Kardeşim kibirlenme senden büyük var
İnsan bazen kendi kendisini gurura kaptırarak bizzat kendisini aldatabilir. Böyle anlarda insanı bu korkunç tehlikeden koruyup kurtaracak tarihte büyük olaylar ve örnekler yaşanmıştır. Bunlardan biri de şudur:
İstanbul'da, Bayazıd-Aksaray arasındaki cadde üzerinde yaşlı, kendi hâlinde, nur yüzlü bir eskici vardı. Eski ayakkabı tamiri yapardı. Dükkânının önü rengârenk lâlelerle süslendiği için bu zâta "Lâleli Baba" diyorlardı.
3.cü Mustafa birgün Cuma namazından çıkmış giderken halk:
- Padişahımız çok yaşa!.. diye bağırıyordu.
Padişah atının üzerinde gayet mağrurdu. Bu zâtın dükkânının önünden geçerken ihtiyarı upuzun yatar gördü. Yanına vardı.
Aralarında şu konuşma geçti:
- Biz cihan padişahıyız. Bize saygı gerek.
Lâleli Baba yerinden doğrulmadan şu cevabı verdi:
- Ben bir Hiç'im. Sen Padişah olduğunu söyledin. Peki, padişah olmak için ne yaptın?
- Okudum. Valilik yaptım. Babam öldü padişah oldum.
- Ya... Peki, sonra ne olacaksın?
- Hiç. Hiçbir şey.
- Gördüm mü bak, ben şimdiden hiç'im. Senden çok öndeyim. Daha sen çok sonralar Hiç olacaksın...
Bu konuşma neticesinde padişahın gözünü kapatan gurur perdesi yırtılmış, gerçekleri görmeye başlamıştı.
Saygısız davrandığı için kızdığı bu kişiye aşık oldu. Öylesine bağlandı ki bu kişiye... Her zaman kendisini ziyaret ederdi.
Laleli Camii'ni aynı padişah yaptırmış, semte de, câmiye de bu Allah dostu kişinin adı verilmiştir.
Öz doğru olur, kişinin de biraz gayreti olursa Allah (c.c.) her türden belâ, musibet ve hastalıklardan koruyup kurtarıyor. İşte 3'üncü Mustafa ve Lâleli Baba hadisesi bunun böyle olduğunun kanıtıdır.
Şu hadis-i şerif ne kadar da ufuk açıcı. Peygamberimiz Efendimiz:
- Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete girmeyecektir. Kalbinde zerre kadar imân bulunan kimse cehenneme girmeyecektir.
Adamın biri sordu:
- Ya Rasûlallah! İnsan elbisesinin güzel olmasını ister. (Bu kibir midir?)
Peygamber Efendimiz:
- Hayır, şüphesiz Allah güzeldir, güzeli sever. Kibir, hâk olan bir şeyi reddetmek ve halkı hor-hakir görmektir, buyurdu.
Tarihten de bir misal vererek bu mes'eleyi bitirmek istiyorum:
Yunanistan'ın önde gelenlerinden biri de Solon'dur. Solon, birgün seyahate çıkar. Frikya'ya gider. O tarihte oranın hükümdarı Karun'dur. Solon, tanınmış olduğundan Karun ona izzet, ikram eder. Karun çok zengindir. Salon'a hazinelerini gezdirir. Gördükleriyle gözlerinin kamaştığını zanneder Solon'un. Gezi bitince Solon'a sorar:
- Dünyanın en bahtiyar adamı kim?
Karun, Solon'dan "- Sensin" demesini bekler. Ancak Solon, düşünür. Der ki:
- Dünyanın en bahtiyar adamı Yunanlı bir kadındır. Çocukları harbte öldüler. Kadın tek başına yaşıyor. Fakat gayet bahtiyardır.
Karun, yine sorar:
- İkinci bahtiyar adam kimdir?
Solon buna ve müteakip sorulara da yaklaşık cevaplar verir. Karun şaşırır.
- Ben böyle yaşarken nasıl olur, der.
Solon ona:
- Sen yaşıyorsun. Hayatını bitirmedin. Bu ihtişamın, servetin yarın ne olacak, bu belli değil. Bir insanın hakkında hüküm vermek için hayatını tamamlaması gerekir, diye cevap verir.
Zaman sonra Darius, Frikya'yı istila eder. Karun'u yakalayıp asmaya götürürler. Karun, dar ağacına gelince Solon... Solon... diye bağırır.
Darius:
- Bu adam deli midir? Niye bağırıyor diye sorar.
Karun'a niçin bağırdığını sorarlar. Der ki:
- Böyle bir hikâye oldu. Mağrurdum. Dünyanın en bahtiyarı olduğumu zannediyordum. Dünyada benim hazinelerimden daha büyük olan yoktu.
Fakat Solon:
- Belli olmaz. Ölmeden hakkında hüküm vermek doğru değil, demişti. Netice, dediği gibi çıktı. Sizin âkıbetinizin de ne olacağı belli değil, der.
Darius emir verir. Karun'u serbest bırakırlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.