AYİM ve YAŞ
YAŞzedelerin Askerî Yüksek İdare Mahkemesine açacakları dâvâların reddi için Genelkurmay’ın talimat verdiği haberinin yayınlandığı gün (Yeni Şafak, 21.9.10), AYİM Genel Sekreterliğinden şu açıklama geldi:
“Kamuoyu nezdindeki güvenilirliğini özellikle hukukun üstünlüğüne duyduğu saygıdan alan Genelkurmay Başkanlığınca mahkememize herhangi bir talimat verilmesi söz konusu olmadığı gibi, AYİM’in de herhangi bir kurum veya merciden talimat alması asla söz konusu olamaz.
“AYİM, anayasadan aldığı yetki ile bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yüce Türk milleti adına; ‘mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı’ esaslarına göre karar vermeye devam edecektir.” (aa bülteni, 21.9.10, 19:31)
Böylece, bizim bu açıklamadan önce yazdığımız ve 22.9.10 tarihli gazetede çıkan “YAŞzedeler bekliyor” yazımızın sonunda, söz konusu haberdeki iddiaya istinaden sorduğumuz “Genelkurmay’ın AYİM’e açılacak YAŞzede dâvâlarının reddi için talimat verdiği doğru mu?” suali de cevaplandırılmış ve iddia yalanlanmış oluyor.
Bu durumda, gelişmeleri beklememiz lâzım.
Temennîmiz, uygulamanın da AYİM açıklamasında vurgulanan “mahkemelerin bağımsızlığı” esasına uygun şekilde gelişmesi ve YAŞzedelerin mağduriyetini geç ve kısmen de olsa telâfi edecek kararlarla adaletin tecellî ettirilmesi.
Ancak bu sistemde bunun mümkün olup olamayacağı konusunda ciddî soru işaretleri var.
Ve bunların başında, “Hiyerarşik olarak ve sicil yönünden Genelkurmay’a bağlı olan askerî hakimlerin görev yaptığı bir mahkemeden, ordu üst yönetiminin karar ve tasarruflarını özgürce sorgulayıp yargılayacak ve gerektiğinde haksız bulacak bir karar sâdır olabilir mi?” suali geliyor.
Böyle bir sistemde, “mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı” ilkesi ne ölçüde işler?
AYİM açıklamasında “Güvenilirliğini özellikle hukukun üstünlüğüne duyduğu saygıdan alıyor” denilen Genelkurmay’ın son mesajlarında, “Sivil yargı da hukuka saygılı olmalı” denilmişti.
Adres ve maksat açıktı: Ergenekon, Balyoz... gibi dâvâlarda çok sayıda muvazzaf veya emekli üst düzey subayın sorgulanıp yargılanmasından duyulan rahatsızlık bu şekilde dile getiriliyordu.
Adı geçen soruşturma ve dâvâ süreçlerinde, gerçekten eleştirilmesi ve düzeltilmesi gereken yanlışlar yapılmış olabilir. Ki bunlar sivil cenahta da eleştiriliyor. Ama askerî yargının ne ölçüde sağlıklı işlediği, başlı başına önemli bir konu.
Ve yaygın kanaat, maalesef, orada da hukukun işleyişinde ciddî sıkıntı ve sorunlar bulunduğu yönünde. Şemdinli sanıklarının suçsuz ilân edilip serbest bırakılması, evinde mühimmat bulunduğu için hapisle ve ordudan ihraçla cezalandırılan yarbay hakkındaki kararın Askerî Yargıtay’ca bozulması ve “ıslak imza” olayındaki görünen bir numaralı ismin son âna kadar korunup kollanması, örneklerden sadece birkaçı.
Kamu vicdanı bu olayları halen sorguluyor.
Gelinen noktada üzerinde durulması gereken bir başka önemli husus, paketle yapılan anayasa değişikliklerine uyum yasalarının kimler tarafından ve nasıl hazırlanacağı meselesi. Bunun için Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde özel bir ekip oluşturulduğu, ancak bu işin onların inisiyatifine bırakılmaması gerektiği ifade ediliyor.
Bu uyarının önemli dayanak ve gerekçelerinden biri, söz konusu ekipte, son dönemdeki soruşturmalar bağlamında hakkında çeşitli iddialar ortaya atılan, hattâ internet andıcı için ifade vermeye çağrılan Genelkurmay Adlî Müşavirinin etkin olacağı yönündeki değerlendirmeler.
Onun için, paketin askere dair maddeleriyle ilgili uyum yasalarında sivil iradenin özel bir irade ve inisiyatif ortaya koyarak tam bir teyakkuz halinde bulunması gerektiği vurgulanıyor.
Aksi halde, paketle yapılan değişikliklerin kâğıt üzerinde kalmaktan kurtulamayacağı, hattâ işin daha kötüye gidebileceği uyarıları yapılıyor.