Büyük resme bakmak
Sayın Başbakana Allahtan acil şifalar niyaz ediyor, tez zamanda görmemiş hale gelmesini diliyorum.
Cumhurbaşkanımız, Büyük resim dedi. Bunu konuşalım.
Karıncayı gözetme sorumluluğuna kadar dikkatli olan Müslüman, dünya çıkarlarına tutsak düşmeyen kimsedir. Küçük resmin patikasında kaybolmaz. Ekmel-i mahluk ve eşref-i mahluk olma nimetiyle ebedi değerlere bakar. İnsanımıza, şehit oğluna yanarken, Vatan sağ olsun! dedirten; onu, büyük kavrayışın insanı ve Çarıklı erkan-ı harp yapan; küçük resimlerde bırakmayan, İslamın ölümsüz değerleri, aydınlık ufkudur.
İnsani yücelik, hayattan üstün değerlerle varlık kazanır. İslam halifesi, Cihan İmparatoru Abdülhamid Han, Selanikte Yahudi Alatini evine hapsedilse de; İskilipli Atıf Hoca idam edilip mezarı kaybedilse de dualarda ve büyük resminde değerleri yaşar. Hak yolun, ahlakın ışığı sönmez. Neronların, Firavunların bin yıl yaşamak hırsı, heykeli, mumyası, ehramları kalplere girmez, dualara ermez. Kalan acı bir ibrettir.
Büyük resim ruhta, anlamda, Haktadır. Boş teneke, fazla ses verir ama değersizdir. İkindi güneşinin gölgesi büyüktür. Darbe ve zulüm ikindi güneşi gibidir. Batışı yakındır, büyük resme giremez. Başörtüsü zulmünü, Bin yıl yaşatacağız diyenler nerde? İslam, 15 asırdır her yerde. Halkın gücü, vicdanların Hakkı tanıma ehliyetinden gelir.
Gelelim güncel konumuza:
Fatihin daima istişare ettiği veziri, bir şeyi söylemediğini hissederek çok merak eder. Fatih anlar, Sen sır tutmasını bilir misin? -Tabii efendim! Ben de bilirim. Bazı şeyler var ki sakalımın teli duysa, onu yolarım der.
Özel yetkili sayın savcı, tarih boyu çok özel bir sahaya, başsavcı ile de istişare etmeden dolu dizgin girdi. Ses verdi. Sıkıntı doğurdu.
Önce bir noktayı tespit edelim: Özgürlük ve şeffaflık insanlık tarihiyle başlayan; demokrasi ise bugün gelinen noktada daha iyisi ortaya konana kadar toplumların önemli değerleridir. Fakat hiçbir sistem, insansız mesele çözemez. Sistem problem çözmeye yetseydi barış, bilgisayarlık iş olurdu. Siyaset ve yargının Batı ve sistem tutkusu kadın ve erkeğin değer yüceliklerini, maddi eşitlik haline indirgedi. Bir de, pozitif ayrımcılık ucubesi eklendi. Küçük resim büyüğüne karıştı. Aile yapısı darbe aldı.
Hatanın ömrü kısadır. Erken önlenirse endişe gereksizdir. Doğuracağı ibret ve tedbir, zararını aşar. Hata, 1) Bilgi eksikliğinden; 2) Önemli bir iş yapma gayretinden; 3) Yanıltılmaktan; 4) Bilerek yanlış yapmaktan doğar. Bunun son ikisi, fitne eşliği ihtimaliyle önem kazanır.
Netice olarak hata, küçük resimdedir. Savaş yetkisi verilen siyasi iradeye, her devletin temel kurumlarından olan gizli örgütünün gizliliğini koruma hakkı tanınmaması düşünülemez. Çarıklı erkan-ı harp, ölümsüz değerleri, dikkat, gayret ve devlet birikimleriyle bunları anlar, yanlış yapmaz. İbretle takip eder, Erkan-ı Harp ihtisasını geliştirir. Sayın Fidan da, milletin dua haline getirdiği bu desteği liyakatle yürüterek, Çevik Birlerin tank paletleri ile tahrip ettikleri de dahil sağlığına kavuşturur inşallah.
Ahmet Necdet Sezer olayı nedir? Hukukçu ve milletin verdiği en yüce makam kimliklerinin onurunu, devlet nizam ve ulviyetini çiğneyerek, kaba kuvvetin kanunsuzluk rolünü kabullendi. Evinden getirildi. Köşke oturdu. Yetkisiz tayinler yaptı. Bu büyük millet, böyle önemli felaketleri aşarak geliyor. İnşallah çok daha güzel günlere gelecek.
Ümmet ve milletimden ricam, İslam dünyasının dertlerini vicdanına yükleyen İstiklal Marşı Şairimizin Çindeki şu hatırasını, büyük resmin ortasına yerleştirip, oradan tüm insanlığa sorumlulukla bakmalarıdır:
...Yalnız, hepsi de hürmetle anar namımızı.
Hiç unutmam, sarılıp hırkama bir Çinli kızı,
Ne diyor anlamadım, söyledi birçok şeyler;
Sonra meyus olarak ağladı... Biçare meğer,
Bana Sultanı sorarmış da, Nasıldır? dermiş:
Yol yakın olsa imiş, gelmeyi isterlermiş!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.