İftiracılar
İftiracılar, başta Abdullah b. Übeyy ve Hazrecilerden yanında bulunanlar olmak üzere, Hassan b. Sabit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne binti Cahş ile halktan birtakım kimselerdi. Mıstah, Hamne ve Hassan, bu iftirayı dillerinden düşürmeyenlerdendi. Abdullah b. Übeyy'e gelince, o, bu iftirayı kurcalayan, ortaya çıkaran, açıklayan, yayan ve derleyip toparlayan kimse idi. Günahın en büyüğünü yüklenen de, onunla Hamne idi.
Resûlullah (S.A.V.) efendimizin mescidde halka hitapta bulunduğu o günümü bütün ağlamakla geçirdim. Ne gözümün yaşı diniyordu, ne de gözüme uyku giriyordu. Ben böylece iki gece, bir gündüz ağladım. O kadar gözyaşı döktüm ki, annemle babam, ağlamaktan ciğerlerim parçalanacak sandılar. Annem ve babam yanımda oturdukları ve ben de ağlayıp durduğum sırada, Ensardan bir kadın benimle birlikte ağlamak için benden izin istemiş, ben de kendisine izin vermiştim. O da, oturup benimle birlikte ağlıyordu. Biz bu durumda iken, Resûlullah (S.A.V.) efendimiz, ansızın içeri girdi. Selam verdikten sonra, oturdu. Halbuki, Resûlullah (S.A.V.) efendimiz, bundan önce, aleyhimde dedikodular başladığı günden beri, yanımda hiç oturmamıştı. Bir ay beklediği halde, benim hakkımda kendisine bir şey de vahyolunmamıştı. Resûlullah (S.A.V.) efendimiz , oturunca, şehadet getirdikten sonra:
-Ey Âişe! diyerek söze başladı ve:
- Senin aleyhinde bana şöyle şöyle sözler erişti! Eğer sen bu isnadlardan berî, uzak isen yakında Allah senin onlardan beriliğini, uzaklığını açıklayacaktır. Şayet böyle bir günaha yaklaştınsa, Allah'tan mağfiret dile ve O'na tevbe et! Çünkü, kul günahını itiraf ve arkasından da tevbe ettiği zaman, Allah onun tevbesini kabul buyurur, dedi.
Resûlullah (S.A.V.) efendimiz sözlerini bitirince, gözümün yaşı kesiliverdi. Öyle kesiliverdi ki, ağlamak için ondan bir damla bile bulamıyordum. Hemen, babama dönüp:
- Resûlullah (S.A.V.) efendimize benim tarafımdan cevap ver! dedim. Babam:
- Vallahi, Resûlullah (S.A.V.) efendimize ne diyeceğimi bilmiyorum! dedi. Anneme:
- Resûlullah (S.A.V.) efendimize bu hususta benim tarafımdan cevap ver! dedim. Annem de:
-Vallahi, Resûlullah (S.A.V.) efendimize ne diyeceğimi bilmiyorum!' dedi.
Vallahi, o günlerde Ebu Bekir ailesinin başına gelen şeyin hiçbir ailenin başına geldiğini bilmiyorum. Babam ve annem hakkımda konuşamadıkları zaman, ağladım.
- Vallahi,' dedim, ben senin andığın, olmayan bir şeyden dolayı hiçbir zaman Allah'a tevbe etmeyeceğim!
Ben yaşı küçük bir kadın olduğum için, Kur'an-ı Kerîm'den kendimi savunacak kadar âyet okuyamazdım.
- Vallahi, dedim, anladım ki; siz bu lafları işitmişsiniz ve hatta onlar gönüllerinizde yer etmiş, onları doğrulamışsınız! Şimdi, ben size 'O kötülükten berîyim, uzağım!' desem ki Allah biliyor, ben ondan berîyim, beni doğrulamazsınız. Faraza ben kötü bir iş yaptım! Desem ki Yüce Allah biliyor, ben böyle bir şeyden berîyim, uzağım, siz beni hemen doğrularsınız. Vallahi, ben kendimle size verecek misal bulamıyorum. Ancak, Yûsuf'un babasının dediği gibi ki, O, bana düşen artık güzelce sabredip katlanmaktır. Sizin anlatmakta olduğunuz şeye karşı yardımına sığınılacak, ancak Allahtır,5 demişti, dedim. Dönüp döşeğime yattım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.