İçinden nehir geçen şehir
Karsa indiğimiz zaman beyazlık gözlerimi aldı. Her yer kalın tabakalar hâlinde ve bahara kadar yerini sağlamlaştırdığı anlaşılan bembeyaz karlarla kaplıydı. Ardahana gidiyorduk. Kapıda bekleyen otobüs yavrusu servise bindik. Türkülerimizde dile gelen gurbet duygusundan farklı bir burukluk hissettim, bir yabancılık. Kentlerimiz mi, biz mi yabancılaştık diye düşündüm. Belki ikisi de.
Şoförümüz aracın radyosunun sesini kısmıştı, klasik müziğimizden şarkılar çalıyordu. Yola koyulduk, yol bakımlıydı, kar ve buzdan temizlenmişti. Bildiğim kadarıyla öteden beri Karayolları Türkiyenin en iyi çalışan resmi kurumudur. Yan pencereler buz tutmuştu. Ön sıralarda oturduğumuzdan etrafı ön camdan görebiliyordum. Görüntü, ana rengi beyaz olan çerçevesiz bir tablo gibiydi. Bu hareketsiz ve sessiz tabloda kımıldayan her şey dikkat çekiyordu. Sol yandan koşan bir tilki asfaltı aşıp sağ tarafa doğru hızla uzaklaştı. Birinden kaçar gibi kafası arkaya dönüktü. Yol kenarında kıvrıla kıvrıla akan dere zamanı dondurmuşçasına buz tutmuştu.
Ardahana vardığımızda akşam ezanı okunalı hayli olmuştu. Kışın koynunda unutulmuş bir şehre gelmiş gibiydim. Şehrin ana caddeleri bile karın ve buzun altında kaybolmuştu. Soğuk omuzları büzüştürüyordu. Eskileri hatırladım, kışın ağır şartları altında okula gidişlerimizi. Rahmetli annem sabah erken kalkar, sobayı yakar, çayı koyar, bizi hazırlar, okula uğurlardı. Okul dönüşüne kadar sobaya tekrar kömür atmazdı. Hâlden anlamak için içinde yaşamak lazım. Bu yüzden gençliğimizde Anadolunun şartlarını yakından bilmeden Anadolu edebiyatı yapanlara kalbimiz ısınmazdı. Samimiyetsiz bulurduk.
Bir haftadır Ardahandayım şehrin yolları hâlâ buz altında. Çok yakınlarda tuz ocakları olduğu halde bu şehre buz tutmuş yolları reva görmek üzücü. Yanlış hatırlamıyorsam devlet, yollara tuz dökmeleri için kışın şiddetli yaşandığı şehirlere destek veriyor. Ardahana böyle bir yardım yapıldı mı, bilmiyorum. Yapıldıysa neden kullanılmadığının sorulması gerekir.
Ardahan, avuç içi kadar küçük bir şehir. Ama içinden Kura nehri geçiyor. Bu bir şehir için şanstır. Her şeyi devletten beklemek yerine, bu ülkenin imkânlarıyla varlık sahibi olanlar şehirlerini geliştirmeyi şerefli bir vazife olarak kabul etmeliler. Âhirete mal mülkle gidilmiyor. Serveti hayırlı işlerde harcamak iki cihan saadetir insan olana. Ardahanın zenginleri yüklü zenginlerdir. Kollarını sıvasalar, gayret gösterseler şehirlerini turistik bir kış merkezi yapabilirler, güçleri buna yeter. Gördüğüm kadarıyla şehir içinde estetik zevkten uzak binalara yatırım yapıyorlar. Kusura bakmasınlar ama öğrencilere kiraladıkları küçücük dairelere de insafsız kiralar istiyorlar. Bunun yerine şehirlerini güzelleştirerek geliştirseler gelirleri daha da artar, hiç şüpheleri olmasın.
Medeniyetle suyun ilgisi insanlık tarihi kadar eski. Göl, nehir ya da deniz insanları hep yanına çağırıyor. Kura nehrinin bir yakası geniş bir bataklık ve çayırlık. Baharda karlar eriyince göle dönüşüyormuş. Bataklığın bittiği yerde kale yükseliyor. Öbür yakasında sırayla otogar, açık pazaryeri ve garnizon var. Nehirle şehrin ilgisi kesilmiş gibi. Oysa buralar daha verimli kullanılabilir. Parklar, bahçeler yapılsa hem şehir güzelleşir, hem de halkın hayat standardı yükselmiş olur. Şehrin ekonomisi neredeyse tamamen büyük baş hayvancılığa dayanıyor. Başka bir gelir kaynağı yok gibi. Ardahan, az bir çabayla derlenip, toparlanarak güzelleştirilebilecek kadar küçük bir şehir. Etrafındaki dağların hepsi de kış turizmine son derece uygun. Davosun adı çıkmış. Burası Kafkasların Davosu olabilecek bir şehir.
Kuruluşu hâlâ devam eden Ardahan Üniversitesi başlı başına bir yazı konusu olduğundan onu başka bir zamana bırakıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.