DP’de Zeybek dönemi
DP kongresinde ipi göğüsleyen isim, eski Kültür ve Devlet Bakanlarından Namık Kemal Zeybek oldu. Zeybek’in, öncekilere kıyasla daha düşük bir katılımla gerçekleşen kongrede, ancak üçüncü turda ve toplam delege sayısının yarısına dahi erişemeyen bir oyla seçilebilmiş olması, partide yaşanan gerileme trendinin hangi noktalara gelip dayandığnın da son derece düşündürücü bir işaret ve göstergesi.
İşin o tarafına geçmeden önce, Zeybek’le ilgili iki çok önemli anekdotu nakletmek istiyoruz.
1980 Ağustos’unda Demirel’in ibadete açtığı ve 12 Eylül’den sonra hemen kapatılan Ayasofya Hünkâr Mahfilinin 1991’de tekrar açılması, Zeybek’in Kültür Bakanlığında gerçekleşmişti.
Nobel ödüllü Pakistanlı fizikçi Prof. Abdüsselâm’ın neşriyatımız arasında çıkan “İdealler ve Gerçekler” kitabındaki önemli mesajlardan birini Kültür Bakanı olarak verdiği beyanatlarda sık sık gündeme getiren de yine Zeybek olmuştu.
Merhum Abdüsselâm şöyle diyordu:
“Kur’ân’ın 250 kadar muamelât âyetine karşılık, 750 civarında âyeti—ki hemen hemen Kur’ân’ın sekizde biri—inananları ‘tabiatı anlamaya, tefekkür etmeye, aklı ve muhakemeyi en iyi şekilde kullanmaya, ilmî mâlûmatlarımızı hayatın bir parçası haline getirmeye’ davet eder.
“Hindistan ve Pakistan’da hocalara, vaizlere, her sekiz Cuma hutbe ve vaazından birini, ilimlerin bu yönlerini anlatmaya ayırıp ayırmadıklarını sordum. Cevaben, yapmak istediklerini, fakat fenleri yeterince bilmediklerini söylediler.
“Onların da, çağdaş fenlerin ortaya çıkardığı harikalar olan, tabiattaki temel kuvvetleri, bunların birleştirilmesini, dünyanın yapısını, genetik şifrenin esrarengizliğini ve akıl almazlığını öğrenmeleri, anlatmaları ve Mukaddes Kitabımızın yaptığı gibi, bunları mü’minlerin akıllarına sunmaları vakti hâlâ gelmedi mi?” (s. 35)
Bediüzzaman’ın “Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir; ikisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder” tesbitiyle örtüşen bu yaklaşımın önemini fark edip defaatle gündeme getiren devlet adamı Zeybek oldu.
Bakan sıfatıyla yaptığı birçok açıklamada söz konusu kitabı tavsiye etti ve bilhassa kitaptaki o sözlere vurgu yaparak dikkat çekmeye çalıştı.
Ayrıca, Bakanlık olarak “Kur’ân-ı Kerimde 750 âyet bilim ve araştırmayı emrediyor. ‘Bilim, inananın yitiğidir.’ ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ deniliyor. Bilmenin yolu okumaktır. Kur’ân’ın ilk emridir: Oku” afişleri hazırlattı.
Ve “bilgi yılı” ilân ettiği 1990 yılı boyunca birçok yerde asılan bu afişlerle, insanlar, özellikle de gençler okumaya, bilgilenmeye özendirildi.
Ama bu iki önemli icraat, partisi ANAP’ın inişe geçip yıpranmaya başladığı bir sürece kurban gittiği için değerleri pek fazla anlaşılamadı.
Sonrasında siyasetin çalkantılı girdabında, Özal Köşke çıkınca başkan adayı olup seçilemediği ANAP'tan koptu, Demirel'in Köşkteki başdanışmanlarından biri oldu, DYP'den bakanlık yaptı, MHP'ye girip çıktı, DP'ye döndü ve son olarak bu partinin genel başkanlığına getirildi.
Milliyetçi ve ülkücü kökeni, Aydın Doğan’la ve o gruptaki bazı kişilerle akrabalık ilişkileri, son dönemde Sözcü gazetesinde köşe yazıları yazması, M. Kemal hakkındaki abartılı övgüleri, Zeybek’in tartışılan ve eleştirilen bazı yönleri.
Naklettiğimiz iki anekdot ise, bizim açımızdan övgü ve takdire şayan vasıflarını gösteriyor.
Ve şimdi Zeybek, DP gibi köklü, ama mâlûm sebeplerle dibe vuran bir partinin başına geçti.
Seçildikten sonra yaptığı konuşmada, karışıklık dönemlerinin ardından diriliş ve yükseliş dönemlerinin geleceğini belirterek, “DP de yeniden dirilecek” mesajı veren ve partiyi üç ay içinde milletle yeniden buluşturma taahhüdünde bulunan Zeybek, bu çok zor işi başarabilir mi?
Bunu, uygulamadaki performansı gösterecek.
Dileğimiz başarılı olması. Çünkü Türkiye’nin, DP kimliğinde ifadesini bulan bir alternatife duyduğu ihtiyaç her geçen gün artarak sürüyor.