Bu, ‘gölgesinden korkan’lar mı, ‘millet adına..’
Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
*-Dr. Şule Ergin Ankara’dan yazıyor: ‘Anayasa Mahk. Başk. Vekili Osman Paksüt’ün bir yere giderken kendisinin takib edildiğini hissedip feveran etmesi neden? İnsan takib olunmaktan rahatsız olabilir, ama, karanlık ilişkileri olmayanlar, niye korkarlar ki?
*Sorunuzun cevabını herkesten önce, O. Paksüt vermelidir. Sahi, AK Parti’nin kapatılmasının ülkeyi alt-üst ettiği böyle bir hassas zaman diliminde, bu kişinin, gittiği restoranda, o anda, E. çölaşan ve T. çömez gibi T. Erdoğan’ın en hızlı muhaliflerinin olması tamamen tesadüf mü?
Psikiatrist Prof. Nevzat Tarhan, 15 Mayıs günü, ‘Bu yargıç sağlıklı karar veremez!’ başlıklı yazıda, ‘…Gizli eylemleri olmayan bir hakim dinlenmekten korkmaz. Bu derece korku içindeki bir hakim sağlıklı bir karar veremez. (…) İster gizli eylemleri olan bir yargıç olsun, ister korku içindeki bir yargıç olsun iki durumda da tarafsız, nesnel, önyargısız karar veremeyeceği için Sayın Paksüt istifa etmelidir.’ diyordu. Paksüt’e duyurulur.
-Mehmed Eriş Balıkesir’den yazıyor: ‘Geçen Salı günkü yazınız, beni epeyce düşündürdü.. Sahi, sahne sadece Tayyîb üzerine yıkılmayacak, herkes altında kalacak.. çünkü, sistem çökecek.. Gerçi bazıları, ‘Bize ne?’ diyorlar; ama, sistem yıkıldığında, alternatifimiz yoksa; nasıl, ‘Nereden inceyse oradan kopsun!’ diyebiliriz? Böyle demek, kimsenin sorumluluğunu üzerinde taşımayanlar için kolaydır, ama, sorumluluk üstlenenler açısından durum aynı mıdır?’ Müslüman olarak sorumlu davranmalı ve belirsizliğe ‘yeşil ışık’ yakmamalıyız.’
-Murat (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Müslümanlara, 'kötülerin içinde en iyisi bu' demek bence doğru değil. Sahne yıkılırsa yıkılsın. Müslümanlara özgürce yaşama hakkı verilmeyen bir ülkede kim neyi kaybedecekse, kaybetsin. Mal-mülk ve saltanatını kaybedecekler korksun.’
-Hakkı (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Oligarşiye karşı durulması konusunda sizinle hemfikirim. Ancak, bu AK Parti ile mi olacak? Bu eşyanın tabiatına aykırı olmaz mı?
*Katılıyorum.. öyle de, bu sistem içinde, başka nasıl yol alınacağının pratik çözüm yollarını, formüllerini gösterenler varsa, buyursunlar..
-Kadri (haksoz.net’te) yazıyor: 13 Mayıs yazınızda, ‘derin devlet ve sermaye sahipleri’ne 'Lûtfen AK Parti’yi kapatmayın!' demiş olmuyor musunuz? Ben makalenizi böyle okudum.’
*Ben öyle bir şey söylemedim, söyleyecek birisi de değilim. Ama öyle anlamışsanız, o ayrı..
-Mustafa Güneş (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Laik taifenin de köşeye sıkıştığını’ yazıyorsunuz.. Ama, yanlışlar üzerine kurulu bu sistemi el’an ayakta tutan da T. Erdoğan değil midir?’
*Hangi siyasetçi bu sistemin dışındadır? Uzlaşmacı yolu benimsemeyenin, inkılabçı- devrimci bir metodu seçmesi gerekir. Kimseden zorla bir metod benimsemesi istenemez..
-Halid (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Geçen hafta değindiğiniz Usâme Bin Laden konusunda sormak istiyorum. Bin Laden’in Amerika’nın adamı olduğuna dair delil var mı?’
*Afganistan’da komünistlere karşı Müslüman direnişini örgütleyenlerden birisi de Usâme idi ve Amerika onunla da işbirliği yaptı.. Ama, komünizmin çökmesinden sonra, o kadar modern silahlara sahib bir kimsenin Amerika için tehdid oluşturacağından korkulması da tabiî idi..
-Deniz Uzun Hollanda’dan yazıyor: ‘Geçen hafta, şehidlik konusuna değinmeniz iyi oldu. Sistemin savunduğu değerlerin ‘şehidlik’le alâkalı olduğunun sorgulanması gerekiyor. Ben terör örgütünü savunmuyorum, ama, sistemin mâsumiyetine de inanmıyorum..’
-Ayşe Kaya (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Sizinle birçok konuda görüş birliğindeyim..’
-M. Mus’ab, Mardin’den yazıyor: ‘10 Mayıs yazınız, benim neslimin bilmediği 80 öncesinden perde açtı.. O konuda bizim camiamız genelde sustuğundan, karşı taraf, bir takım anarşistleri millete, âdetâ, bir ‘aziz’ gibi gösteriyor.’
-Bülent Sayın yazıyor: ‘Geçen Pazartesi, R. Mengi’nin yönettiği bir tv tartışmasından söz ediyordunuz.. Din bilgisi o kadar az birisinin, İslâm konusunda programlar yapması haydi neyse de; bazı saygın kimseler onun programına niye katılır, anlamıyorum..’
-Hakan çakıcı Trabzon’dan yazıyor: ‘Geçen Pazar sohbetinizde birden fazla evlilikler konusundaki görüşlerinize itiraz etmek istiyorum. Kendim tek evli olsam da, Allah'ın çok evliliği yasaklamamış olmasında vardır bir hikmet, desem hata mı etmiş olurum? Eğer, adâleti gözetemiyeceğimi, ya da geçimimi temin etmekte zorlanacağımı düşünürsem, hiç evlenmemem daha hayırlıdır mı demeliyim? Benim babam da 2 eşli.. Benim anamdan 4, cici annemden 3 kardeşim var. Aramızda bir ayrılık gözetmiyoruz..’
*Size kısaca, Mustafa özcan’ın Yeni Asya’daki 14 Mayıs yazısını okumanızı tavsiye ederim.
-U. Atalay yazıyor: ‘Geçen haftaki okur yorumlarından bir tanesi özellikle dikkatimi çekti. ‘Eskiden tek eşli olan yoktu neredeyse.. O nesiller sağlıklı değil miydi?’ deniliyordu. İnşaallah bu zihniyet, ‘ortalama dindar’ı yansıtmıyordur. Bugün, ‘çok eşliliğin’ şartlarını yerine getirebilecek neredeyse yok gibidir.. Sadece, ‘İslâm müsaade ediyor..’ denilip geçilemez.. Zaten İslâm'ın bu izni olağanüstü şartlara bağlaması da bu mantığı teyid eder, sanıyorum.
Bize en büyük darbe, sorgusuz sualsiz cepheye sürdüklerimiz tarafından vuruldu. 28 Şubat’ta da böyle oldu, bugün de.. Zira, ‘aramızda görünmek’ bizden olmak için yeterli görüldü. Liyâkat yerine, pragmatist/faydacı davranışları (kimin elini öpeceğini, hangi camide, hangi cemaatte ne zaman bulunulacağını bilmek gibi stratejik kıstaslar) yeterli, hattâ gerekli sayıldı. Bugün muhtelif İslâmî çevrelerde ön planda görünenlerin birçoğu, bulundukları noktalara, laik rejimin seçkinlerininkinden farklı kıstaslarla gelmediler.’
-A. Arslan yazıyor: ‘Temiz suya necâset karışsa..’ başlıklı, 7 Mayıs tarihli yazında, ‘Hoca’ diye anılan ve ‘sansasyon düşkünü’ diye kasdettiğin kişi, (... filan) mıdır? Onu kasdediyorsan, biraz haksız ve ağır bir eleştiri değil midir; yoksa onun samimiyetine inanmıyor musunuz? Kırıldım ve sizin adınıza da üzüldüm..’
*...Bir çok örnekleri bulunan bir durum için yapılan bir genel eleştiriyi, sevdiğiniz anlaşılan bir kişinin özeline indirgemeniz ve onun için söylenmiş gibi anlamanız, herhalde o kişi için bir talihsizlik olsa gerek.. Ben kimseden sözetmedim.. Yoksa, o kişi de mi bu tarife uygun?..
-S. Temiz, Tekirdağ’dan yazıyor: ‘27 Nisan tarihli Pazar Hasbihali’nde bir okuyucunun mesajında söylenenler bana da hakaret idi.. çünkü, o yazıda sözü edilen kitablardan ben de aldım.. Yani, ben de ‘avanak’lardan oldum.. Birbirimizi kırmamalı değil miyiz?’
*O yazıya bir daha baktım.. O kitabı alan herkese öyle denilmiyor; sadece, o gibi yayınların ‘avanak avcılığı’nı hedef aldığı söyleniyordu.. Fazla bir hassasiyet göstermiyor musunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.