Ergenekon nereye?
Belli bir zamana kadar peş peşe yapılan operasyonlarla canlı tutulmaya çalışılan, ama bir süredir rutinleşip durgunlaşan Ergenekon süreci, şimdi de final sinyalleri mi vermeye başladı?
Son dönemdeki işaretler onu gösteriyor.
Ergenekon dâvâlarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde başkanla iki üye ve savcılar arasında beliren çatlak büyüyerek devam ediyor.
Adalet Bakanlığının, Ergenekon savcıları içerisinde en fazla öne çıkan Zekeriya Öz hakkında soruşturma açılmasını reddeden kararı, Ankara 4. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın tutuklanmasına, bu halinin devamına ve tahliyesinin reddine karar veren dokuz hakimi 1500’er lira tazminat ödemeye mahkûm etti.
(Bu arada, Meclis Başkanı Şahin’den Devlet Bakanı Arınç’a birçok ismin, hakkında hüsn-ü şehadette bulunduğu Haberal’ın sağlık durumunu Cumhurbaşkanı Gül’ün de İÜ Rektörü kanalıyla düzenli olarak takip edip selâmlarını ilettiği haberinin tam da bugünlerde manşetten duyurulması rastgele bir gelişme olmasa gerek.)
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında “Ergenekon terör örgütü üyeliği” iddiasıyla Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dâvâyı, yine Cihaner’le ilgili olarak kendi önüne gelen diğer dâvâ ile birleştirdi ve Başsavcı ile diğer bazı sanıkları tahliye etti.
Buna karşı da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Cihaner’in Erzurum’da yargılandığı dâvânın dosyasını, Albay Çiçek’in dosyasıyla birleştirdi. Mahkeme başkanı bu karara da katılmadı.
Sonuçta İstanbul mahkemesiyle Yargıtay dairesi arasında bir ihtilâf ve yetki çatışması ortaya çıktı. Kimilerine göre Yargıtay temyiz mercii olarak daha üst konumda, ama İstanbul bunu kabul etmiyor, “Bizimle Yargıtay arasında ast-üst ilişkisi olamaz” diyor ve yetki ihtilâfının Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu tarafından çözülmesi gerektiğini savunuyor. Tartışmanın nasıl bir sonuca bağlanacağını ise hep birlikte göreceğiz.
Bu arada, Kafes, amirallere suikast, Poyrazköy dâvâlarına bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde de hayli dikkat çekici gelişmeler oluyor.
Başkanı ile üç üyesi olan ve eksiği bulunmayan heyete, evvelce Şemdinli dâvâsını askerî yargıya havale etmiş olan mahkeme başkanının da üye olarak atanması ve ilâveten, heyete, Balyoz dâvâsındaki ilk tahliye kararlarını veren üyenin “geçici başkanlık” yapacak olması ilginç değil mi?
Başkan değişiminin sebebi, Haberal’ı tahliye etmedikleri için tazminata mahkûm edilenler arasında yer alan aslî başkanın kalp krizi geçirdiği için bir süreliğine görev yapamayacak olması.
Ve Balyoz’da, Çetin Doğan başta olmak üzere birçok sanık için verilen, ancak itiraz üzerine kaldırılan tahliye kararları, geçtiğimiz günlerde başka bir hakim tarafından yine tekrarlandı ve bu defa savcılar itiraz etmedikleri için tahliyeler kesinleşti. Yeni bilgi, belge ve bulgulara dayalı olarak yeniden tutuklama talebi olmazsa, Doğan ve diğer sanıklar artık tutuksuz yargılanacaklar.
Bütün bunları üst üste koyduğumuz zaman ortaya çıkan tablo, yeterince fikir veriyor olmalı.
Ergenekon mahkemesinin, diğer iki üyeden yolunu ayıran başkanı, Seyfi Oktay’ın aracılığı ile görüştüğü HSYK Başkanvekiline “Bu gidişle dâvâ otuz yılda bitmez” demişti. Dahası, bitmemesinin de ötesinde, “Yarın öbür gün eskaza hükümet değişirse, o zaman bunun hesabını başkaları sorar, daha kötü sorar” ifadesini kullanmıştı.
Çetin Doğan da son tahliyesinin ardından, “Bu balyoz, onu çıkaranların tepesine inecek” tehdidinde bulunmuştu. Ki, benzer tehditlerin, dâvâ sürecinin ilk aşamalarından itibaren, farklı sanıklar tarafından da hakimlerin ve savcıların yüzüne karşı defaatle seslendirildiği bilinen bir gerçek.
Süreçteki duraksama, hattâ çözülme işaretlerinin ardından, bu tehditlerde ifadesini bulan bir “ters dalga”nın da gelip gelmemesi, yargı sisteminin yeni sınav alanlarından birini oluşturabilir.