Demokraside önemli gelişme: Referandum
Anayasa Mahkemesi nihayet, Anayasa Değişiklik Paketi’nin iptali istemiyle CHP’nin başvurusu hakkında kararını açıkladı. Sürekli olarak hukukçuların AYM’nin değişiklikle ilgili olarak sadece şekil yönünden inceleme yapabileceği, aksi takdirde böyle bir kararın yok hükmünde olacağı hususu dile getirilmiş olmasına rağmen, mahkeme esasa girerek bazı maddelerin iptaline karar verdi. Ancak referanduma gidecek paketin bu haliyle bile çok önemli olduğunu söylemek mümkün... Esasa girilmesine ve bazı maddelerin iptaline oy verenlerden biri Fulya Kantarcıoğlu... Eski Adalet Bakanı’ndan bu dava ile ilgili olarak esasa girilmesi hususunda taktik aldığı bilgisi basına yansıyan mahkeme üyesi... Her şeyden önce böyle bir durumda yaptığının hata olduğunu kabul ederek oylamaya katılmayabilirdi... Bu şekilde birileri tarafından etkilenerek karar verilmiş olmasının, mahkemenin diğer üyeleri hakkında da ciddi sıkıntılar çıkaracağı açıktır. Eğer AYM’de kararların alınması sırasında birilerinin veya bazı güçlerin etkisi olabiliyorsa, basına intikal etmemiş bazıları da olabilir diye endişelenmemek mümkün değildir. Muhtemelen Ergenekon davası devam ederken birilerinin tek amacı, bu davada dik duruş sergileyen AK Parti’nin yara almasında ve daha sonra da iktidardan uzaklaştırılmasında faydalı olabilecek bir iptal kararını çıkartmak olamaz mı?.. Böyle bir iptal kararını sadece bazı siyasi partiler değil pekala İsrail, PKK veya Mason Locaları da bekleyebilir...
Milletin yetki verdiği TBMM’nin dışında birçok kurum, millete rağmen milletin yetkisini kullanıyor... 12 Eylül Anayasası’nın hükümleri gereği oluşmuş ve bu gün vesayet rejimi olarak tanımlayabildiğimiz bu yapı demokrasinin yerleşmesi için büyük engel oluşturuyor... Bilindiği gibi anayasa devlet ile milletin arasındaki sözleşmedir. Bu sözleşme 12 Eylül darbesinden hemen sonra, YÖK kanununun çıkarılmasının ardından milletin yüksek oranda kabul oyuyla hayata geçirilmişti. Halk o zaman anayasaya hayır dese, normal sivil yönetime geçiş süresi uzayacaktı... Yani başka bir çıkışı olmayan halkın mecburen kabul ettiğini biliyoruz, şu darbeciler bir an önce gitsin diye... Gene biliyoruz ki, darbecilerin açık olarak destekledikleri parti yapılan ilk seçimlerde hezimete uğramış ve rahmetli Turgut Özal’ın yeni kurduğu ANAP tek başına iktidara gelmişti... Anayasaya büyük oranda evet diyen halkın gerçek kararı bu olsaydı onların önerdiği partiye rağbet etmesi gerekirdi... O günün şartları içerisinde seçimle darbenin sıkıntılarını giderebiliriz diye düşünen halk, Turgut Özal’la birlikte demokrasi mücadelesini başlatmış oldu...
Anayasa Mahkemesi ve Başörtüsü Yasağı
Ancak 12 Eylül Anayasası öyle sağlam temellere oturtulmuş ki; geçen yıllarda milletin iradesi üzerindeki baskı kaldırılamamıştır; arada bir yapılan çıkışlarda sürekli olarak duvara toslanmıştır... Buna en güzel örnek rahmetli Özal’ın üniversitelerdeki kılık-kıyafet yasağı ile ilgili YÖK yasasında yapmak istediği değişiklik sırasında yaşananlardır... Dini inanç gereği öğrencilerin başını örtebileceğine müsaade eden ilk yasa değişikliği, Evren’in AYM’ye müracaatıyla iptal edilmiştir. O günlerde Özal’ın yanında siyaset yapanların ifadelerine göre “dini inanç gereği başın örtülebileceği” şeklindeki değişikliği Evren’in Özal’a empoze ettiği, yani bir bakıma Özal’ı aldattığı da söylenir... Ancak Özal daha sonra çok mükemmel bir yasa değişikliğini meclisten geçirirdi. 2547 sayılı kanunun Ek-17. Maddesi... AYM bu değişikliği iptal edemedi, Erdal İnönü’nün açtığı iptal davası reddedildi. Buna rağmen AYM’nin gerekçeleri bu gün hâlâ başörtüsü düşmanlığı yapanların kullandıkları argümanlar olmuştur. Bu durum anayasaya aykırıdır... Çünkü AYM, Anayasa’nın 153. maddesine göre “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez”.
Yani AYM başörtüsü yasağı getiremez, böyle uygulama olamaz. Türkiye’nin yıllarını çalan bu kin ve nefret dolu, gayr-i insani yasak nedeniyle birçok mağduriyetler yaşandı... Aynı şekilde 411 milletvekilinin kabul ettiği; üniversitelerde eğitim eşitliğini ve özgürlüğünü getirecek anayasa değişikliği de gene AYM tarafından bugünkü gibi esasa girilerek reddedilmiştir...
Sanki AYM başörtüsü yasağı oluşturmak ve onu korumakla görevlendirilmiş bir anayasal kurum gibi!.. Tamamen siyasi bir mesele haline getirilmesi nedeniyle rahatlıkla söyleyebiliriz ki; AYM anayasanın kendisine verdiği yetkilerin dışında, kendilerince ihdas ettikleri yetkilerle karar vermektedir... Hep laiklik üzerinden vurgu yapılarak oluşturulan yasak, aslında laikliğe aykırıdır... Çünkü laik devlet dini alanda düzenleme yapamaz... Bunların yanı sıra parti kapatma davalarında ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde dayatılan 367 kararıyla AYM’nin nasıl önemli, hayati konularda siyasi kararlar verdiğini biliyoruz...
Artık bu referandum kararı AYM’nin anayasaya aykırı şekilde kararlar vermesinin inşallah sonu olacaktır... Anayasa Değişiklik Paketi’nin bazı maddeleri iptal edilmiş olsa da bu haliyle dahi demokrasinin yerleşmesinde önemli bir adımdır... AYM’nin üye sayısı 17’ye çıkarıldı; 4 aday Cumhurbaşkanı, 3 aday TBMM ve 3 aday YÖK tarafından belirlenecek. Diğer üyeler farklı yargı kurumları tarafından seçilecek... Bu duruma bakıldığında Anayasa Mahkemesi’nin yapısını millet belirleyecektir... Çünkü Cumhurbaşkanı’nı millet seçiyor, TBMM milleti temsil ediyor, YÖK üyelerinin oluşmasında da bu seçilmişlerin payı yüksek... Böyle bir tablonun millete götürülmesinde, milletin “hayır ben bunları istemiyorum” demesi söz konusu olabilir mi?.. Milletin cevabı “EVET” olacaktır. Ayni şekilde HSYK’nın yapısının oluşmasında benzer durum söz konusudur. Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısının belirlenmesinde milletin sözü ağırlık kazanacaksa; bundan sonra AYM bugüne kadar yaptığı gibi keyfi davranamayacaktır...
Ret Cephesindeki BDP ve Diğerleri
Ancak bazı siyasi partiler milletin hanesine yazılacak bu artıların hayata geçmesini istemiyorlar... Bunlar sanki milletin oyuyla seçilmemişler gibi!.. 12 Eylül yönetiminin ülkenin başına açtığı en büyük bela kürt sorunu olmasına rağmen BDP, 12 Eylül’ün hayatımızdaki olumsuz izlerinin silinmesini istemiyor.. İstemiyorlar çünkü böylece kürt halkının da yararlanacağı demokrasi nimetlerinin hayata geçirilmesi onların işine gelmez... Onlar kürt toplumunu sürekli horlayan bir düzenin devamını isterler. Onlar kürtçe yayını istemezler.. Onlar Kürt Enstitülerinin üniversitelerde kurulmasına karşı çıkaralar... Hatta gücümüz olsa da doğuda işsizliği sıfıra düşürebilsek bunu dahi istemezler... Çünkü onların kaynakları işsizlik, kürt halkının horlanması, önemsenmemesi ve dışlanmasıdır... Vampirin kanla beslenmesi gibi, onlar da zulmün devamıyla beslenirler; zulüm bitti mi onlar da biterler... Geçmişimiz ve inancımız kürt kardeşlerimizin zulüm görmesine müsaade etmez... Zulmün devamı BDP’nin, PKK’nın ve işbirlikçilerinin ekmeğine yağ sürer...
01 Haziran 2010 tarihli yazımda “Marksist düşünce tarzına göre olayları yorumlayıp strateji belirleyen PKK’nın oyunu bozulmalıdır... Yöre halkının merkezi hükümete var olan güveni kuvvetlendirilmelidir. Bu sadece AK Parti’nin işi değildir; devletin birlikte duruş sergilemesi gereken bir durumdur. PKK’nın kendi politikaları dışında bir tavır istemediğini ve olursa da en şiddetli şekilde cezalandırdığını biliyoruz. Demokratik siyasi mücadeleyi benimseyen Kürt politikacıların tabana ulaşması için yapılması gerekenler hayata geçirilmelidir... Demokratik açılımdan bu temsilcilere sağlıklı destek çıkmalıdır” demiştim. BDP yönetimi, aldığı direktifler doğrultusunda referandumu boykot edeceklerini söylüyor... Çünkü kürt halkının evet oyu vermesinden korkuyorlar... Kürt halkı devletin PKK karşısında kendilerini koruyabileceğine inansa bunu yapacak... Diğer demokrat kürt politikacılar da benzer değerlendirmeleri yapıyorlar... Hem demokrat kürt politikacıların durumunu kuvvetlendirmek hem de böylece PKK’yı bitirmek için devletin eline önemli bir fırsat geçmiş durumdadır. Bu fırsatın değerlendirilmesi Kuzey Irak’a yapılacak askeri operasyondan çok daha faydalı olacaktır..
CHP de hayır oyu kullanacağını söylüyor... Bunu hiç önemsemiyorum. Tabanın ne söyleyeceği önemli... Peki MHP ne diye hayır oyu kullanmak için bu şer cephesinde bulunuyor, bunu anlamak kolay değil... Meseleyi AK Parti meselesi gibi görüp siyaseten tavır konuluyorsa bu yanlış bir tercihtir... 12 Eylül mağduru birçok Ülkücü’nün bulunmasına rağmen MHP’nin referandum için takındığı tavır geçmişine yakışmıyor... Ayrıca MHP tabanının da bu çağrıya uymayacağını düşünüyorum... 68 kuşağı içersinde Marksist-Leninistlere ve bölücülere karşı verilen mücadeleden onları tanıyan biri olarak bu tavırlarını kabul edemiyorum... CHP-MHP-BDP ile Ergenekon ve PKK referandumda aynı cephede!.. Sayın Bahçeli MHP’ye bunu yapmayın... MHP’nin geçmişinde böyle bir olay yaşanmış olmasın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.