Aday olabilirsin ama başkan olamazsın!
Yasaların herkese her zaman aynı şekilde uygulanmasını bir türlü beceremiyoruz. Aslında söz konusu olan beceriksizlik değil, uygulamada kişilere göre farklılıkların ortaya çıkmasıdır. Böyle olunca da toplumda ister istemez yasalara ve uygulayıcı kurumlara karşı güven duygusu zedeleniyor. Bu duygunun zedelenmesi neticesinde kuramların aldığı kararlar sürekli tartışma konusu oluyor. Bu ise o kurumlarda karar verici mevkiinde olanları da sıkıntıya sokuyor.
Sözü uzatmadan son günlerin tartışma konularından birisi haline gelen Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamudan ihraç edilen ve YSK’dan adaylık vizesi alarak seçime giren belediye başkanlarına mazbata verilmeyip ikinci sıradaki adaylara mazbata verilmesi kararı. Yasa gereği KHK ile kamudan uzaklaştırılanların eğer aday olma hakları yok ise bu adayların niçin seçime girmesi izin verildi. Eğer, KHK ile kamudan ihraç edilenlerin seçilme hakları var ise o zaman niçin önce seçime girmelerine izin verilip seçildikten sonra mazbata verilmeyişi insana makul ve doğru gelmiyor. Eğer YSK kendilerine başvuran adayların KHK ile kamudan uzaklaştırıldıklarından bilgilerinin olmadığı için adaylara onay vermiş ise bu adayların kabahati olabilir mi? Devlet kurumlarının birlikte hareket etmeleri, bilgileri paylaşmaları gerekmez mi? Kısacası, baştan seçime girmelerine izin verilip ardından seçimi kazandıklarında, “Sen belediye başkanı olamazsın” denilmesi ister istemez toplumun adalet duygusunu zedeler. Ve bu zedelenmeyi hiçbir açıklama gideremez.
Konu YSK’nın yorumuna bağlı olsa da KHK ile uzaklaştırılanlar eğer gerçekten seçimlerde aday olamayacaklarsa bu iş daha baştan, yani adaylık başvurusu sırasında neticelendirilmeli, o insanların seçime girmeleri engellenmelidir ki partisi yerine bir başkasını aday gösterebilsin. Kaldı ki, bu noktada da çeşitli itiraz ve tartışmalar gündeme gelebilir. Çünkü kamudan uzaklaştırmalarda ister istemez o kişi ile ilgili bir mahkeme kararı olması gerekir. Çünkü mahkeme kararı olmadan bir takım uygulamalar yorum ile yasal zemine oturtulursa o zaman gücü elinde bulunduranlar her olayı kendilerine göre yorumlayacaklar, bunun sonucu olarak da uygulamada ciddi çelişkiler ortaya çıkacaktır. Bunun da ötesinde Kanun Hükmünde Kararnameler tartışma konusu olacaktır. Çünkü bir mahkeme kararı olmadan insanlar suçlu ilan edilip, görevlerinden atılabiliyorlar. Yani, KHK ile hem yargı hem de yasama devre dışı bırakılmış oluyor. Denebilir ki, KHK çıkarma yetkisi yasal düzenleme ile Cumhurbaşkanı’na verildi. Ama böylesine çelişkilere yol açıyor, gerçekten yargı ve yasama devre dışı kalıyorsa en azından bu konunun yeniden ele alınması gerekmez mi?
Bu noktada seçildikleri halde mazbata verilmeyen 5 yerde seçimlerin iptal edilmesi isteği gündeme elmiş bulunuyor. Elbette bu konuda kararı da YSK verecektir ama başlangıçta görmezlikten gelinen bir durumun cezasını tek başına seçimi kazanan adayların çekmesi doğru olabilir mi? Bununda ötesinde net olmayan uygulamalar yüzünden her seçimin tartışma konusu olması, kafalarda seçim sonuçları ile ilgili bir takım şüphelerin oluşması toplumu rahatsız etmeyecek mi?
Kaldı ki, kamudan KHK ile ihraç edilenler konusunda bir yargı kararı olmadığı halde yargı adına böyle bir karar vermek ne kadar doğrudur? Öyle anlaşılıyor ki, geçtiğimiz yeni sistemin aksayan yanları vardır. Acilen bunların düzeltilmesi gerekiyor. Özellikle de yasama ve yargıyı devre dışı bırakan uygulamaların mutlaka gözden geçirilmesi şart.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.