Gürültüyle baskın çıkmak
“Utanmıyorsan, ne yaparsan yap!..”
CHP ve medyası, CHP genel sekreteriyle valinin CHP Genel Merkezindeki planlarının meşru olmadığını, özel hayatla ilgisinin bulunmadığını bilmemeleri mümkün mü? Bile bile, bir de hedef değiştirip saldırıyorlar. Olayın savunulacak tarafı yok. Saldırıyla hak sahibi susturulmak, suçlu çıkarılmak isteniyor. Huyları, bildikleri iş bu. Siyaseti böyle anlıyor, iktidar mücadelesini böyle yapıyorlar. TBMM’ye cumhurbaşkanı seçtirmeme kampanyasındaki kapsamlı, gergin, öfkeli saldırı ne idi? Kavga çıkarmak ve kavgayı kendi kurguladıkları saldırı platformunda yapmak. “Anayasa, kanun, usûl ne derse desin, bizim dediğimiz olmazsa cumhurbaşkanı seçtirmeyiz” tehditleri farklı bir gürültü mü idi? Millete, çok önemli zaman ve imkan kaybettirdiler. Ama artık görülüyor ki, gürültünün günü batıyadır. Eskiden, mesela masonların gizli bir selamıyla halledilen işler, şimdi Fransa locasına kadar destek çıkıyor da zorlanıyorlar. Global dünya, yeni bir dünyadır.
Vakit’e “yalan” diyemeyince “dinci” diye, hükümet ortada yokken, “Bilgiyi siz verdiniz” icadıyla bağırıyorlar. Telekom’a inanmaz görünüp, GSM’nin cevabını bekleme bahanesi “gün doğmadan neler doğar” zamanını kazandırdı. Ama, zaten hadise gün ışığındaydı. Şimdi de “etik” üzerinden saldırıya devam etmek istiyorlar.
Vakit’ten, hükümete, hükümetten Telekom’a kadar yaptıkları saldırıların etik olmadığını yorumlamıyorlar. Tam tersi. Yine saldırıyla suç örtme gayreti. CHP Genel Merkezinde Bolu Valisi ile yapılan plan ve parti çalışmaları özel hayatmış da, meşru yollarla edinilen doğru şahitlik “etik” değilmiş de... Sanki dudak okumayla saldırı icat edenler aynı medya değil? özel hayata müdahalenin etik olmadığını şimdi anlıyorlar? çabuk unuturlar.
“Etik” kavramı, bu tür gerçekle savaşta iki türlü kullanılmaktadır: Yalancının, doğruluk reklam levhası olarak ve Sav-vali skandalında olduğu gibi çaresiz kaldığı hallerde, haklıyı suçlayıp bastırmak için. Nitekim Vakit’e, hükümete, Telekom’a saldırırken “etik” hiç akla gelmiyor. çaresiz kalınca, “etik” diyorlar ama yine düzenekli. Hem siper, hem silah olarak kullanıyorlar. Sanki atmosferi sakinleştirmek istiyorlar. Yumuşak bir kavram. Ama “etik değil” deyip saldırıyorlar. Saldırı pozisyonunu kaybetmemek istemiyorlar. Etik yumuşaklığı, vuruşarak çekilmenin sadece “uyutma spreyi”.
Din ve inançtan daha özel bir hayat yoktur. Milletin oylarıyla seçilmiş bir hanımefendi milletvekiline, zamanın Başbakanı Bülent Ecevit, “Bu kadına haddini bildirin” diye grubuna kaba kuvvet taarruz emri verdiğinde, buna “zulüm” demek şöyle dursun alkışlayanlar, şimdi devlet yapısını tehdit eden bir kokuşmayı savunamayınca, “etik”ten kalkan yaparak hem suçu, hem de “taarruz pozisyonlarını” koruma çabasında.
Milletin kaderini alakadar eden doğru ve böylesine önemli haberlerin halka ulaştırılması, medya için milli ve hayati bir sorumluluktur. Yalan haber ne kadar felaketse, acı da olsa doğru haber o kadar hayatidir. Halkın, seçtiği kimseleri doğru tanıması, demokrasilerin sağlık ikliminin temel şartıdır. Şair, “Reyini verdiğin şahsın, kim olduğun bilmezsen; -Kendi düşmanını kendin seçmektir” diyor.
Halkın, kendi valisinin nelerle meşgul olduğunu bilmesi gerekir. Gerçek açıkken “etik değil” gibi aldatmacalarla şahide saldırı, kötülük ve zulüm tetikçiliğidir. Burada üzerinde durulması gereken husus, “Senin bilgi alacak, politika tayin edecek il başkanın, teşkilatın yok mu? Tarafsız hizmet üretmesi gereken milletin valisini, ileride milletvekilliği yatırımı umuduyla iki yüzlülüğe itiyor, kendine hizmetkar ediyorsun?” denmeli ve bu vahim durum yorumlanmalıdır.
Bu hadise millete, önemli bir zaman daha kaybettirmiştir ama getirisi, zararından fazla olmuştur. CHP ve medya, doğrusuyla, eğrisiyle bir kere daha, kendini millete fiilen ifade etmiştir. Hüküm milletindir. “Milletler, layık oldukları şekilde yönetilirler.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.