Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Televizyonlar Olmasaydı

Televizyonlar Olmasaydı

Televizyon olmasaydı hayatımızdan ne eksilirdi? Bu soruya ciltler dolusu cevap verecekler çoğunluktadır sanırım. Ve sanırım bu cevapların çoğu da gelişmişlikle ilişkilendirilecektir. Soruyu tersinden sorsak, yani televizyonların hayatımıza katkısı ne oldu, desek.

Burada istatistiklere başvurmak daha yerinde olur galiba. Televizyonların teşhiriyle, meselâ toplumların genelinde şiddet uygulamaları, cinayetler, kindarlık, hırslılık, güvensizlik, sahtekârlık, yalancılık, riyakârlık, hodgâmlık, bencillik gibi olumsuz davranışlar azaldı mı, çoğaldı mı?

Bunun televizyonla ne alakası var, diyebiliriz. Şöyle alakası var, hani derler ya kırk gün söylediğin sonunda gerçek olur. Bu arada televizyonu, kitle iletişim araçlarının en etkilisi olduğu için ele aldığımı söyleyeyim. Yani görsel medyanın sembolü olarak.

Allah’ın günü kötü örneklere ağırlıklı şekilde yer verilirse eninde sonunda insanlar bunları göre duya normal karşılar. “Canım rahatsız olan seyretmesin”. Bu ucuz bahaneyi çok işitiriz. Böyle söylemekle sorumluluktan kurtulurmuşuz gibi. Ortada bir yanlış varsa, dahli ölçüsünde herkes sorumludur.

Günümüzde bütün bahanelerin yolu özgürlük savunmasına çıkıyor. Özgürlük öncelikle özgür iradeyi gerektirir. Özgür irade ise çıkarına göre, günü birlik yaşayanların harcı değil. Özgür iradeye erişmek seyr-i sülûk yolculuğuna benzer. Yolun başında evvela kendi eksiğini görüp kabul edeceksin.

Menfaatine göre bir o yana, bir bu yana dönüp duran satılmışlardan olmayacaksın. Bunun karşılığında seni övdü diye haçı koynunda olanları göklere çıkarma gafletini göstermeyeceksin. Açıkcası her durum ve şartta vicdanın ak pak olacak, onurunu ayaklar altına almayacaksın. Kısacası onursuzluğu marifet bilenler özgürlük anlayışının da cılkını çıkardı.

Kendimizi teste tabi tutsak, belgesellerin dışında hangi programların bize değer olarak ne kattığını sorgulasak, cevabımız ne olur acaba? Hele de dizi filmler. Allah rızası için bir tanesinde olsun sahihlik var mı? İsimleri dışında kimlikleri belirsiz, kurmaca, çoğu gerçekliği olmayan hikâyeler.

Ortak özellikleri gayr-ı meşru ilişkiler, üzüldüğünde, sevindiğinde yani her vesileyle tokuşturulan kadehler, babasız doğan çocuklar, bu çocuklara annelerine aşkından dolayı sahip çıkan iyi adamlar. Diğer yandan klasik romanlarımızı yazılış amacından saptırarak mahrem olan kadın erkek ilişkilerini görsel malzemeye çevirdiler. Nasıl olsa seyrediliyor ya, berbat olan ne bulurlarsa dolduruyorlar.

Apartmanlara mahkûm olduğumuz için beğen beğenme cam ekran ve internetin karşısına geçmek neredeyse otomatiğe bağlanmış. Yok farz edemeyiz. Yasakla yanlış düzeltilmiyor. Daha iyisinin arayışı gerekiyor. Zevk anlayışını yükselten, dolayısıyla bayağılığa prim vermeyen eğitim gerekiyor.

Bunu medya kendi bünyesinde düzeltemez, çünkü o önce kazanç getireni hesap eder. Meselenin etik yönü maalesef medyayı ilgilendirmiyor. Sistem o gün için geçerli olana ayarlı. Düşündürücü bir örnek verelim. Aralık sonunda Beytüllahim’deki Milat kilisesinde, Ortodoks Rum ve Ermeni din adamları arasında temizlik yüzünden arbede yaşandı. Yüze yakın papazın kavgasına Filistinli polisler müdahale etmek zorunda kaldılar.

Olayın tahlili ayrı konu, şimdi böyle bir olay, Allah korusun camilerimizde, hocalarımız arasında olsaydı her fırsatı gizli duygularını açığa çıkarmayı vesile bilen köşe yazarlarımız hemen dinimizin, milletimizin geriliği, şiddete meraklı oluşu gibi bir sürü karalayıcı yazılar döşenirlerdi. Ama gazetelerde küçük bir haber olarak geçti. Doğrusu da budur. Ancak dediğim gibi yanlı davranınca terazinin kefesinde kara vicdanlılar ağır basar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi