Ünlü hakimler ve kararlar
önce tarihe kısa bir göz atmamız gerekiyor. (Hz. Ali mi, yoksa Hz. ömer mi kesin bilmiyorum) Bu iki büyük Halife’den biri, kendi Hilafeti Döneminde, bir Yahudî ile mahkemelik oluyor. Kadı Efendi, Davacı Yahudiyi, kendi ismiyle çağırtırken, Davalı Halife Hazretlerini, saygı ifade eden unvanları ile çağırtıyor.
Tam duruşma başlayacağı sırada Halife Hazretleri, Kadı Efendiye: “Sen tarafsızlığını bozdun. Daha baştan bana saygılı davranıyorsun. Sen Adaletle hükmedemezsin. Seni şu anda görevinden alıyorum. Davacı Yahudi’nin de iddiasını kabul ediyor ve benden istediğini ödüyorum” diyor.
Yahudi her ne kadar hakkından vaz geçiyorsa da… Halife Hazretleri, yanlışlıkla el koyduğu arazi parçasının bedelini, son akçesine kadar, Yahudi'ye ödüyor. Bu İslâm Tarihinden bir örnek. Bir de kendi Tarihimizden bir misal verelim:
Fatih Sultan Mehmet, devrin en ünlü Mimarını çağırtıyor. Kendisine Ayasofya’dan daha ihtişamlı bir Cami yapmasını istiyor. Rum Mimar, Camiyi yapıp bitiriyor. Hafızlar ve Mevlithanlar çağırtılıyor. Muhteşem Caminin açılışı yapılıyor. Padişah, Camiyi hem loş, buluyor. Hem de sütunlarının Ayasofya’nın sütunlarından daha kısa olduğunu görüyor. Kefere bunu bilerek yaptı diyerek bir kolunu kestiriyor.
Rum Mimar o zamanki İstanbul Kadısına Fatih’i şikâyete gidiyor. Kadı Efendi önce Fatih’i dinliyor. Sonra mağdur Rum'a dönüyor. “Sultanın iddiasına ne diyorsun?” diye soruyor. Rum Mimar: “Hünkârımız Sanattan anlamaz. Eğer Camiyi kendilerinin istediği gibi yapsaydım, o yapı Cami değil, Saray olurdu” diyor. Bu savunma üzerine, Kadı Efendi: “Şu kadar zaman içinde, Murat oğlu Mehmet, Mimar (Filan) Efendiyi râzı edip helallik almazsa… Aynı şekilde kendisinin de bir kolu kesilecektir diye kararını veriyor. Rum Mimarın ahfadı Osmanlı Mülkü’nde yaşadıkça, Fatih’in soyundan gelenler onlara geçinebilecekleri kadar Tazminat ödeyeceklerdir. Hem de Kiseyi Humayun’dan, ödeme yapacaklardır. (Yani Devlet Kasasından değil, kendi keselerinden yardıma devam edeceklerdir. Bazı Tarihçilerin dediğine göre bu yardım Osmanlı İmparatorluğu yıkılıncaya kadar devam etmiş.)
Asıl anlatmak istediğimiz konu, bugünkü yazıya sığmayacaktır. İyisi mi, Sayın Yargıtay Başsavcımızın da bildiğini zannettiğim, bir Karakuşî Hâkim fıkrası ile işi tatlıya bağlayalım.
Karakuşî Hâkim bir Osmanlı Kadısıdır. Teorik ve Soyut Hukuk Kaidelerine pek kafa yormaz. Karşısına gelen Davaları, Pratik Zekâsı ile karara bağlar.
O yıllarda İstanbul’da fırıncı Mişon adında ünlü bir Musevî vardır. Tanınmış zorbalardan bir Ağa, Mişon'a 2 kaz gönderir. Akşama misafirleri olduğunu, o kazları acele kızartıp konağına göndermesini söyler. Kazlar kızarırken Karakuşî Hâkim fırının önünden geçmektedir. Burnuna kızartılmış kaz kokusu gelir. Mişon’a döner. O kızarmış kazları derhal kendi konağına göndermesini söyler. Zavallı Mişon çok müşkül durumdadır. Bir tarafta merhametsiz bir Zorba… öbür tarafta Karakuşî Hâkim. İkisi biri birinden beter bela… Ne yapsın zavallı Mişon? Ne kadar sızlanmışsa Karakuşî’yi yumuşatamamış. “O rezil zorba, sana zarar vermeye kalkarsa doğru bana gelirsin. Ben onun hakkından gelirim. Al şu tepsiyi düş önüme” diyerek, Mişon'u önüne katar. Mişon döndükten biraz sonra, zorba fırına gelir. Mişo'nun kazları alıp önüne düşmesini söyler. Mişon: “Kazlar Uçtu” der. Zorba hançerini çeker; “Bre kâfir ölmüş kaz nasıl uçar?” der. Mişon kaçar. Zorba peşine düşer. Yolda bir hamile kadına çarpar.. Kadın çocuk düşürür. Kadının kocası da hançerine sarılır. Zorbanın Mişon’u kovaladığını anlayınca… O da peşlerine takılır. Mişon sıkışır. Bir minarenin küçcük deliğinden girer. Zorba ile öbürü de girerler. Mişon tâ tepeye tırmanır. Bakar ki kurtuluş yok. Kendini minareden aşağıya atar. Adamın biri ezanı beklerken, Minarenin gölgesinde uyuya kalmışmış. Mişon onun üzerine düşer. Adamın karnı patlar. O da oracıkta ölür. Onun oğlu da kovalamacıların peşine takılır.
Mişon çaresiz kalmıştır. Paldır küldür, kendini Mahkeme Salonuna atar. Zaptiyeler müdahale ederler. Ortalık sakinleşince, Karakuşî sorguya başlar. Herkes başına geleni anlatır. Karakuşî Hâkim, Zorbaya: “öldükten sonra dirilme Kur’an’da geçmiyor mu? ölü insan dirilir de kızarmış kaz nasıl canlanıp da uçmaz? Sen Kâfir oldun. çabuk tövbe et. Yoksa seni Mürtedlere uygulanan ölüm Cezasına çarptırırım” der. Zorba çıkar.
Karakuşî düşük yapan kadının kocasını haklı bulur: Bu ziyanın ayniyle tazmini gerekir. Şimdi sen karını Mişon’a vereceksin. Bir çocuğun oluncaya kadar çalışacak” der.. O da gider. Sıra babası ölen adamdadır. Karakuşî ona: “Sen haklısın. Bu işte Kısas gerekir. Mişon aynı minarenin dibinde babanın yattığı gibi yatacak. Sen de minareye çıkıp onun üzerine atlayacaksın” der. Böylece hak sahipleri teker teker kendi rızaları ile davalarından vaz geçmiş olurlar. Mişon paçayı kurtarır. Bütün bunları neden yazdığım yarınki yazımda anlaşılacaktır inşallah…
Saygı, sevgi ve dualarımla...