Yalnız Başbakan

Yalnız Başbakan

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, tek başına savaşan bir Cengâver gibi… Bakınca icraatı güzel, niyeti temiz, insan üstü bir gayret içinde. Yerinde kim olsa, onun yaptıklarını yapamazdı. Bu durumda çok mutlu ve huzurlu olması lazım. Ama bakıyoruz, şu son iki senede 15 yıl yaşlanmış ve sıhhati bozulmuş gibi görünüyor. Demek ki bizim bilmediğimiz bazı aksaklıklar var. Kabinesi Kaya gibi. (Biri hariç,) öbür Bakanlarının hepsi, konularının uzmanı. Gece gündüz canla başla çalışıyorlar. Aralarında öyleleri var ki, yabancıların bile hayranlığını kazanıyorlar.
Bir iki ay önce Ankara’ya gitmiştim. Enerji Sahasında âdeta bir Devrim yapan Muhterem Hilmi Güler’i sıradan bir vatandaş gibi ziyaret etmek istiyordum. Konuşmalar, sohbetler, muhabbetler derken, bir de baktık ki mesaî saati geçmiş. Bizi ağırlayan dostlar: “Yarın görüşmeye gidersiniz” diyorlardı. Ben her partiden 6 Bakana, 7 sene özel Müşavirlik yapmıştım. Başarılı Bakan veya Bürokratların gece geç vakitlere kadar çalıştıklarını bilirdim. Ben kendim de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında, Kaymakamın Başkanlığında, Saruhan’dan gelen bir heyete kendilerini ancak gece saat 24’te kabul edebileceğimi söylemiştim. Süt Fabrikası ile ilgili bir problemleri varmış. Bunu Devlet üretme çiftlikleri ve Süt Kurumu Genel müdürlerine de bildirmiştim. Ben gitmediğim için onlar da gitmediler. Her iki Genel Müdürlük de tam kadro gece mesaisine kaldılar. Bu, o güne kadar Devlet Hayatında görülmemiş bir olaydı. Saruhan’ın 3 yılda çözülemeyen Problemini 1 gecede çözmüştük.
Bakanımız Bursa Milletvekili Sayın Cemal Külahlı idi. O gece sabahlayan bütün memurlara, Fazla Mesaî Faslından ödeme yapma teklifimi kabul etti.
Ankara’daki yazıhanem, Turizm Bakanlığına çok yakındı. Muhterem İsmail Kahraman da Bakandı. Gecenin geç vaktinde beni aradı. Açlık ve yorgunluktan gözlerinin karardığını söylüyor ve yiyecek ne bulursam götürmemi istiyordu. Götürdüğüm nevaleyi birlikte yedik. Bitirdiğimizde sabah ezanlarının okunmasına birkaç saat kalmıştı.
Bu Vatan böylesi yiğitlerin omuzlarında yükselerek bu günlere geldi. Mesaî Saatlerini düşünen Bakanlar nasıl başarılı olabilirler?
Bu tecrübelerime dayanarak Sayın Hilmi Güler’in makamında olabileceğini, düşündüm. Gittik. Bakanlığın lambaları yanıyordu. Halbuki gece yarıyı geçmişti. Bekleme salonunda da 20’ye yakın insan vardı. Sayın Bakanın işi sabaha kadar sürebilirdi. Bizi kabul buyurdu. Bir teşehhüt miktarı oturup kalktık. O saatten sonra bir dost evinde çay içmeye gidecektik. Kısa bir hasbıhalden sonra, müsaade isteyerek kalktım. Beni dışarıda, Değerli hemşerim, Aydın Valisi Sayın Mustafa Malay ile (Şimdi adını unuttuğum) bir AK Parti Milletvekili bekliyordu.
Enerji alanında, bir millete çağ Atlatmak kolay mı? Bence (Biri hariç), Kabine üyelerinin her biri birer Hilmi Güler. Böylesine güçlü, bilgili ve becerikli bir Kabinesi varken Sayın Başbakan, bir gün dinlenme fırsatı bulamıyor. Buna can dayanır mı? Böylesine bir performansa hayran olmamak mümkün mü? Bu yorgunluk ve insan üstü çırpınışları biraz da kendi tercihleri...
Biz, Sayın Nevzat Yalçıntaş, Sayın Ali Coşkun, gibi Dünya çapında şahsiyetlerle Sayın Sami Güçlü, Sayın Osman Pepe, Sayın Zeki Ergezer ve benzerleri gibi halk tarafından sevilen insanların böylesi bir zamanda dinlenmeye terk edilmiş olmalarını istemezdik. Mesela Sayın Demirel’in bile büyük hizmetlerinden faydalanmaktan müstağni kalmadığı, büyük vatanperver, Sayın Namık Kemal Zeybek’in Sayın Başbakan’ın yakın çevresinde olmasını çok isterdik. Büyüklere akıl vermek benim haddim değildir. Ne var ki Bürokraside edindiğim tecrübeleri dile getirmek istiyorum. Devlet Mekanizması dev bir makine gibidir. Bir dişlisi çalışmazsa, makine durur. Kendi uzmanlık alanında çok başarılı olan birisi, bilerek ya da bilmeyerek yaptığı bir yanlışla kendisini sevip baştacı edenleri, çok müşkül bir duruma düşürebilir. Bir televizyon canlı yayınında Deprem Uzmanı Sayın Prof Ahmet Mete Işıkara’ya: “Hocam siz yerin altını iyi biliyorsunuz da, üstünü bilmiyorsunuz. Yoksa gider de can çekişmekte olan ANAP’tan Milletvekilliğine aday olur muydunuz?” demiştim de.. Stüdyodaki bütün izleyiciler gülmüşlerdi. Sayın Reha Muhtar da bizi Bal Mahmut’a benzetmişti. Yarın bu konuya devam edeceğiz inşallah.. Yarın ki yazımızda ne demek istediğimiz, çok net olarak anlaşılacaktır. Anlaşılmasa da bir yazı daha yazarız inşallah.. Ustası Şam’dan mı geliyor? Sevgi, saygı ve dualarımla...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi