İslâm'a nasıl hizmet edelim
Son birkaç yıldan başlamak üzere, şu günlerde Türkiye'nin tek gündem maddesi İslâm'dır. Bugün Türkiye'de sadece İslâm konuşuluyor, tartışılıyor, isteniyor, istenmiyor. İsteyen neden istediğini, istemeyen niçin istemediğini gayet iyi biliyor.
Kim ne derse desin, bütün dünya İslâm'a dönüş sancısını çekiyor. Er-geç insanlığın yüzü İslâm ile gülecek. Karşıtların hiçbir zaman bu gidişe mâni olmaları mümkün değildir.
Şimdi biz müslümanlara düşen İslâm'a hizmettir. İslâm'a hizmetten anladığımız nedir? İşte cevabı:
Bir insan, evvelâ kendisi iyi bir müslüman olmalı. İyi bir müslüman olmak, hem bilmek, hem yapmakla, yani hem öğrenmek, öğretim dönemi geçirmek, bilgi edinmek, hem de bildiklerini hayatında uygulamak için bir eğitim görmekle elde edilir.
İslâm'a hizmet deyince akla başkalarına verilecek hizmet gelir. Ama öyle değil. Kendisi himmete muhtaç olan insan başkasına hizmet edemez. Etse de zayıf olur. Onun için İslâmi hizmet deyince, kim olursak olalım, müslümanız diyorsak, dinimizi bilmemiz ve bildiğimizi ferdi, ailevi hayatımızda ve ilişkilerimizde uygulamamız gerekir. İslâm'ı öğrenen, yaşayan insan, İslam'a hizmet eden insandır. İslam'a hizmet işte böyle başlar.
"Müslümanım" diyen insan İslâm'ı bilmiyorsa bu kimsenin kendisine bile faydası olmaz. Bir başkası İslâm'ı biliyor ama bildiği ile amel etmiyorsa, bunu hayatında göstermiyorsa; hem müslüman olarak biliniyor, hem İslâm'ı bildiği kabul ediliyor ama hem de yapmıyorsa o, o da, İslâm'a hizmet değil de, İslâm'a hıyanet içindedir. Keşke o müslüman olarak bilinmese, müslüman olarak tanınmasaydı.
Neden böyle diyorum? Çünkü insanlar kitaplardaki İslâm'a göre değil, O'nu yaşayanlara göre değerlendiriyorlar. Bu bakımdan İslâm'a hizmeti fert bazında önce kendimizden başlatmamız ve böyle anlamamız gerekiyor.
Eğer biz bilir bildiklerimizle amel edersek başkaları bizi örnek alır, öğrenir ve yaparlar. Tabi bildiklerimizi başkalarına öğreteceğiz. İhlas ile öğreteceğiz. Yoksa öğrettiklerimizde bereket olmaz. Bugün bu bereketin olmadığı gibi.
Müslümanların tamamı kardeş kabul edilmiş ve müslümanların her biri diğerinden bir mânâda sorumlu tutulmuştur. Bunun için Müslümanların oluşturduğu bir toplumda, "bana ne", "sana ne" son derece az kullanılabilecek kelimelerdir.
Bu toplumda ne idüğü belli olmayan "umumi âdâb" diye bir tâbir var. "Umumi âdâb" denilen şeyin ne olduğu belli değil. Bunun kuralı, kaidesi, ölçüsü ortada yok.
Müslüman toplumda, herkes herkesten sorumludur. Bir İslâm toplumunda herkes herkesin bir mânâda eğiticisidir. Bilgi sahibi, ehil ve işin şuuruna eren her müslüman başkalarını da İslâm'i mânâda bilgilendirmek ve eğitmekle görevlidir.
Peki, Türkiye halkı istatistik rakamlara göre % 95'i Müslüman olduğuna göre, bizim toplumumuz müslümanlar olarak bilgilenme ve bilgisini hayata uygulama yoluyla nereye gidiyor? Bu soruya bir sonraki yazımızda cevap bulalım, inşaallah...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.