Çağdaşlık kompleksleri
Haftanın gelişmelerinden, iz bırakan ve kayda değer nitelikteki bazı anekdotları yine beraberce gözden geçirelim.
«««
“Çağdaş Türk kadını” ve Arap kadınları
CHP’nin, sivri çıkışlarıyla her dönemde kendisinden söz ettirmeyi beceren milletvekillerinden Canan Arıtman, Genel Başkanının Arap gazetecilerle buluşmasında Arap kadınları için ileri geri lâflar edince hayli sıkıntılı anlar yaşayan Kılıçdaroğlu, vaziyeti kurtarabilmek için, “Irak’a yapacağım ziyarete Canan Hanımı da götüreceğim, böylece Arap kadınlarını daha yakından tanımış olur” dedi. Arıtman da “Irak’a gideceğim ki, Arap kadını, çağdaş Türk kadını ile arasındaki farkı görsün” diyerek ilk perdeyi tamamladı.
Böylece Arıtman, “çağdaş Türk kadını”nın ideal profili olarak kendisini gördüğünü açıkça ifade etmiş oldu. Bu tavrın psiko-analizi, uzmanlık gerektiren ve erbabınca yapılması icab eden ayrı bir iş. Genel anlamdaki yorumu ise, kamuoyunun takdirinde. Bir de, kendilerini “çağdaş” kategoride telâkkî ve kabul eden diğer kadınlar, meselâ CHP’dekiler Arıtman’ın bu çıkışı için ne düşünüyorlar acaba? Onlara göre de öyle mi?
«««
“Çağdaş”lardaki aşağılık kompleksi
Arıtman’ın sözleri, ta Semra Özal’dan bu tarafa zaman zaman gündeme gelen bir söylemi de hatırlattı. Buna göre, Türkiye’nin “çağdaş” yüzünü göstermek için birilerince hep kullanılagelen figürler, turizm amaçlı tanıtım broşürlerinin —maalesef—vazgeçilmezleri arasında yer alan dansözler, mankenler, bayan sporcu ve şarkıcılar, “güzellik” yarışmalarına katılıp derece alan kızlar, plaj müdavimleri... Her fırsatta ve ısrarla bunları nazara verenlerin, Batı medyasında Türkiye’den tesettürlü kadın görüntüleri yer aldığında derin bir utanç ve mahcubiyet duydukları bilinen bir gerçek. Üstelik bunların epeyce bir kısmı, başörtüsü yasağından söz açıldığında, “Efendim, benim ninem, annem, kızkardeşlerim de başörtülü, ama...” kalıbını tekrarlayan cinsten!
«««
Başı açık first lady’lerde son durum
Başörtüsüne, daha doğrusu tesettüre “çağdaşlık” adına karşı çıkanların gösterdikleri bir “dayanak,” diğer İslâm ülkelerindeki liderlerin çoğunun eşlerinin başı açık olmasıydı. Yeri geldiğinde onların boy boy fotoğraflarıyla süsledikleri haberleri yayınlayıp, “Bakın, onlar da Müslüman ve başları açık, demek ki tesettür şart değilmiş” demeye getiriyorlardı. Ama Tunus’la başlayıp Mısır’la devam eden ve Yemen, Bahreyn, Ürdün gibi ülkelere de sıçrama sinyalleri veren olaylar, liderlerle birlikte “başı açık” first lady’ler hakkındaki suiistimal dosyalarının da kapağını araladı.
Sonuçta, yakın zamana kadar başlarının açıklığıyla örnek gösterilen “başbayanlar,” şimdilerde, kocalarıyla birlikte hedef oldukları halk tepkileri, haklarındaki yolsuzluk iddiaları ve ülkelerinden kaçarken beraberlerinde götürdükleri muazzam servetlerle gündeme gelirken, bizdekilere düşen, “üç maymunlar”ı oynamak oluyor.
Arıtman’ın kendi şahsı üzerinden ifade ettiği “çağdaş Türk kadını” ile bu first lady’lerin en önemli ortak noktası başlarının açık olması iken, zuhur eden bu yeni duruma kılıf uydurup izah getirmek, onlar için de pek kolay olmasa gerek.
Her durumdan sıyırabilen pişkinler hariç!
«««
Müstehcenlik, taciz ve YÖK
Yine tesettürle bağlantılı bir tartışma da bir ilâhiyat profesörünün, “Müstehcen giyim cinsel tacizi tahrik eder” şeklinde özetleyebileceğimiz ifadelerine “çağdaş laik” çevreler tarafından gösterilen aşırı ve abartılı tepkilerle patlak verdi. Oysa profesörün sözü yanlış değil. Ve onu teyid eden taciz, tasallut, tecavüz olaylarının haddi hesabı yok. Tepkilerin altında, işleri müstehcenliği tamim ve tervic olanların suçlarını karşı taarruzla örtme hesabı yatıyor olmalı. Peki, profesöre derhal inceleme başlatan YÖK’e ne oluyor?