Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Sahne yıkılırsa, altında sadece Tayyîb Bey değil, herkes kalır!

Sahne yıkılırsa, altında sadece Tayyîb Bey değil, herkes kalır!

Sahneden maksad, sadece siyaset sahnesi değil, bütünüyle Türkiye sahnesidir ve hattâ bütün Ortadoğu’dur.. Ve bu sahne yıkılırsa, hadisenin, bu zamana kadar olduğu gibi, sahnedeki oyuncularla sınırla kalacağını veya sadece Tayyîb Bey’in üzerine yıkılacağını sananlar aldandıklarını anlamalıdırlar.. Şimdi, milletin tamamı sahnededir..
AK Parti denemesinin de yığınla yanlışları olsa bile, bilinmelidir ki, hiç yanlış yapmıyacak olanlar da gelse, temeli bozuk olan bu sistem içinde, yanlış yapmamak mümkün değildir..
Egemen güçler, 100 yıldan fazla zamandır ele geçirdikleri iktidarın sadece kendilerine mahsus, bir hak ve hattâ bir misyon olduğunu ve insanüstü bir güç odağınca verildiğini zannettiklerinden ve Tayyîb Erdoğan’ı da bu kadroların tasallutunu kırıp, yönetimin halkın eline geçmesine hizmet eden bir konumda gördüklerinden; onu, daha fazla güçlenmeden safdışı etmek istiyorlar.. Halktan yüzde 50’ye yakın bir destek almasının hemen sonrasında karşılaşılan ‘yargı entrikası’nın sebebi, bu..
Bunu da yadırgamamak gerek..
Siz kendinize düşman güçlerin bulunduğu tehlikeli bir bölgede olsanız ve birileri gelip, sizi o bölgede tutmakla birlikte, elinizdeki silahları alırsa, n’aparsınız? Direnmez misiniz?
Türkiye’deki ‘mütegallibe zümresi’nin, ‘taife-i laicus’un yaptığı da budur.. Korkuyorlar..
Tedbirini almakta gecikirlerse, yönetim mekanizmasının, rejimin, kendilerini seçkin sanan, ‘elit tabaka’ bilen kesimlerin elinden tamamen çıkacağından korkuyorlar..
Bu korku, onlara her cinayeti mübah zannettirecektir.. Nitekim, bugünlerde, Erdoğan eski lideriyle bile mukayase edilirken, eski liderinin devletçi olduğuna vurgu yapılarak, onun da öyle olması gerektiği mesajı verilmeye çalışılıyor. Erdoğan ise, ‘insanın devlet için değil, devletin insan için olması’ gerektiği noktasından hareket ediyor.. Problem de burada!
Laik kadroların geçmişte ülkeyi ne hale getirdiklerini, egemen güçler de görmüşlerdi.. Tayyîb Bey ve ekibini de ortaya çıkaran da, esasen o tükenmişlik idi.. Demek istiyorlardı ki, ‘Mâdem ki halkın beğendiği hizmetleri yapıyorlar; yol, su, kanalizasyon, çöp, sosyal yardımlaşma ve sağlık hizmetleri vs. alanlarla başarılılar; bırakınız yapsınlar.. Böylece bizim sistemimiz de güçlenir.. Yeter ki, devletin merkezî kimliğini, resmî rengini, değiştirmeye kalkışmasınlar!.’
Ama, yönetilen kitleler, ‘devletin kulu’ olmaktan kurtulup, rejimi, yönetim mekanizmasını kendi iradesine göre yönlendirmeye kalkışırsa, işte buna tahammül edilemez!
* ‘I. DüNYA SAVAŞI’NIN GALİBLERİNİN KURDURDUĞU BİR DüZEN..
AK Parti’nin kapatılmak istenmesindeki aslî saik de budur! Ve savunulması gereken Erdoğan ve partisi değil, o ceberrutluğun tehlike olarak gördüğü durumdur.. Dış baskı odaklarının endişeleri ve ‘aman, kapatılmasın!’ demesinin sebebi de budur.. çünkü, jeo-politik, stratejik ve tarihî açıdan bu kadar önemli bir noktada bulunan bir ülkenin geleceğinin bir belirsizliğe, bir ‘kaos’a sürüklenmesi halinde, bunun bedelini dışarısı da ödeyecektir. Midhat Cemal’in, Osmanlı’nın son dönemlerinde dile getirdiği mısralar bugün için de geçerlidir.. ’ölmez bu vatan, farz-ı muhal ölse de hattâ../ çekmez kürrenin sırtı, bu tâbût-ı cesîmi..’
Osmanlı’dan kalan toprakların, gizli veya açık işgalcilere ve kuklalarına bekledikleri rahat ve huzûru veremediği ortada.. Hattâ, Filistin’deki 6-7 milyonluk, Lübnan’daki 2,5 milyonluk kitlelerin rahatsızlığı bile, savaşsız bir ortamı bahşetmemişken.. Ortadoğu’nun en etkili ülkelerinden, 75 milyonluk nüfusu ve tarihî arka planı itibariyle de bütün İslâm dünyasını etkileyebilecek bir noktadaki bir Türkiye’nin kaos’a sürüklenmesinin bedelinin çok ağır olacağı biliniyor.. AB, Tayyîb Bey’i veya Türkiye’yi sevdiğinden değil, kendi menfaatlerinin belirsizliğe sürüklenebileceğinden korktuğu için tedirgin..
B.Amerika ise, tahakküm ve menfaatlerini gözetleyen bir bekleyişle, her durum için, tetikte..
Ve ‘1. Dünya Savaşı’ galiblerinin kurdurduğu düzen tehlikeye düşebilir.. Yarının neler getireceğini, evdeki hesabın çarşıya uyup uymayacağını ise, kimse kestiremez..
Bu noktada, Tayyîb Bey kadar, ‘taife-i laicus’ da köşeye sıkışmış vaziyettedir..
Erdoğan, her ne gibi bir hukukî tedbir almaya kalkışacak olsa, bunların belli odaklarca Yargı eliyle ibtal ettirileceğini görmüş bulunuyor..
Konunun sadece yasa ve anayasa değiştirmek olmadığı, ‘başörtüsü‘ kosunusundaki anayasa değişikliğinin Meclis’in büyük ekseriyetiyle, 411 oyla kabul edilmesine rağmen, uygulanamamasından da anlaşılmaktadır.. Normalde, Anayasa Mahkemesi’ne açılan ibtal davası, bir kanunun uygulanmasını asla geciktiremezdi.. Ancak, ibtal gerçekleşirse ortaya yeni bir durum çıkardı.. Ama, mâlum direniş noktaları, şirretliklerini nereye kadar vardıracaklarını göstermişlerdir.. Ve amma şimdi anlaşılmıştır ki, asıl önemli olan, kafayı değiştirmektir, yasayı değil..
Ve ceberrut zümreler, mütegallibe zürmesi, kafayı değiştirmeye hazır değildir!.
Onlar askerî bir darbenin çok sert geri tepeceğini düşünerek, hukuk adına bir darbeye ağırlık vermek gibi çok akıllıca sayılabilecek bir yol izliyorlar, ama, unutmamak gerekir ki, bu yargı entrikası da ‘çıkmaz sokak’tır.. Her ne kadar, Baykal bu konuda kendi üzerine en lâyıkı şekilde yerine getireceğini ortaya koymuş olsa bile, ‘taife-i laicus’un temsilcilerinin en şirretli mantık oyunlarının geri tepmesinin ortaya çıkarabileceği beklenmiyen durumlar da gözardı edilmemelidir.. üstelik, Erdoğan’ın kitleler üzerinde bugün için sürmekte olan kontrolü, yarın, onun açıkta kalmasıyla, kontrolden çıkabilir ve bir sosyal patlamaya bile dönüşebilir.
Bugüne kadar, bu sistemin içinde uzlaşmacı bir uslûb ve metodu esas alarak değişim meydana getirmek çabası sergileyen Erdoğan, yargının elinde paspas gibi kullanılmaktansa; iddianâmeye karşı, savunma bile değil; bir manifesto ilanı içinde bir cevab göndermekle yetinmiştir.. Yani, geçmişteki nice örneklerde olduğu gibi, iddiaları te’vile çalışmak yerine, ‘Bizim siyaset yapma ve ülke yönetim anlayışımız budur!’ dercesine açık bir tavır takınmış ve ‘ateş topu’nu, yargıyı harekete geçiren odakların üzerine atmıştır..
Bundan sonrası, belirsizliktir.. Tayyib Bey, tedbirlerini almış ve en ağır ihtimali en başta göze almış bir kararlılıkla, mütevekkil tavrını sürdürürse, başkalarının planları altüst olabilir..
Bir ‘harâmîler çetesi’ mantığıyla hareket eden ‘mütegallibe / zorba zümresi’, bu kez, farklı bir tablo ile karşı karşıyadır ve kendi tuzağına düşmek gibi bir durumla da karşılaşabilir.. çünkü, ‘ben bu kuzuyu, bir kanunî gerekçe bulup yerim..’ diyen bir kurt mantığıyla kurulan entrika çarkı, bu oyunu kuranları da fecî şekilde çarpacağa benzemektedir..
Tekrar edelim, sahne sadece Erdoğan’ın değil, herkesin üzerine yıkılır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi