28 Şubat’ın izleri nasıl silinebilir?
28 Şubat post-modern darbesinin 14. yılını geride bıraktık. Bu dönemin en büyük mağduru, ancak milletimizin gönlünde taht kurmuş olan Erbakan Hoca da, 27 Şubat günü Hakk’a yürüdü... Cenaze namazında, onun bu son yolculuğunda, bugüne kadar görülmemiş bir teveccüh yaşandı. Vesayet rejimine karşı değişimi başlatan rahmetli Turgut Özal’ın cenaze törenine de katıldım. Onun cenaze namazında da sevenlerinin oluşturduğu muhteşem bir kalabalık vardı. Ancak Hocamızın cenaze namazında milyonla ifade edilebilecek insanımız Hoca’sıyla son kez buluşmak ve ona veda etmek için oradaydı... Fatih Camii’ne ulaşmak mümkün değildi. Sadece Fatih Camii değil, Vatan Caddesi’ne kadar bütün yollar, caddeler onun sevenleriyle doluydu...
Daha önceki bir yazımda da ifade ettiğim gibi Erbakan Hoca’yı 1969 yılında Odalar Birliği’ndeki haksızlığa karşı başlattığı mücadelesinde tanıdım... Konya’dan bağımsız milletvekili adayı olduğunda ona sevgimiz ve desteğimiz başladı... O mücadele azmiyle bir çok insana örnek oldu; milletimizin hayrına olan sayılamayacak kadar çok “ilk”leri gerçekleştirdi. Onu Refah Partisi’nin kapatılması davasında “Savunan Adam” olarak daha çok sevdik... Erbakan Hoca’nın sayesinde milli ve manevi değerlerimiz üzerine inşa edilen bir “Yeni Siyasi Mücadele Tarihi” inşa edildi...
Erbakan Hoca’nın birkaç hükümette Başbakan Yardımcısı olması ve en son Refahyol İktidarı’nda Başbakanlığı, milletimiz için olduğu gibi benim için de son derece önemliydi... 28 Şubat darbesi gerçekleştikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük seçimleri yapıldı. Milletine bağlı öğretim üyeleri olarak, sürecin sivil generali gibi davranan ve şimdi Ergenekon Davası sanığı olarak yargılanan Alemdaroğlu’na karşı güç oluşturmaya çalıştık... Arkadaşlarımız içimizden bir aday çıkmasına sıcak bakmıyorlardı... YÖK’ün malum yapısı ve Cumhurbaşkanı Demirel’in buna müsaade etmeyeceği düşüncesi hakimdi... Ben ise Erbakan Hoca’yı örnek göstererek bu göreve mutlaka talip olmamız gerektiğini savunuyordum... T.C. Hükümetinin Başbakanı Erbakan’dı... Bu sonuç kendiliğinden gelen bir başarı değildi... Sadece Başbakanlık’ta değil Cumhurbaşkanlığı makamında dahi bu milletin bir evladının olabileceğini söyleyerek arkadaşlarımı ikna etmeye çalıştım... Doğrusu gönlümdeki Cumhurbaşkanı Erbakan’dı. O olamadı ancak ülkemin bir güzel insanı Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilebildi...
Erbakan Hoca milletimin onurlu bir hayat yaşaması için mücadele edenlere hem güzel bir örnek oldu, hem de onları azim ve heyecanla donattı... “Demirel bizden birini atamaz ama bu göreve talip olmalıyız ve mücadele içinde kendimizi yetiştirmeliyiz, geleceğe hazırlanmalıyız” şeklindeki düşüncemi sık sık dile getirdim... Onlar sonradan CHP İstanbul Milletvekili seçilen Prof. Dr. Esfender Korkmaz’ı destekleyeceklerini, seçimlerden birkaç gün önce bana tebliğ ettiler... Buna rağmen adaylığımı sürdürdüm. Bu kararımda Erbakan’ın Başbakanlığı bana manevi güç vermiştir... İstanbul Üniversitesi 1997 yılı rektörlük seçimlerinde bana oy veren 18 arkadaşımın desteğini unutamam... Sayılardan ziyade amaçların ve savunulan fikirlerin önemli olduğunu biliyorum... Daha sonra 28 Şubat sürecinde mazlum ve mağdur kız evlatlarımızın eğitim haklarını savunurken bu tür davranışlarımın bedelini ödedim... Gerekirse milletim için her türlü bedeli ödemeye hazırım...
BEDEL ÖDEMEYİ GÖZE ALMADAN OLMAZ
Basında Başbakanlığın, 28 Şubat sürecinin genelgelerini uygulamadan kaldırdığına yönelik bir haber çıktı... Bunun üzerine dönemim sivil Başkomutanı(!) Demirel “Bu genelgeler kaldırılamaz, bunun için MGK kararı gerekir; işte 8 yıllık kesintisiz eğitim devam ediyor” gibi açıklamalarda bulunmuş... Sayın Demirel hâlâ çok gerilerde kalmış... Siz Mesut Yılmaz gibi birine hükümet kurdurtmasaydınız MGK kararları uygulanır mıydı?.. “Siyasi hayatıma mal olsa da bunu uygulayacağım” diyen Yılmaz’ın gerçekten siyasi hayatı bitti...
28 Şubat’ta İmam-Hatip Liselerine darbe vurmak için çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim halen devam ediyor, doğru... Zorunlu eğitim 8 yıl değil 11 yıl olsun, ancak meslek liselerinin, ülkemin geleceği açısından 5+6 olarak kesintili uygulansın... 8 yıllık kesintisiz eğitimin pedagojik olmadığı defalarca dile getirildi... 7 yaşındaki bir çocuk ile 14 yaşındaki delikanlının aynı çatı altında eğitim görmesinin mahzurları söylendi ve ortaya çıktı... YÖK Başkanı Sayın Özcan’ın gayretleriyle meslek liselerine destek oluştuysa da ayrımcılık halen devam ediyor... Meslek liselerine uygulanan ayrımcılığın tamamen kalkması; 8 yıllık kesintisiz eğitimin kesintili eğitim haline gelmesi 28 Şubat mantığına vurulacak önemli bir darbe olacaktır... Bunun için “Siyasi hayatıma mal olsa da bu zulmü kaldıracağım” diyecek ve bedel ödemeyi göze alacak siyasilere ihtiyaç olduğu açıktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.