Şiddetin arka bahçesi
İnsanoğlu genellikle problem ortaya çıktıktan sonra düşünmeye başlıyor. Yani problemin neticeleri kendi canını yakınca uyanıyor. Ancak sebepleri tahlilde ferasetli davranamıyorsa probleme daha büyük problemler doğuracak çözümler arama yanlışından kurtulamıyor.
Kötülükler cehaletten beslenir. Bu yaradılış gerçeğinden uzak düşüşün cehaletidir. Yaradılış gerçeğinden uzak düşmek insanı kendine, yani fıtratına yabancılaştırıyor, şaşkına çeviriyor.
Allah, yeryüzünü, insanın bütün ihtiyaçlarını karşılayacak mükemmellikte yaratmış. İnsanı hayretten hayrete düşüren o muhteşem ahengin hikmetini idrak etmenin yollarını ve yönünü de göstermiş. Ama ölümlü olanı ölümsüzleştirme hırsı gözlere perde olup dünyevi zevkleri amaç hâline getiriyor. Asıl problem ve çıkmaz bu noktada başlıyor.
Mutluluğun anlamı, her insanın meşrebine ve beslendiği kaynaklara, yetiştiği ortama göre farklılık gösterir. Mutluluğun mutlak tarifi yoktur. Herkeste ortak karşılığı olan duygu, huzurdur. Onun da kaynağı farkında olsak da olmasak da Hakk’ın rızasına uygunluktur. Meselâ halis bir niyetle yaptığımız işlerden huzur duyarız, ama niyetimiz karışıksa işlerimiz de, duygularımız da dolaşık olur. Huzura erişmenin en direkt yolu adalet duygusunun ve vicdanın yaralanmamasından geçer.
Toplumsal veya bireysel meselelerimizde gerçekten çözüm istiyorsak, öncelikle adil olabilmeyi öğreten terbiye sistemini gündeme getirmeliyiz. Meseleleri sloganlaştırıp meydanlara taşımakla problemin çözülmediğini istatistikler yeterince gösteriyor.
Bu uzun girişi, kadına ve aile bireylerine uygulanan şiddetle ilgi olarak meclise sunulan yasa önerisinden dolayı yazmak ihtiyacını duydum. Kim uygularsa uygulasın şiddet, nefsin en alt basamağında saplanıp kalan cahillerin davranış biçimidir. Şiddete, genellikle öfkesine yenik düşenler başvurur. Ortaya konuş şekilleri ise türlü türlüdür. Şiddetin cinsiyeti de yoktur, ahlâkî temellidir. Karısını döven erkekle, çocuğunu tokatlayan kadının cehaleti aynı damardan kaynaklanır.
İnsanın doğasında var deyip her türlü kötülüğü önce masumlaştırıp, hatta estetize edip sonra yandım Allah diye feryat etmek bu günün dünyasının çarpıklığı. Yaratan, yarattığını en iyi bilen olduğundan bize daima günahtan uzak durmamızı, günaha yaklaşmamamızı öğütlüyor. Şiddet içeren filmleri çevireceksiniz, şiddeti sanata malzeme yapacaksınız, çığlıklar attıran konserlere alkış tutacaksınız, üzerine kan sıvanan mankenlerle yapılan defileleri ilgi çekici bulacaksınız, cesetleri sanat objesi diye kullanıp sergileyen vahşiye sanatkâr diyeceksiniz v.s...v.s... sonra da şiddete karşı çıkacaksınız, pek de inandırıcı durmuyor. Şiddete karşı çıkışın yine şiddetten beslendiği garip bir durum.
Yapıp ettikleriyle ilgili olarak bir gün İlahî adalete mutlaka hesap vereceğine inanmayanlara sözüm yok elbette. Ama inançlı olup da moda söylemlere kraldan daha kralcı şekilde katkıda bulunanlara bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. İnananların bakışı bugünden ziyade sonsuz âleme dönük olmalı. Bir mümin, insanlar ne der kaygısından önce, Rabbim ne der, kaygısını duymalı.
Bu yüzden bizlerin çözüm arayışları, vitrin değerinden ziyade kalıcı hizmetlere yönelmeli. Meselâ eğitim sistemimiz hâlâ neden erdemli insan yetiştirmeyi esas almıyor? Engel olan ne? Bunlar üzerinde düşünelim. Şiddetin ahlâkî bir gerilik olduğunu görebilecek insanları yetiştiren eğitimi gündeme getirelim. Hakk katında makbul olana eninde sonunda insanlar da itibar eder. O yüzden sabır gibi yüksek bir fazileti küçümseyen gafillerden olmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.