Üfleyenler ve oynayanlar
WikiLeaks olayı, Amerikan belgeleri kullanılmak suretiyle öncelikle mevcut ABD yönetimini ve buna bağlı olarak hem Washington’ın dünya ülkeleriyle, hem o ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini ve ilâveten hemen hemen tüm bu ülkelerdeki iç siyaseti etkilemek gibi çok yönlü hedeflere yönelik son derece profesyonelce kurgulanmış yeni bir projenin yürürlüğe konulduğunu düşündürüyor.
Bir taşla birden çok fazla kuş vuruluyor.
Son seçimlerde ciddî bir yenilgiye uğrayan Obama, hemen ardından—çoğu Bush döneminde görev yapan, İsrail ve neocon irtibatlı—diplomatların provokatif içerikli raporlarıyla biraz daha köşeye sıkıştırılarak, yola çıkarken verdiği, ama gereğini yapamadığı açılım söylem ve politikalarından iyice uzaklaştırılmaya çalışılıyor.
ABD’nin bilhassa Avrupa ve İslâm dünyası ile zaten kötü olan ilişkilerinin daha da tahribi, bu provokasyonun öncelikli hedeflerinden sadece ikisi olarak göze çarparken, belgelerin kapsama alanındaki 270 ülkenin her biri için, hem dış politikaları, hem iç siyasetleri açısından olumsuz etkilenecekleri fitne fünyeleri patlatılıyor.
Bu meyanda ilişkileri hassas ve kırılgan bir nitelik arz eden komşu ülkelerin münasebetlerini zora sokabilecek nitelikteki iddialar da sıkıntılı.
Keza İslâm dünyasındaki fay hatlarını harekete geçirmeye yönelik söylentiler de. İran’ın vurulması noktasında kimi Arap ülkelerinin İsrail’den çok daha istekli olduğuna dair iddia gibi.
Ve birçok kişinin dikkatini çeken, Cumhurbaşkanı Gül’ün de seslendirdiği o derin kuşku:
Açıklanan ilk belgelerde, kimi İsrail yetkililerinin Türk hükümetiyle ilgili değerlendirmeleri var, ama doğrudan İsrail’e dair birşey yok; niye?
Bilâhare peyder pey açıklanacağı ifade edilen diğer belgelerde olacak mı; orası da belli değil.
Ve şimdiden oluşup, pek çok uzman ve yorumcu tarafından seslendirilen yaygın kanaat, belgelerin incelenmesi, ayıklanması, yayınlanacak olanların ve neşir önceliklerinin belirlenmesi süreçlerinde, olayı özellikle İsrail’e yarayacak şekilde götüren bir mekanizmanın varlığı.
Buna mukabil, kapsama alanındaki ülkeler, kurumlar, liderler ve yönetimlerde etkili konumda bulunan kişiler bazında, ihtilâf sebebi olabilecek ve fitne unsuru olarak kullanılabilecek ne varsa, en küçük detaylar dahi ıskalanmadan rapor haline getirilerek merkeze gönderilmiş.
Bunun için, “açık istihbarat kaynakları” olarak nitelenen medya organlarındaki yayınlar dikkatli bir şekilde taranarak kayda geçirilmiş. Belgelerin içeriğiyle ilgili haberlerin geniş bir kitlede “Sürpriz birşey yok” duygusu uyandırmasının altında yatan önemli sebeplerden biri bu.
Keza, siyasetçi, bürokrat, gazeteci, işadamı, STK mensubu gibi farklı kesimlerden kişilerle kurulan irtibatlardaki diyalogların da başlıca kaynaklardan biri olarak kullanıldığı görülüyor.
AKP ve hükümetle, başbakan ve bakanlarla ilgili kimi iddiaların parti veya hükümet içi kaynaklara atıflar yapılarak verilmesi de çok ilginç.
Bunların iktidar partisi açısından rahatsız edici olanları, iddianın konusu olan veya kaynağı olarak gösterilen kişilerce tekzip edilse dahi, şu veya bu ölçüde iz ve tortu bıraktıkları aşikâr.
Özellikle xxxxx gibi rumuzlarla verilen kaynaklara ilişkin olarak “Bizimkiler gidip ötmüş” itirafında bulunan AKP kurmaylarının aldığı alarm pozisyonu, ortaya çıkan tablonun o cenahta nasıl bir sıkıntıya yol açtığının tezahürü.
AKP şimdi kendi içindeki xxx’leri tesbit telâşında. Bulabilirse, herhalde canlarına okuyacak.
Bunların içinde “safiyane” bir şekilde öylesine “boşboğazlık” yapanlar da olabilir, “uyuyan ajan”lar olarak bilinçli şekilde bilgi sızdıranlar da.
Ama öyle de olsa, böyle de olsa netice değişmiyor. Bir taraftan, ilk dalgada oluşan hasarın tamiri için uğraşılırken, diğer taraftan “Acaba sırada başka neler var?” tedirginliği yaşanıyor.
Ve sonuçta birileri üflüyor, birileri oynuyor...