Sermayesi buz olanlar, güneşin doğmasını istemezler
Yaz gününde güneşin doğması ve yükselmesi, sermayesi buz olanların sermayesini tüketmeyi beraberinde getirir. Bu ülkede sermayesi buz olan adamın misali gibi; yıllar yılı memleketi yalan ve dolanlarla idare eden jakoben laikçilerin sermayesi, yükselen İslâmî değerler ve gelişen İslâmî hayat karşısında tükenmektedir. At, aslanın sesini de tanır, kokusunu da duyar, hayvandır ama düşmanını bilmemesi, duymaması pek nadirdir. Hatta zaten yalnız at değil, her hayvan, düşmanını, nişanından, eserinden tanır, bilir. Yarasacık gündüz uçamaz, hırsızlar gibi geceleyin çıkar, yayılır. Hayvanlardan, hepsinden daha mahrum olan yarasadır. Meydandaki güneşin düşmanıdır o. Fakat ne ben senin düşmanınım diye güneşe karşı koyabilir, ne nefretiyle onu uzaklaştırabilir! Güneş yarasanın derdine, kahrına bakıp yüzünü döndürürse, gizlense bu, güneşin son derece lûtfuna, güneşin en üstün bir kemale sahip bulunuşuna delâlet eder. Yoksa hiç yarasa güneşe mani olabilir mi? Düşmanlığa kalkışacaksan düşmanlık edebileceğin birisiyle savaş ki; onu esir edebilmek mümkün olsun. Katra denizle nasıl savaşa girişebilir? Girişirse aptaldır, kendi saçını, sakalını yolar. Hilesi, saçından sakalından ileri gidemez ki. Nasıl olur da ayın odasındaki perdeyi yırtabilir? Güneşe düşmanlık eden şu azara uğrar: Ey güneşin güneşine düşman olan, sen öyle bir güneşe düşmansın ki; onun ışığından güneş de titremektedir, yıldız da! Sen onun düşmanı değilsin, kendinin düşmanısın. Sen odun olsan ateşe ne gam, o ne yapsın? Ne şaşılacak şey, hiç senin yanışınla, onun ışığı, onun harareti azalır mı? İslâm güneş gibidir. Güneş üflemekle sönmediği gibi, kanunlarla, yasaklarla da İslâmî hayat engellenemez.
İslâmî değerlere ipotek koymak, İslâmî hayatı engellemeye kalkışmak, güneşin doğmaması için çırpınmaktır. Kamusal alan diyerek siyasi yalanlarla, yasaklarla tesettürlü Mü’mine kızların tesettürüne engel olmaya kalkışmak, tesettürlü kıza “tesettürünü çıkar at” demek, güneşe doğma demektir. Oysa ki; güneşin vazifesi doğmaktır. Güneşe sevdalanmış Mü’min erkek ve kadının vazifesi ise, karanlık düzenin karanlık barikatlarını aşmaktır. Günümüzde İslâmî değerlere ve İslâmî değerlerden kaynaklanan hayata karşı jakoben laikçilerin yaptıklarının aynısını Hz. İbrahim (as)’in kavminin putperestleri Hz. İbrahim (as)’e yaptılar. Ama Hz. İbrahim (as) sermayesi buz olan güneş düşmanlarına aldırmadı. Allahû Teâla haber veriyor: "Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim."
"Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: ‘Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?’"
"Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?" Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır?” (En’am Sûresi/ 79-81)
Hz. İbrahim (as) yüksek sesle “Ben müşriklerden değilim. Yani Allah'a ortak koşanlardan değilim.” Bu ayet-i kerimeleri okuduğumda bir olay aklıma geldi. Müslüman olduğu konusunda kesin bir bilgi olmayan şahsı Vatikan, Hıristiyanlıktan aforoz etmiş. Bunu dünyaya da ilan etmiş. çünkü bizim aramızda yaşıyor; fakat kitaplarında Müslümanları övüyor diyerek aforoz edilmiş.
Halil Cibran isimli bu şahıs kitabında şöyle anlatıyor. "Mustafa isimli bir adam şehre geliyor. Şehrin ortasında yüksek bir yere çıkıyor ve şehrin insanları etrafına toplanıyor. Herkes ona bir şey soruyor. O da bir veya en fazla iki sayfalık güzel cevaplar veriyor. Şehrin yargıcı ona doğru geldi ve kanunlarımızdan bahset dedi. O da dedi ki; “Kanun yapan sizler, deniz kenarında oyun oynayan çocuklara benzersiniz. Akşama kadar ellerinizle kumdan kaleler yaparsınız ama akşamleyin de evlerinize giderken güle oynaya kalelerinizi kendi ellerinizle kendiniz yıkarsınız. Kanunları yaparsınız ama ilk çiğneyenler de sizler olursunuz. Sizler hayatın yumuşaklığını taşa çevirmiş ve mantık akıl çekiçleriyle onu kendi mantığınıza göre yontmaya çalışan insanlarsınız. Ona bir şekil verdikten sonra da insanları ona bağlanmaya zorlayan insanlarsınız. Sizler güneşe sırt çevirmiş adamlar gibisiniz. Hiç ömründe güneş görmemiş, sırtı güneşe gelmiş adam ne bilir? Güneş deyince adamın hatırına gölge kaynağı gelir. çünkü hep gölgesini görüyor. Sizler de hep aklınızın gölgesi olan kanunları görmüşsünüz. Sonra da gölgesini ölçüp-biçen adam gibi kanunlarınıza şerhler yazan adamlarsınız. Ne olur yönünüzü güneşe dönseniz de; gölge kaynağı değil, ışık kaynağı olduğunu görseniz" diyor.
Ben bunu okuduktan sonra aklıma yukarıdaki ayet-i kerimeler geldi. Belki adam da bu ayet-i kerimelerden hareket etti. Fakat bilemiyoruz. çünkü Arapça'yı da bilen bir adamdı. Amerika'da yaşamış ve bir otel odasında aç ve bîilaç ölmüş. Hz. İbrahim (as), "Ben yönümü, yeri ve göğü yaratan Allah'a yönelttim. Ve ben müşriklerden değilim" diyor. Yani sırtını Rabbine verenlerden değil, gönlünü verenlerdendir. Göz yummakla gece olmaz. Sırtını güneşe çevirmekle gölge güneş olmaz, gölge güneşin yerine geçmez. Sıcak yaz gününde doğan ve yükselen güneşin karşısında buzun dayanma gücü ne kadarsa, batıya ve batının değerlerine tutunan dayatmacı jakoben laikçilerin yükselen İslâmî değerler karşısında dayanma güçleri de o kadardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.