Ap-açık ‘karanlık ve organize’ işler..
‘Bahar geldi, ben gidiyorum..’ diye, birkaç ay sürecek bir tatile çıktığını yazan Hürriyet Gn. Yy. Md. E. özkök’ün bu ‘firâk’ haberi komik bir şekilde bitiverdi; meğer, o da, değinmekten ısrarla kaçındığı ‘Ergenekon Operasyonu’nda sorgulananlar gibi ‘şaka’ yapıyormuş..
Ama, üzerinde asıl durulması gereken şu: Yâsemin çongar, Taraf’ta, 15 Nisan günü imâen özkök’ü de içine alan bazı iddia ve tesbitlerde bulundu; ‘Hatırlıyorsunuz değil mi?’ diyerek..
Bunlar Türkiye’de olup bitenlerin hangi karanlık odalarda, manipulasyanlorla nasıl fotoğrafa dönüştürüldüğünün, tarihe not düşürtecek çaptaki ibretli ipuçlarıdır.. çongar, eski patronunun medya organlarında, Türkiye’deki nice sosyal hadise ve gelişmelerin nasıl yönlendirildiğini anlatırken, şöyle demekte:
‘Hrant Dink’in katledilmesinden hemen sonraydı. Ogün Samast, Yasin Hayal, Erhan Tuncel adlarını henüz yeni öğrenirken biz, birileri de bu adamları nasıl bilmemiz gerektiğini buyuruyordu köşelerinden.
‘Varoş psikopatları’ demeliydik bu canilere; her birinin ‘yalnız kurt’ olduğuna inanmalıydık. Haşa cinayetin arkasında derin güçler aramamalıydık.
Tıpkı Danıştay saldırganı Alparslan Arslan gibi, Ogün Samast’ın da ‘iklim gereği adam vurası gelen bir yalnız adam’ olduğunu yazmalıydık kafamızın bir yerine.(…)
Nokta dergisinin darbe günlüklerini yayımlamasından hemen sonraydı. 2004’te dönemin dört kuvvet komutanının iki ayrı askeri darbe planladıklarını daha yeni öğrenirken biz, medyadaki başka birileri de bu planları günlüğüne not eden eski Dn. K. K. özden örnek’in ‘bu günlükler benim değil’ demesinden başka bir şeyle ilgilenmiyordu. (…)Bize düşen başkalarının yazıp, onların ısrarla yazmadıklarına haşa inanmaktı.
Alper Görmüş geçen Cuma beraat etti. (…) Peki, Görmüş’ün Nokta’sını, darbe planlarını açığa çıkaran yayını nedeniyle tu-kaka edenlerin, bu yayını ciddiye alan gazetecileri ‘sivil andıç’ yazmakla suçlayanların bugünkü tepkisi ne? ‘Bahar geldi, ben gidiyorum..’ demek. (…)Peki, şimdi aynı taktiği Ergenekon soruşturmasında kullanmalarına, çete haberlerine karartma uygulayıp ısrarla yanıl(t)malarına şaşırıyor muyuz?’
çongar’ın muhatabı E.ö, Ergenekon’u önemsiz gösteren bir çizgi takib etmiyor mu, hâlen de..
Bu arada, ‘Ergenekon Operasyonu’ çerçevesinde tutuklanan Sakarya üni.’den Doç. E. Gürses’in, polis dinlemesine takılan tel. görüşmeleri de medyaya yansıtıldı: Gürses’in ilgi ve bilgi alanı ile komplo teori ve eğilimlerine uygun olan bu tesbitler doğruysa, ilginçtir:
Birkaç örnek: ‘-Şimdi ben komutanlara Harb Akademisi’nde söyledim. Ben olsam başörtüsü maşörtüsü serbest, (…) ister başınızı, ister... (…) Ondan sonra derim ki ekiplere, ‘kardeşim, kavgayı başlatın.’ Millet birbirini yesin, bir bunu yaparım. Bak tam zamanıdır. Bırakacaksın, birbirini yesin millet.’ (…) Beni aradılar bugün. ‘Hoca, seni almadılar mı içeriye?’ Alanın da, almayanın da.. Ama dedim, beni alırlarsa içeriye, biliyorlar ki, Amerikan ve İsrail Büyükelçiliklerini havaya uçurmak için, bizimkiler her şeyi yapacak..’ (Gürses’e ‘Bizimkiler’den kasdın kimler olduğu sorulduğunda, ‘sinirle söylenmiş sözlerim olabilir. Bizimkiler olarak kastedilen herhangi bir kimse yoktur.’ şeklinde cevab vermiş..)
Atatürkçü Düş. Dern. üyesi; Cerrahpaşa Adlî Tıb Enst.’nden Doç. Dr. ümit Sayın da (14 Nisan tarihli Sabah’da yazıldığına göre) polise verdiği ifadede ‘çok duygulu’ konuşmuş:
‘Soruldu: (...) ile konuşmanızda, ‘Darbe yapılmazsa bir yıl içinde Türkiye yok, parçalanacak. Niye askerler el koymuyor?’ demişsiniz.
ü.S: O anki ruh halimden böyle konuştum. (…) Bunlar psikoterapik deşarj cümleleri.
Soruldu: (…) isimli şahısla konuşmanızda‚ ‘Dün paşalara mesaj çektim, 17'nci Türk devleti tasfiye ediliyor. Darbe için 100 tane neden var..’ dediğiniz tesbit edildi..
ü.S: Darbe sözünü o andaki duygusallıkla söyledim.
Soruldu: Kemal Alemdaroğlu’na, Büyükanıt hakkında ‘Anıtı bırakın, kümbet bile olamadı, minyatür oldu, Dolmabahçe'de önüne dosya mı koydular?’ dediğiniz tesbit edildi.
ü.S: Sözlerim, umutsuzluğum ve duygusallığımdan kaynaklanıyor.
Soruldu: (...) (TSK İçhizmet Kanunu) ‘35. maddeye dayanarak, daha önce yaptığın gibi binsene tepelerine.. Cumhuriyetin yıkılmasının ana parametreleri tamamlandı; daha ne bekliyor bu adamlar’ dediğiniz tesbit edildi..
ü.S: Tamamen duygusallığımdan sarf ettiğim sözler.
Soruldu: (…) isimli şahsa ‘Mart ayında gelme, darbe olacak’ dediğiniz tesbit edilmiştir.
ü.S: Şaka amaçlı söyledim. (İlhan Selçuk da her ciddî ithamı, şaka olarak nitelemişti..)
Soruldu: (…) ‘35'inci madde kullanılmalı, 60 darbesi gibi alttan bir darbe olabilir’ dediğiniz tesbit edildi.
ü.S: Umutsuzluğum ve duygusallığım sonucu söylenmiş sözlerdi.’
Ve sonra, ü. Sayın, Orhan Tunç isimli şahıstan şu ‘iyi haber’i alır: ‘Yargıtay Başkanı, Genelkurmay'da Harekât Başkanı ile görüştü. TSK artık muhtıra vermeden darbe yapacak. Danıştay, Sayıştay, Yargıtay aracılığı ile mesaj verecekler. Demokrasiyi yıkmak üzere, demokrasinin yöntemlerini kullanan herkes yok edilecek. Bu demokrasinin gereği..’
*VE, 301’E İLGİNç BİR YAKLAŞIM: 301. madde konusundaki tartışmalar yoğunlaşırken, Hüseyin Hâtemî hoca, benim de savunduğum görüşler serdetti, dün Yeni Şafak’ta:
‘Varsayalım ki, Müslüman olmayıp Türk olan Gagavuzlara alenen hakaret edildiğinde bu madde tatbik edildi.. Peki Türk olmayıp Müslüman olan örneğin Boşnakları, Arnavutları, (...) İranlıları alenen aşağıladığınızda hangi maddeyi uygulayacaksınız? Elbette (...)münhasıran düzenlenmiş bir madde olmadığı için uygulayamayacaksınız! Bu sefer diyeceksiniz ki: ‘Ama TCK'nın muhtelif maddelerinde ırk ayrımına ilişkin yaptırımlar mevcut..’
‘Peki, madem ki TCK'da ırk ayrımcılığına izafeten düzenlenmiş maddeler var; o halde spesifik olarak 301. maddeyi ayrıca düzenlemenin manası nedir? (...) Ve değişiklikte, ne Türklük, ne Türk milleti ibaresi yer almalıdır. ‘Bir devlete bağlı olsun ya da olmasın, hiçbir ırka hakaret edilemeyeceği..’ şeklinde bir düzenleme yapıldığında bununla Türk milletine hakaret etmenin yolu mu açılmış oluyor?
Bir madde daha var, TCK 299.. ‘Cumhurbaşkanı'na hakaret eden kişi hakkında kovuşturma yapılması Adalet Bakanı'nın iznine bağlıdır.’ Demek ki, 301 değişikliğinde Cumhurbaşkanı Gül'e bu yetki verilse, şöyle bir garabet ortaya çıkacak: Orhan Pamuk Türkiye Cumhuriyeti'ni alenen aşağılarsa yargılama iznini Cumhurbaşkanı Gül verecek.. Ama Cumhurbaşkanı'nı alenen aşağılayan (...) bir vatandaşın yargılanması iznini Adalet Bakanı verecek!
(Cumhurbaşkanı'na Adalet Bakanı hakaret ettiğinde ise yetki kimde, orası ‘meşkuk’!)
Ondan sonra gelsin ‘Bir kilo pamuk mu ağırdır, yoksa (bir kilo) demir mi?’ sorusu!’
‘İkisi de aynı ağırlıktadır..’ diyenler, kafalarına demirle vurulmasını kabullenecekler midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.