Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Çeçen kampı, sarp yokuş ve Allah rızası için yetim doyurmak

Çeçen kampı, sarp yokuş ve Allah rızası için yetim doyurmak

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 411 oyla kabul ettiği başörtüsü özgürlüğünü güvence altına alan yasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi, gündemin tek maddesi haline geldi. Anayasa Mahkemesi bağlamında sistemin meşruiyetinin sorgulanıyor olması, umarım “şerrin hayra tebdil olması” ile sonuçlanır. Bu bakımdan sorgulama süreci devam etmeli. Ancak siyasi gündemin bütün gündemleri unutturmasına ve özellikle de asli görevlerimizi ikinci plana itmesine izin vermemeliyiz diye düşünüyorum. Bu mülahaza ile asli gündemlerimizden birini sizlerle paylaşıyorum.
Kur’ân-ı Kerim, Akabe’yi yani “sarp yokuş”u aşanların vasıflarından birinin “yakınındaki bir yetimi yahut hiçbir şeyi olmayan bir fakiri doyurmak” olduğunu beyan eder. (Beled 90/15-16)
Yine Kur’ân-ı Kerim, “birr” yani iyilik/hayır sahiplerinin özelliklerini şöyle sıralar:
“Yüzlerinizi Doğu ve Batı tarafına çevirmeniz «bir» değildir. Lakin asıl «bir»; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitablara, peygamberlere iman eden, malını seve seve yakınlarına, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere, kölelere, esirlere veren, namazı kılan, zekatı veren, ahitleştiklerinde ahidlerini yerine getiren, sıkıntıda, hastalıkta ve şiddetli savaş anında sabredenlerinkidir. İşte sadık olanlar da onlardır ve müttakiler/sorumluluk bilincine sahip olanlar da onlardır.” (Bakara 2/177)
Herkes Pazar günü, çoluk-çocuğunu alıp deniz kenarına veya piknik alanlarına koşarken, bir grup “birr sahibi” çoluk-çocuklarıyla birlikte İstanbul-Fenerbahçe’deki çeçen Mülteci Kampı’nda idi. Sekiz yıldır Fenerbahçe’deki kırık-dökük barakalarda idame-i hayat eden çeçen kardeşlerimizin dramına birlikte tanıklık ettiler, dertlerini, problemlerini dinlediler, sıkıntılarını paylaştılar. Bize düşen de onların durumunu size aktarmak, kardeşlerimize karşı görevlerimizi bir kez daha hatırla(t)mak...
İki yüz kadar yetim, dul, gazi çeçen kardeşimizin çile doldurduğu Fenerbahçe kampında çocukların çokluğu dikkat çekiyor. Yüz kadar çocuk var; bunların yarısı civardaki okullarda eğitim görüyorlar, diğerleri ise henüz okul çağında değil. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kampa hafta içi beş gün yemek veriyor. Ayrıca çeşitli yardım kuruluşları zaman zaman da gıda yardımında bulunuyorlar. Ama karın doyurmakla iş bitmiyor. Sağlık sorunlarına ilaveten, giyim-kuşam malzemelerine, çamaşır makinesi, buzdolabı gibi ev gereçlerine ihtiyaçları var... En önemlisi ise kimlik ve iş problemi. çalışabilecek insanlar kimlikleri olmadığı için çalışma imkanı bulamıyorlar. Kısa süreli de olsa iş bulabilenler ise kaçak konumunda oluyor ve zaman zaman da haklarını alamayabiliyorlar.
Kampta bulunduğumuz sırada, şehid Mashadov zamanında çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcılığı yapan Adem Sakayev geliyor. Son derece yetişmiş bir insan olmasına rağmen, uzun süre bir camide tuvalet/temizlik işlerinde çalışmış; şimdi ise bir inşaatta bekçilik yapıyormuş. Sıhhati ağır işlerde çalışmasına izin vermiyor. çeçen cihadında boğazından ve omuzundan yaralanmış; boynundaki yara izlerini gösteriyor bize. İki kardeşi savaşta şehid olmuş; otuz iki yaşındaki oğlu ise Ruslara esir düşmüş. Hâlâ esarette olan oğlunun çocuklarına da o bakıyor; bu yüzden çalışmak zorunda.
çeçen kampındaki kardeşlerimizin en büyük ihtiyacı ise psikolojik destek. Unutulmadıklarını, yanlarında olduğumuzu hatırlatmak ve kalplerimizi kaynaştırıp bizleri birbirimize kardeş kılan Rabbimizin özümüze yerleştirdiği rahmet ve merhameti onlara yansıtmak zorundayız.
“Onlar verdikleri sözleri tutarlar ve kötülüğü yaygın günden korkarlar.”
“Onlar içleri çektiği halde yemeklerini yoksullara, yetimlere ve tutsaklara yedirirler.”
“Yemek ikram ederken derler ki; ‘Biz size sırf Allah rızası için yemek veriyoruz. Sizden karşılık ya da teşekkür beklemiyoruz’.” (İnsan 76/8-10)
İzmit’li kardeşlerimiz, bu halis niyetlerle geldiler Fenerbahçe Kampı’na. Sevgili ve gayretli öğrencim Aziz Bayram, Nebi Candan ve arkadaşları ailecek, piknik malzemeleri ile birlikte oradaydılar. Kendi başlarına piknik yapıp eğlenmek yerine çeçen kardeşlerimizle birlikte kampta piknik yapmayı tercih ettiler. Kafkas Vakfı’ndan Mesut Bey ve ben de onlara katıldık; kısa bir süre de olsa kardeşlerimizin halleriyle hallendik... Kampın branda örtülü mescidinde birlikte öğle namazı kıldık. Namazda okuduğum Maun suresi bana her zamankinden daha anlamlı geldi:
“Dini/Din Günü’nü yalanlayanı gördün mü? İşte odur yetimi itip kakan! Yoksulu doyurma arzusu/gayreti göstermeyen! Yazıklar olsun o namaz kılanlara! Ki onlar kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. En ufak bir yardımı da esirgerler.”


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi