Bu cari açığa bu ülke dayanmaz
Olumsuzlukları değil, güzellikleri ve iyilikleri dile getirmek isterim. Bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak elbette kötülüklerden de iyiliklerden payımıza bir şeyler düşecek. İyilik ve güzelliklerden pay almayı kim istemez. Ne var ki sık sık vurgu yapmamıza rağmen bu ülkeyi yönetenler ekonomik verilerin hep birkaç kalemini ele alıp millete bunları göstererek pembe tablolar çizmeyi tercih ettiler. Keşke onların dediği gibi olsaydı ya da ekonomi onların gösterdiği rakamlardan ibaret kalsaydı. Söz gelimi tek başına ihracatın rekor kırması iyi bir tablo çizmeye yetseydi. Bunun yanında ithalatta patlama yaşanmasaydı. Keşke dış borç sadece IMF'ye olan borcumuzdan ibaret olsaydı. Ülkeyi yönetenler IMF'ye olan borcumuzu 20 milyar dolardan 8 milyar dolara indirdik derken dış borcumuzun sadece bu rakamdan ibaret olmadığını gizleme ihtiyacı duymasalardı..
Yıllardan beri borç ile abad olunamayacağını tekrarlayıp duruyoruz. İthalatı patlatarak ihracatta gelişme sağlamanın sağlıklı bir ekonomiye işaret olamayacağını, önemli olan iç üretimimizin artırılması olduğunu hep söyledik. Üretmeyen ekonomi ile ne işsizliğe çare bulunabileceğini ne de cari açığın azaltılabileceğini tekrarlayıp duruyoruz. Ne var ki bu tür yazılarımın hemen arkasından iktidar yanlısı bazı kimseler attıkları mesajlarla bizi itham ediyor, AK Parti düşmanlığı yapmakla suçluyorlar. Hemen belirteyim ki elbette bir siyasi tercihim var bu tercihim Saadet Partisi'dir. Ancak, bu durum Ak Parti düşmanlığı yaptığım anlamına gelmez. Böyle bir nitelendirme particiliğin bu tiplerin gözlerini kör ettiği anlamına gelir. Biz kendimize göre iktidarın iyi ve doğru gördüğümüz uygulamalarına da bu köşede yer verdik. Ama ülke gerçeği ortada dururken uygulanan ekonomik politikaların doğru olduğunu, ülkenin en kısa zamanda dünyanın sayılı ülkeleri arasına gireceği masalına inanmamız mümkün değildi. Bu bakımdan sık sık ikaz görevimizi yaptık. Dış ticaret açığına ve dolayısıyla cari açığa dikkat çektik. Çektik ki ilgililer tedbir alsınlar. Buna rağmen elbette dışa bağımlı ve özellikle açığı iç ve dış borç ile kapatmaya yönelik uygulamalarla doğru adım atmalarının mümkün olmadığını da biliyorduk.
Bu yazımdan iç ve dış borç stokunun nerelere ulaştığı, yıllık 50 milyar doların üzerinde borç faizi ödemek zorunda kaldığımız üzerinde durmayacağım. Ancak bu durumun artık gizlenmez bir noktaya geldiğini, düne kadar ekonomik uygulamalara alkış tutan medya mensuplarının bile artık bunu yapamaz olduklarını ve tehlikeye dikkat çekmek zorunda kaldıklarını belirtmek isterim.
Bu noktada Mart ayı cari açığının açıklanması ile bir anda her kesimden tehlike işaret verilmesi sanıyorum bir anda ortaya çıkmış bir durum değildir. Beklenen bir olayın gerçekleşmesidir. Bu noktada mart ayı cari açık 9.8 milyar dolarla rekor kırdığını, 2011 yılının ilk üç ayında cari açığın 22 milyar doları aştığını belirtmek istiyorum. Eğer böyle giderse yıl sonunda cari açığın 80 milyar doları bulması, hatta aşması sürpriz olmaz. Dileriz ileriki aylarda bu açık düşer. Çünkü, cari açığın yılın ilk üç ayındaki hızı ile devam etmesi en az 80 milyar dolar daha borçlanmamız anlamına gelir. Bu felaket işareti değil, felaketin ta kendisidir.
Bu noktada cari açığı nelerin artırdığı üzerinde durmak, bir iki misal vermek istiyorum. Mart ayı içinde yabancılar yaklaşık 2 milyar dolar kâr transferi yapmış. Yani parasını ülkemize getirenler hayır olsun diye getirmemişler. Ülkemizde yüksek kâr elde ettikleri için getirmişler elde ettikleri 1.9 milyar dolar kârı ülkelerine götürmüşler. Ne yapmışlar da bu kârı elde etmişler? Yatırım yapıp üretimi artırarak bu kârı sağlamış değiller. Keşke öyle olsa. Üretimin artması işsizliğin azalması cari açığın da küçülmesi anlamına gelir. Tam tersi bir gelişme ile yüz yüzeyiz. Bu arada cevabı verilmesi gereken bir diğer husus ise cari açığın nasıl finanse edildiğidir. Bankalar 3.1 milyar dolar yurt dışından kredi temin etmişler. Bu parayı içeride kullanmış, kâr sağlamışlar. Hazine 2.3 milyar dolarlık borçlanma yapmış. Yabancılar 2 milyar dolarlık bono ve tahvil almış. Bu arada ülkemize 949 milyon dolarlık kaynağı belirsiz sıcak para girmiş. Kısacası küresel sermaye dünyanın en yüksek kârını ülkemizde elde ettiği için şimdilik parasını burada değerlendiriyor ve sanki açık finansa edilmiş görünüyor. Ama bilinmelidir ki deniz bitiyor.
Peki bu anlayış ile mevcut iktidar soruna çözüm bulabilir mi? Hayır... Milli Görüş gömleğini çıkarttıkları gün zaten yabancı sermayeye teslim bayrağını çekmişlerdi. Bugün yaşanan işte bu teslimiyetin sonucudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.