Samimi Müslüman olalım
Müslüman, kendisine itimat edilir, güvenilir insan demektir. Bugünkü Müslümanlar böyle mi?
Herkes bu sorunun cevabını kendisi versin. Buyrun sorunuzun cevabını siz verin. Bakın duvardaki aynaya, cevap aynada gördüğünüz zattır. Cevap sizsiniz...
Ne oldu bu millete? Sözüne güvenilmeyen, yaptığı işe, attığı imzaya, verdiği senede itimat edilmeyen bir millet olduk. Ümmet-i Muhammed'e benzemeyen bir ümmet olduk.
Peygamberimiz Efendimiz (sav) zamanında bazı müşrikler bile bugünkü Müslümanlardan daha güvenilir, daha itimat edilir idi.
Bir misal vereyim:
Efendimiz Aleyhisselâm'a hicret emri verildi. Hicret emrini alan Peygamberimiz Efendimiz hemen Hz. Ebubekir (ra)'i yanına çağırdı.
Buyurdu ki:
- Ya Ebu Bekir, Yesrib'e (Medine-i Münevvere'ye) gitmek üzere vazifelendirildik. Birlikte gideceğiz. Ancak müşrikler ve diğer kâfirler peşimizde. Tehlike var...
Şimdi git. Öyle bir kılavuz bul ki, hiç kimsenin bilemeyeceği ve bulamayacağı yoldan bizi götürsün.
Hz. Ebu Bekir (ra) bu emri alınca bildiği bütün kılavuzları bir anda şöyle bir gözününün önünden geçirdi. En ehil ve itimat edilir birinde karar kıldı.
Doğrudan doğruya Ureykıt adlı müşrik bir kılavuza gitti. Ureykıt müthiş bir kılavuz idi. Öyle işinin ehli birisi idi ki, dillere destandı.
Ureykıt, çölde bir devenin izinden o devenin erkek mi dişi mi, genç mi, yaşlı mı? Aç mı, tok mu? Yaşı kaç, rengi ne? Bunları biliyordu. Bu derece işinin ehliydi Ureykıt.
Ebu Bekir (ra) böylesine bir kılavuz olan Ureykıt'la pazarlığa oturdu.
- Ya Ureykıt, Muhammed ile ben Mekke'den çıkıp Yesrib'e gideceğiz, inşaallah... Bizi, kimsenin bilmediği, bulamayacağı yoldan Yesrib'e ulaştıracaksın...
Ureykıt bu teklife şöyle cevap verdi:
- Hay hay ya Ebu Bekir. Bu işin uzmanı benim. Kılınıza bile zarar gelmeden sizi Yesrib'e ulaştırırım. Ancak, benim ücretim size pahalıya gelir.
- Olsun! Bizi götür. Bunun için ne istiyorsun?
- İki deve isterim Ya Ebu Bekir. Biri Muhammed için, biri de senin için.
- Tamam Ya Ureykıt. İsteğini kabul ediyorum.
Orada anlaşıyorlar. Akit tamam.
Hz. Ebu Bekir (ra) bu anlaşmayı bitirdikten sonra doğruca Peygamberimiz Efendimiz (sav)'e geliyor. Durumu olduğu gibi anlatıyor. Efendimiz (sav) de tamam diyor.
Anlaşmaya müteakip Ureykıt da Mekke'nin ortasına geliyor ki, bir ilân duyuyor:
- Ey Mekkeliler! Kim Muhammed'in yerini bildirirse 200 (ikiyüz) deve ile mükafatlandırılacaktır.
200 deve ilanını Ureykıt duyuyor.
Efendimiz (sav)'in yerini Ureykıt'tan başka bilen de yok. Fakat bu müşrik Ureykıt 200 deveye zerre kadar itibar etmiyor. Hiç duymamış gibi yoluna devam ediyor. Bir kaç saat sonra da sözleştikleri yerden Yesrib'e (Medine'ye) Hazreti Muhammed (sav), Hazreti Ebu Bekir (ra) ve Ureykıt hareket ediyorlar.
Ureykıt, 200 deveye itibar etmiyor, 2 deveyle iktifa ediyor.
Şu müşrikteki ciddiyete bakın. Bugünkü Müslümanlarda bu ciddiyet var mı? Anlaşmaya sadakatleri (istisnaları hariç) var mı?
Başımıza gelen belâ ve musibetlerin sebeplerini niçin başkalarında arıyoruz? Kendimizde arasak ya!
Bunu yapabilirsek samimi Müslüman oluruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.