Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Zorbalar bir de, etik/ahlâk diye tutturmaz mı?

Zorbalar bir de, etik/ahlâk diye tutturmaz mı?

Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir 'Hasbihal'e daha selâmla..

-Selim Toprak yazıyor: '28 Şubat' günlerinde bizim gönüllerimizde taht kuran bir kardeşimiz, şimdi, nefsinin zaaflarıyla içine sürüklendiği karşıt kutbun siperlerinden üzerimize zehirli oklar yağdırıyor.. Şimdi, bu arkadaş, hattâ, başörtüsüne yasağını kaldırmak için yapılan son düzenlemeyi takib eden son buhranlar dolayısiyle, Tayyib Erdoğan'ı, toplumda ikilik meydana getirmekle, 'dincilik' şeklindeki mahalle baskılarına vesile olmakla suçluyor.. Yani, 550 kişilik bir Meclis'ten 411 milletvekilinin (evet) oyu ile, milletin yarasına merhem sürülmesi, ikilik/ bölücülük oluyor da, bir avuç -sizin deyiminizle- 'taife-i laicus'un dayatmaları zorbalıkları, ikilik de olmuyor, zulüm de.. Bu kişi, Erdoğan'a, 'Menderes'in ardından, tek bir mantar tabancası bile patlatılmadı.. Delikanlılığı bırak!' diyerek, laiklere başeğmesi çağrısında da bulunuyor.. İnsanı üzen, onun içimizden çıkmış olması..'
*Kişinin önceki halleri değil, halihazırdaki durumu ölçüdür.. Bu gibi saf değiştirmelerden rahatsız olsak bile, öyle zayıf kişilerin bünyede kalması, daha zararlıdır.. üzülmeyiniz..

-Mehmet Hardal (Tayyîb Erdoğan'a açık mektub'unda özetle şunları) yazıyor: ‘Tayyîb Bey, size, anamın bakış açısıyla bakıyorum.. Onun size olan güvenini yıkmayacağınızı bildiğim için, size karşı başlatılan yargı entrikalarına boyun eğmeyeceğinizi ümid ediyorum. âkif'in, ‘Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum..' mısralarını söylerken yüreğimize su serptiniz. Size Menderes'in âkıbetini hatırlatıp, arkanızdan kimse gelmez diyenlere, tek başına benim anam yeter.. (…) Milletin mahkemesi çoktan kuruldu. Ne yargıçlara, ne de savcılara ihtiyaç var. (…) Sizin millet adına mücadeleniz, boyun eğmeyişiniz, zâlimlere karşı yeni neslin 'Zâlimlere karşı nasıl dik durulduğu'nun güzel bir örneği oluyor.. Bu yeni neslin umutlarının yıkılmaması için teslim olmayın. (…) En kalbî dualarımız sizin için..'

-Y. Emre özgül yazıyor:'Yargı ne zaman siyasallaşmamıştı ki?' yazınıza katılıyorum.'

-Mansur Zafer ve Ahmed özgür (ayrı ayrı) yazıyorlar: 'AK Parti'nin kapatılmasını istemek, Güneydoğu'nun DTP'ye (yani PKK'ya) teslim edilmesi demektir. çünkü, AK Parti, ülkenin olduğu gibi, bölgenin de en güçlü partisidir ve bölgede DTP dışında başka bir parti de yoktur.. AK Parti kapatılırsa, bu ikinci parti olan DTP, birinci parti durumuna gelecektir..'

-Mustafa Kayalar yazıyor: 'Vatan gazetesinin internet sitesinde, 28 Mart günü, 'Diyanet'ten Genelkurmay ayarı' başlıklı habere, Peygamberimiz (S)'e hakaret içeren (Hasan Akmaz imzalı) bir yorum yayınlandı. Bu gazete özür de dilemedi.. Okuyucu bunu unutmamalıdır..'

-Kerim çengel yazıyor: 'İ. Selçuk'un, kendisi için sık sık, 'nalları dikmek' deyimini ve N. Hikmet'in de kendi ölümü için kullandığı tuhaf kelimeleri sizini yazınızdan öğrendim.. Sizin bunları tekrar ederken bile rahatsız olduğunuz uslûbunuzdan anlaşılıyor.. Ama, bu gerekli..'

-Izzeddin Güleç Manisa'dan yazıyor: 'çok izlenen bir tv. dizisinde, geçenlerde yayınlanan bir konuşma kafamı kurcaladı. 'En derin' olduklarını imâ eden bir loca'nın başındaki kişi, 'Belki Yıldırım Timur'a yenildi, ama, kısa süre sonra, Osmanlı, bir dünya imparatorluğu oldu.' diyor ve sonra, 'M. Kemal'i de, Anadolu'ya biz gönderdik!' deniliyordu. 'Nasıl oldu da, gizleniyorsunuz?' sorusuna da 'iki kişinin bildiği, sır değildir.' cevabı veriliyordu.. 'Senaryodur' deyip geçtim. Ama, kalben mutmain olmadım. Bir diğer konu ise, 'AK Parti'nin kapatılması karşısında, Van Savcısı'na yaptıklarını hatırladım 'Alma mazlumun âhını..'
*Savcıların tayin veya azillerinde hükûmetin bir etkisi yok, maalesef.. O sadece, (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) denilen 7 kişilik bir özerk kurulun elinde.. O savcıyı, Şemdinli sanıklarına 39'ar yıl ceza veren Van Ağ. C. Hâkimleri de darmadağın edilmesi izledi.. Bu da, aynı kurulun işi.. Ama, halk, tabiatiyle bunların Hükûmet tarafından yapılması gerektiğini zannettiği için, öyle sanıyor. (Bu, hükûmetin her yaptığının teyidi mânasına gelmez.)

-Selim Başar yazıyor: 'Birileri de hiç bir kesin yargı hükmüne dayanmadığı halde, ülkeyi istikrarsızlığa, milleti maddî- manevî büyük zararlara uğrattığı, ülkeyi itibarsız hale getirdiği gerekçesiyle, şu son günlerin ilgili yargı mensubları aleyhinde yüzlerce-binlerce dâvalar açsalar diye düşünüyorum.. Psikolojik savaşsa, psikolojik savaş!!'

-Nûrullah Malatyalı yazıyor: '1- AK Parti'yi kapatma konusunda.. Bu rejimin, Osmanlı gibi göz göre göre, teslim olmayacağını anlıyorum.. Sistem acaib savunma refleksleri veriyor. Benzetmek gibi olsun da, kesilmekte olan hayvanın çırpınışı gibi bağlarını da kırabiliyor ve yaralı olarak sağa-sola saldırabiliyor. Halk onun geri adım atmamasından cesaret buluyor.. Bu arada, parti kapatılmasının önlenmesi için yapılmak istenen anayasa değişikliklerini, 'etik/ ahlâkî olmaz..' diyenler yok mu? Bu hokkabazlar milleti de kendileri gibi ahmak zannıyorlar.
2- Irak'ta Muqtedâ es'Sadr'ın açıklamalarını 3 Nisan yazınızdan öğrendim ve üzüldüm.. Sadr'ın, bundan sonra ne yapacağı belli değil.. Benim esasen ona baştan beri bazı rezervlerim vardı. Ancak, Malikî'yi de kukla olarak niteleyenler var..'
*Evet, sistemin savunma refleksleri, dediğiniz gibi, hattâ umutsuzca.. Bu anormal refleksler sonunda Tayyib Erdoğan'ı da vurur mu, bilinmez, ama, onun paniklememesi iyi.. Egemen güçlerin önlerindeki tek çare, parti kapatmak.. Ama, parti kapatmakla, milleti kapatamazlar.. Silahlı darbeden umut kesenler, yargıçlar diktatoryasından meded umuyorlar. Buna karşı kanunî tedbir düşünülünce ahlâktan sözedenlerin tavrı ise, komik olmanın da ötesinde..
Ayrıca, yapılacak düzenlemelerin de ibtali de sözkonusu.. Ama, referanduma götürülürse, bundan en büyük zararı, sistem göreceğinden korkuyorlar.. çünkü, toplumun büyük kesiminin referandumdaki tavrı, laikçiliği de oylamış olacak, zımnen.. Baykal işte bundan korkuyor..
*Irak konusunda ise şu kadarını belirteyim ki, Malikî (ve daha önce de İbrahim Caferî)'nin kukla olduğuna ihtimal vermiyorum.. çünkü, onlar, Saddam rejimine karşı İslâmî bir çizgide yıllarca çetin mücadeleler verdiler.. Ve işgalci Amerika, onları Irak içi dengeler açısından kabullenmek zorunda kaldı.. Kaldı ki, Amerika, Caferî'ye tahammül edemeyince, yeni hükûmet, ancak onun yardımcısı Mâlikî tarafından kurulabildi.. Şimdi, ona buna kukla demek kolaydır da, o şartlar altında neler yapılabileceğini belirleyebilmektir, önemli olan..

-Mehmed Şenol yazıyor: 'Irak'daki cinnetlerden sözediyorsunuz. Ama, newroz kutlamaları sırasında Hakkarî ve Van'da yaşanan kol kırmalara niye değinmediniz?'
*Bu konuda, Yıldız Ramazanoğlu'nun (haksoz.net)'teki yazısına katıldığımı belirteyim..

-M. Mus'ab yazıyor: 'Cinnet geçiren insan laik de olsa, dindar da olsa, farketmez..' konulu yazınızda genelde isabetli tesbitler yapılmışsa da, yazının ana tesbiti bence isabetli değil... çünkü müslüman insan günah da işlese, nefs muhasebesi yapabiliyor; laikçiler ise yaptıkları herşeye çarpık laiklik anlayışıyla bakıyorlar..'
*Belirttiğiniz farklılık, yazımın son cümlesinde de ifade edilmiştir..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi