'Bize mubah olan size yasaktır' muhalefeti
CHP ve o zihnin başta medya olmak üzere çeşitli çevrelerdeki izdüşümlerinin, AK Parti iktidarına ve bu iktidarın Cumhurbaşkanı seçtiği Abdullah Gül’e karşı, gerçekten de son derece ilginç ve tuhaf bir muhalefet anlayışları var.
Bu anlayışı kabaca, “Başka iktidarlara ve başka Cumhurbaşkanlarına mubah olan AK Parti’ye ve Gül’e yasaktır” şeklinde özetleyebiliriz.
Bu muhalefet anlayışının, yukarıdaki cümlede formülleştirdiğim şekilde kristalleştiğini daha iyi anlatmak için, bu aralar gündemde yoğun şekilde tartışılan ve mezkur muhalefetin yeri göğü oynattığı iki örnek olaya bakmak yeterli.
Bunlardan birincisi hükümetin hakim ve savcı atamalarıyla ilgili düzenlemesi, ikincisi de Cumhurbaşkanı Gül’ün YÖK Başkanlığına yaptığı atama.
Daha önce de yazdığımız ve Adalet Bakanı Şahin’in de defalarca söylediği gibi, aslında hakim ve savcı atanmasıyla ilgili olarak mevcut sisteme yeni bir değişiklik getirilmedi.
Hatta illa da bir değişiklikten söz edilecekse, bazı hususların, eski uygulamalara oranla daha objektif kriterlere bağlandığından söz edilebilir ancak.
Anlatalım;
Devlet 1934’ten beri yürürlükte olan bir yönetmelik gereği, mülakatla hakim ve savcı alıyor. Bütün Adalet Bakanları bunu yapmış. Ülkenin halen ciddi anlamda hukukçu açığı olduğunda da herkes hemfikir. Dosyalar birikiyor, yargı sistemi hızlı çalışamıyor vs.
Üstelik birçok Adalet Bakanı döneminde yazılı sınav da yapılmamış. Kadrolar, sadece mülakatla belirlenmiş.
AK Parti iktidarı, sözlü mülakatın yanında yazılı sınav şartını da yasal güvenceye kavuşturuyor. Üstelik yazılı sınavı ÖSYM yapıyor. Dahası, yazılı sınavda, 100 tam puan üzerinden en az 70 puanı alanlar mülakata çağrılacak.
Bitmedi, başarı listesi hazırlanırken yazılı sınavın yüzde 70’i, mülakatın yüzde 30’u esas alınacak. Yani başarıda mülakatın önemi sadece 1/3. Aslolan ÖSYM’nin yapacağı sınavın sonucu. Puanların eşit olması halinde de yine yazılı puan esas alınacak.
Tüm bu sınavların sonucunda başarılı olanlar hakkında ‘hakim ve savcı olabilirler’ şeklindeki nihai kararı da HSYK verecek.
Daha önce bütün hükümetlerin hatta bazısının sadece mülakatla yetinerek yaptığı bir işi, mevcut hükümet, eskisine oranla daha objektif kriterler getirerek yapmak istiyor.
Şimdi bunun nesine itiraz ediyor da yeri göğü inletiyorlar?
Bunun bir tek cevabı var:
“Çünkü biz bu iktidarı istemiyoruz. İktidarda CHP olsa bir şey demezdik ama iktidarda CHP yok. Bu yüzden de karşıyız işte!”
Tamam, yargı bağımsızlığı konusunda ülkenin ideal bir seviyeye gelmesi için, varsa daha iyi ve sağlıklı önerilerinizi gündeme getirebilirsiniz ama muhalefetin şeklini belirlerken birazcık da insaflı ve hakkaniyetli olmak gerekmez mi?
Aynı mantık, Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın Cumhurbaşkanı Gül tarafından YÖK Başkanlığına atanmasında da ortaya çıktı.
Daha atanmanın üzerinden birkaç saniye geçmeden, Özcan’ın pipo içmesinden fi tarihinde okuldaki bir kız öğrenciye kıyafeti nedeniyle yaptığı esprinin tuhaflığına kadar bir dizi “belgeyi” tedavüle sürüp amansız bir muhalefete başladılar.
Özcan’ı açıkçası çoğu kimse tanımıyor. Ben de tanımıyorum.
Ancak malum çevrenin muhalefetinin nedeni belli:
“Gül’ü AK Parti seçti. AK Parti’nin seçtiği Gül de Özcan’ı seçti. O halde mutlaka karşı çıkılmalıdır.”
Tabii bunu açıkça söyleyemediklerinden “Gül, AK Parti çizgisine yakın birini atadı” türünden laflar söylüyorlar.
İyi de atamayı tarafgirlik olarak görüp karşı çıkmaktaki mantığınızı, niye bir önceki Cumhurbaşkanı Sezer’in atamalarında işletmiyordunuz?
Üstelik Sezer’in atadığı bazılarının CHP’ye üye bile olduğu tescillendiği halde?
Siz, Sezer’in şu veya bu göreve atadıkları arasında bir tane bile farklı bir dünya görüşüne sahip kişi gösterebilir misiniz?
Belli ki “Sezer ne yaptıysa mutlaka doğru yapmıştır, Gül de ne yapacaksa mutlaka yanlış yapacaktır” mantığı bu.
Efendim yeni Başkan daha ilk basın toplantısında niyetini belli ederek “Üniversitelerimizi yasakların değil, bilimselliğin geçerli olduğu özgür alanlar haline getireceğiz” demiş.
Ne demeliydi peki:
“Üniversite demek yasakçılık demektir. Mevcut yasakları yeterli bulmuyorum. Üniversiteleri yasaklarla özdeşleştireceğiz. Mevcut YÖK düzenini eleştiren öğretim üyelerini anında kulağından tutup kapı önüne koyacağız” mı diyecekti?
Ya da bazı selefleri gibi, “Hükümetle savaşma kararı aldık. Gerekirse cüppelerimizi giyer 27 Mayıs öncesindeki gibi şahlanırız. Hükümetle mücadele için gerekirse bilimsel çalışmalar askıya alınabilir” mi demeliydi?
Tamam, kamu yöneticiliği yapanlar elbette eleştirilecektir ama her şeyin bir insaf ölçüsü de olmalı değil mi?
“Başkaları her türlü uygulamayı yapabilir ama AK Parti ne yaparsa karşı çıkarız, Sezer her türlü atamayı yapabilir ama Gül kimi atarsa daha baştan üzerine çizgiyi çekeriz.”
Mantık bu.
İyi de, böylesine imtiyazlı ve seçkinci bir mantık en ilkel kabilelerde bile kalmadı.
münaşaka
sözünözü
Oyunu kaybederseniz kuralı değiştirin.
(Murphy)