşkanı’nın da gücü yetmez. O haddini bilsin. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanıyor bu ülkede’ diye efeleniyordu, dün.. O taifenin daha başka şirretliklerinin de deneneceği, öteki beyan ve tavrılardan anlaşılmaktadır..
Bugünlerde Baykal’ın karşısında, Gen. Başk. adaylığına soyunan Prof. Hâluk Koç’un, birkaç ay önce, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında ortaya atılan ve ‘Meclis’in toplanabilmesi için 367 sayısı gerekli..’ şeklindeki görüşü ateşli bir şekilde savunurken; şimdi o sözleri, ‘sırf muhalefet olsun diye, inanmadığı halde söylediğini’ belirtmesi gibi bir şirret makyavelizm!.
Yeni YÖK Başkanı Prof. Özcan’a yapılan saldırıların boyutları, hattâ MHP eğilimli bir gazetede ve onunla aynı adı taşıyan bir tv. kanalında bile, haberin, ‘YÖK de düştü!..’ diye verilmesinden de anlaşılabilir. Daha önce de benzer feryadlar yükseliyordu çeşitli mahfillerden.. ‘Eyvah, Hükûmet, ötekilerin eline düştü!.. Eyvah, Çankaya da düştü.. Eyvah Anayasa Mahkemesi de düştü..’ diye.. Ve -Türk-İş Kongresi’nde Mustafa Kumlu’nun yeni Gen. Başkan seçilmesi üzerine- ‘Eyvah, Türk-İş de düştü..’ noktasına bile gelindi..
Sanki, bir savaşta siperlerin birer birer, düşmanın eline düşmekte olduğu gibi facia haberleri..
Halbuki, millet iradesinin kısmen de olsa bir mâna ifade ettiğinin gösterilmesidir; olanlar..
Bugünlerde Prof. Özcan’a karşı hazırlanan saldırılarda, onun 1995 yılında doçentken, ‘İslâmî Araştırmalar’ dergisinde yayınladığı, ‘İslâm, ekonomik gelişmeye engel midir?’ başlıklı bir makalede dile getirdiği görüşlerin de etkili olacağı açık..
120 yıl öncelerde de, Ziyâ Paşâ’nın da, ‘İslâm imiş devlete, pâ-bend-i terakkî, (ilerlemenin ayak bağı) / Evvel yoğidi, işbu rivayet yeni çıktı..’ beytinde dile getirdiği üzere, bu, eski bir sosyal problem ve kitlevî saflaşmaların temel etkenlerinden birisidir.. O halde, Müslüman insanlar, bir gün fikirlerinin hesabını vermek durumunda kalacaklarını asla unutmamalıdırlar.
Prof. Özcan, sözkonusu makalesinde, İslâm’ın yanlış anlaşıldığını ve ‘Her Müslüman İslâm kurallarına göre yaşasaydı, ortada oldukça az problem olurdu..’ görüşünü dile getirmiş imiş..
Özcan, makalesinde Marx, Durkheim ve Weber’in toplumun gelişimini destekleyen veya engelleyen temel özellikleri belirlemeye çalıştıklarını, ancak, onların görüşlerinin kesin doğru gibi alınmasının yanlış olacağını ifadeyle, ‘Weber’i İslâm hakkında hiçbir şey bilmemekle itham etmek mümkündür. Her dinde, o dini gelişmeye engelmiş gibi gösterecek sayısız örnekler bulunabilir’ de demiş.. İşte bu kabullenilemez, laiklerce.. Sanki, Weber’i veya diğerlerini yanlışlamak, insanı ‘bilimsel düşünce’ dışına düşürecekmiş gibi..
Dahası, İslâm’ın ekonomik gelişmeye engel olduğunu savunan Batılı bilim adamlarına karşı Prof. Özcan, şu satırları da yazmış imiş: ‘Onlar, Avrupa, Ortaçağ’ın karanlığını yaşarken, dünyanın hâkiminin Müslümanlar olduğunu gözardı etmektedirler. Ayrıca İslâmiyet’in kuralları, Hristiyanlıkta olduğu gibi değişmemiştir. İslâm ülkelerinin geri kalmışlığı bir gerçektir, ama bunu tamamıyla İslâm’a bağlamak, sorunu basitleştirmektir ve ayrıca mantık kurallarına ve bilim metodolojisine de uymamaktadır.’ Özcan’ın, sözkonusu makalesinin sonuç bölümünde şu ifadeler de yer alıyormuş: ‘Belirli bir değer sisteminin belirli bir davranış üzerindeki etkisini ayırmak için uygun bir metoda sahip olmadan, İslâm’ın gelişme üzerinde zararlı bir etkisi olduğunu iddia etmek yanlıştır. (…)Tüm Müslüman ülkelerin gelişmemiş olduğu gözlemi, her zaman böyle kalacaklarını gösteren delil teşkil etmez. Dahası, İslâm’ın, Müslüman ülkelerin geriliğinin sorumlusu olduğuna dair iddia edilen nedensellik de gerçeği ifade etmemektedir. (…) İnananların dini prensiplere göre hareket etmeleri ideal bir durumdur, fakat gerçek, her dinin kurallarından her zaman sapmaların olabileceği şeklindedir. Eğer her Müslüman İslâm’ın kurallarıyla yaşasaydı, ortada oldukça az problem olurdu. (…) Tarih ayrıca, Müslümanların İslâmî kurallara olan zayıf bağlılıklarından dolayı geriledikleri zamanları da göstermektedir. Bu yüzden suçlama, İslâm’dan çok Müslümanlara ve onların İslâm’ı yorumlayışlarına yöneltilmelidir. Aynı mantık pek çok günah ve sapkın davranış biçimlerinin kaynağı olan Batı dünyasına uygulanırsa, Hristiyanlığın suçlanması gerekir ki, böyle bir sonuç doğru değildir.’
Laikliğin, 200 yıla yakın zamandır ve hele de, ‘T.C. tipi uygulama’da, genel mânada bir ateistlikten öteye, münhasıran ‘İslâm karşıtlığı’ olarak da algılandığını, beyinlerin resmî ideoloji tarafından böyle şartlandırıldığının en net örneklerinden birisidir, bugün Prof. Özcan’a karşı dile getirilen itirazlar.. Halbuki, Batı dünyasının, hattâ ateist sosyologları bile, eserlerinde Hristiyanlığı asla görmezlikten gelemezken; bizdeki ‘kemalist laik’ sosyologların kitablarında, ‘İslâm’ın, bizim sosyal hayatımızdaki etkisi’, âdetâ bütünüyle yok sayılır..
Çünkü, onlar kalb ve beyinlerini, göz ve kulaklarını, ‘İslâm’ın yok sayılması’na ayarlamıştır; siyasetlerinin ana stratejisi budur!.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.