Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

‘ÂRIFLER SEYRÂNA ÇIKMIŞ; SEYIR VAR, SEYR IÇINDE..’

‘ÂRIFLER SEYRÂNA ÇIKMIŞ; SEYIR VAR, SEYR IÇINDE..’

Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Süleyman Kılıçbiler yazıyor: ‘Vakit’in ortaya attığı iddia ortalığı velveleye verince, gazete sorumlularının beyanlarına, neredeyse inanmakta zorlanıyordum. Ama, ortaya çıkan durum, Vakit sorumlularının dediklerinden de komikmiş.. Yuhh, yani.. Böyle bir partinin ülkemizin geleceğinde iktidar alternatifi olabileceğini düşünemiyorum.. Dün, Doğan Medya Grubu’nun internet sitelerine baktım.. önce ‘es’ geçmeye çalışmıştılar, sonra acı gerçeği görünce; ‘Vakit’in yaptığının İslâm açısından kabul edilebilir olup olmadığı’na dair tartışmaları bile başlattılar.. Ama, yüzlerce yorum arasından şu iki örnek, çok esprili geldi bana.. Dünkü Hürriyet’in okur yorumcularından birisi, A. Solak, şöyle diyordu: ‘Vakit gazetesini kınıyorum. Neden bu ihtiyar CHP'li amcaları üzüyor yaa! Yaşlılara hürmet nerede kaldı? Bak şimdi de Baykal dede darıldı.. çıkmıyor ortaya, bir şey demiyor..’ Milliyet’in okurlarından A. İslar ise şöyle diyordu: ‘Eski normal telefon kullanın, yaşınız icabı, tabiî.. CHP’nin -Baykal da dahil- yaşlılarına, yüksek teknolojiyi kavrama yeteneği isteyen araç-gereç, cep telefonu, bilgisayar gibi cihazları kullanmaları yasaklanmalıdır.’
*Evet, konunun bu şekilde noktalanması, gerçekten de şaşırtıcı oldu.. Konunun İslâm ahlâkı açısından sorgulanmasının cevabı ayrı; ama, sığınılacak limanı göstermesi bakımından yine de ilginçtir. Bir de.. O görüşme, özel hayatla ilgili değil, kamu hayatı ve siyasetle ilgili idi..
-Abdul Büyük yazıyor: ‘Birisi de çıkıp, şu önder Sav'a, Hacc teklifinde bulunsa.. Kabul ederse, belki şu âhir ömründe nice saplantılarından kurtulabilir.. Niye olmasın?’
-Kerim çalışkan Ordu-Gürgentepe’den yazıyor: ‘Burası küçük yer, kimin hangi gazeteyi okuduğuna bakarak değerlendirmeler yapılır.. Bana da tuhaf bakanlar, az değildir.. Ama, bu yayınlar nicelerinin şuûrlanmasına vesile oluyor.. Ayrıca 29 Mayıs tarihli yazınızda, sayın cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e yaptığınız çağrı gerçekten örnek olacak bir davranış..’
-Rızâ Temel yazıyor: ‘Geçen gün, 30 yıl öncesinin Sebil cildlerine bakarken, size aid bir ‘açık mektub’ dikkatimi çekti.. Bir yazar, sizin affedilmeniz için C. Başkanı F. Korutürk’e çağrıda bulunuyordu. Siz ise, Korutürk’e hitaben yazdığınız ‘açık mektub’da, ‘Suç işlediğime inanmıyorum ve bu suç ise, işlemeye devam edeceğim!.’ Diye, o çağrıyı reddediyordunuz. Şimdi, kendinize lâyık görmediğinizi, başkası için istemiş olmuyor musunuz?’
*Konuya çok tersinden yaklaşmamış mısınız? Ben orada, hareket imkanı fizyolojik olarak zâten çok sınırlı olan bir şahsiyetin geçmişteki üstün hizmetlerini hatırlattım. Benim o eski itirazımda ise, öyle unsurlar sözkonusu değildi.. Ve de, en aykırı olduğum birisinden af dileniliyordu, benim adıma.. Burada mukayese unsurları arasında da bir benzerlik yok..
-Züleyha İpek yazıyor: ‘Sizin AB’ye sıcak bakmadığınız anlaşılıyor.. Buralarda ise, niceleri, müslümanların bugünkü oligarşik dikta düzeninin entrikalarından kurtulmak için AB’den başka çaresinin olmadığını söylüyorlar. Sahi, AB üyeliğinden başka bir çaremiz yok mu?’
* Bir mücadelede aklî olan her imkandan, meşrû sınırlar içinde, elbette faydalanılabilir. Ama, varlığını, hayatiyet ve mücadele gücünü, temelde kendi değerlerine aykırı bir dünyanın himayesinde mümkün görenler, bu mücadeleyi kaybettiklerini de kabul ediyorlar demektir. AB’nin genel anlayışında, İslâm’ın baş tehlike olarak görüldüğü de unutulmamalıdır.
-Muradî (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Laikliği toplumsallaştırdık’ diyen bir Erdoğan’ın ‘jakoben laik’lerden, farkı sadece uslûb açısından değil midir? Yani, o da, Menderes/özal/Erbakan çizgisinin devamı ve kurulu düzeni halka kabul ettirmenin vebalini taşır.. Böyleyken..’
* Değerlendirmelerimin ideal değil, fiilî durumla sınırlı olduğunu hep belirtmeye çalışıyorum.
-Murabit, (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Mirsâd-ı ibretten temâşâ’ yazınızda, Tayyib Bey’in DTP’lilerle el sıkışmamasını tutarsız bulmanız size yakışmadı.. DTP'liler, müslüman kürt halkının temsilcisi mi? Onlar ateist-laik.. Müslümanları temsil edemezler.’
*Onları müslüman kürd halkının temsilcisi gösteren bir ifadem yoktur. Bu sistemde, partiler müslüman halkın değil, seçmenlerin temsilcisidir. Hem, ateist/laik olanlar sadece onlar mı?
-Ikrime Ekrem (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Erdoğan’ın DTP’lilere karşı tutumundaki görüşlerinize katılıyorum.. Tayyib Bey herkesin başbakanıdır. öyle bir soğukluk sergilemekle nefretin alevlenmesine sebeb olabilir. öyle yapmakla, laiklerin hoşuna da gidemez.’
-Esrhs (haksoz.net) ve (tevhidhaber com’da) yazıyor: ‘.. Problem, İslâm kardeşliği, empati ve barışçı yollarla çözümlenecektir; 'fetih' anlayışı ve 'sefer’lerle değil.. Erdoğan 'tutarlı' olmalı..’
-Ahmed Yeşilovalı Bingöl’den yazıyor: ‘Ali Babacan’ın, AP. Dışişl. Komisyonu’nda ‘Türkiye’de büyük çoğunluk olan müslümanların da problemleri vardır.’ sözünü Meclis Başkanı da eleştirmiş.. Hattâ, ülkemizde baskı altına alınanlar, sadece müslümanlar değil mi?’
*Müslüman halk, bizde, laik yönetim mekanizmasını ele geçirmiş ve derinden organize güçlerin lûtfettikleri kadarıyla yetinmek zorunda.. Nasıl ve ne kadar müslüman olacağımıza onlar karar veriyorlar.. Babacan, belki de dışarda olduğu için, az bile söylemiş..
-Râmiz Turhallı yazıyor: ‘DSP lideri Z. Sezer, bir taraftan ‘laiklik karın doyurmuyor’ diyor, diğer taraftan da, başörtüsü konusundaki Anayasa değişikliğinin ibtali için, CHP’ye koltuk değnekliği yapıyor.. Mes’ele, karın doyurmak ise, Z. Sezer böyle mi doyuyor?’
-Bilal Sürgeç yazıyor: ‘Geçen Hasbihal’de N. Hikmet'le ilgili kısma katılmıyorum. Laikler Necîb Fâzıl okumuyorsa, onlar yobaz oldu diye, müslümanlar da mı olacak? Nâzım’ın önceleri İslâmî içerikli şiirler yazıp, sonra komünist oluşunu da hep merak etmişimdir.’
* Evet, Nâzım’ın ilk şiirleri tasavvufî motifler taşıyordu. Dünya hep aynı kararda kalmaz.
-Adnan Bozdoğan yazıyor: ‘Sade bir vatandaş olarak sizi anlamakta zorlanıyorum. Siz, hep dinden, imandan, doğruluktan, adâletten dem vuruyorsunuz.. Ama, ‘Zulüm karşısında yargıya sığınan, yargı zulmü için kime sığınacak..’ makalenizde yargıdan şikâyet ediyordunuz. Yargı da olmasa, vay ülkemizin haline.. Ayıkmanız dileğiyle.’
*Hiç de sâde bir vatandaş olmadığınız anlaşılıyor. Ben de size aynı dilekte bulunuyorum..
-Uğur Kalaycı yazıyor: ‘Türkçe Olimpiyadları’ konusunda yapılanlar içimizi bir tuhaf etti. Başka kavim ve renklerden insanların bizim dilimizi konuşması güzel de.. Bunun İslâmî bir faaliyet gibi gösterilmesi karşısında ne yapmalı? Ve o sırada, Meclis’te türkçe dışı, mahallî-yerli dillerde yayın yapılması konusunda kavgaların kopması, tam bir ironi idi..’
* Bir müslüman yazar (A.T.) yıllar önce, ‘Merkezine Türkiye sevgisini yerleştirmiş cihanşumûl bir İslâm anlayışı’ demişti o hareket için; nasıl oluyorsa.. Hürriyet’ten (H.U.) ise, ilginç bir ‘Türkiye’nin emperyal vizyonuna uygun bir faaliyet’ nitelemesi yapmıştı..
Hiçbir dil, güzel veya çirkin değildir.. Bazılarının zannettiği gibi, arab dili de kutsal değildir. Kutsal olan, Kur’an’ın beyanıdır. Dili güzel yapan da, çirkin yapan da muhtevasıdır..
Müslümanların arabçı, farsçı, türkçü, kürdçü, peştuncu, beluçcu, berberîci, boşnakçı, malaycı; arnavutçu, zencici vs. ırkçı süreçlere sürüklenmesine su taşımaktan kaçınmalıyız.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi