Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Ah Endülüs

Ah Endülüs

Muhterem Hocamız İhsan Süreyya Sırma, Kurtuba sokaklarında gezerken, hediyelik eşya satan Frederiko adlı gençle ayak üstü sohbet eder.

'Kiliseye gidiyor musun?'

'Hayır.'

'Kiliseye gitmiyorsun amma, kiliseyi seviyorsun tabii.'

Frederiko'nun rengi değişir ve dişlerini sıkarak konuşur:

'Kiliseden nefret ediyorum! Çünkü kilise, benim Müslüman olan atalarımı zorla Hıristiyanlaştırdı! Hıristiyan olmayanları da, şu gördüğün meydanda, bebeklerine varıncaya kadar kestiler... İşte ben o Hıristiyanlaştırılanların torunuyum; nasıl seveyim kiliseyi?'

* * *

İlahiyat profesörü olan Sırma, kiliseyi sevmese de bu gencin Hıristiyan olduğunu düşünür.

Hâlbuki delikanlı iki arada bir derede kalmış ve inanç yönünden tam anlamıyla savrulmuş haldedir.

'Atalarımın Müslüman oldukları doğru; atalarımın zorla Hıristiyanlaştırıldığı da doğru. Fakat ben şu anda ne olduğumu bilmiyorum. Atalarımın başına gelen felaket yüzünden hiçbir dinle alakam yok!'

* * *

İhsan Hoca'nın Kurtuba'da, Sevilla'da, Gırnata'da kısacası Endülüs'teki izlenimlerini anlattığı eseri 'Ah Endülüs' adıyla Beyan'dan yayınlandı.

Kitabın ismindeki iç çekişin, bu kadar yakıştığı birkaç devlet daha olabilir.

Fakat galiba en çok Endülüs'e yakışır bu 'ah'.

* * *

İber yarım adasında yaklaşık 800 yıl hüküm süren Endülüs devletinin tarihi, miladi 711 yılında başlar, 1492'de son bulur.

Müslümanların son kalıntıları 1609'da İspanya'dan sınır dışı edilmiştir.

İslam Medeniyeti açısından olduğu kadar, dünyadaki bütün medeniyetler bakımından da Endülüs çok önemli.

Orada uygulanan soykırımı ise insanoğlu ne daha önce, ne de daha sonra gördü.

* * *

Üstat Sezai Karakoç, yıllar önce Diriliş'te 'İslâm'ın Şiir Anıtlarından' başlığı altında Ebu'l-Bekâ Er-Rindi'nin 'Endülüs'e Ağıt' isimli o muazzam şiirini çevirip yayınlamıştı.

Çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu / Niçin bunca gurur maldan, mülkten, adtan sandan insanoğlu. (...)

Endülüs'e öyle bir felâket çöktü ki, yok bir eşi / Dehşetinden Medine'de Uhud, Necid'deki Şehlan dağları yerinden oynadı / Bir deprem ki, yer yarıldı arz boyu.

Ah! Yarımadada İslâm'a göz değdi, yağdı belâ yağmur gibi. / Şimdi o canım Endülüs şehirlerinde, İslâm'ın ne namı var ne nişanı; / Sanki hiç olmamıştı, sanki baştan beri yoktu. (...)

Camiler kilisedir artık, hilâl yerine haç asılı / Nur yüzlü ezan yerine, bitmeyen bir çan sesi, bir baykuş uğultusu...

Mihraplar ki taştandır, minberler ki ağaçtan, / Canlı cansız ne varsa bu hâle inledi durdu.

Ey ibret dolu geçmişten ibret alacak yerde, günübirlik işlere dedikodulara batmış kişi! / Sen uyu bakalım; ama zaman için ne demek dinlenmek, ne demek uyku! (...)

Endülüsün başına gelen felâket tarihin bütün felâketlerini unutturdu; / Ama dünya durdukça unutulmayacak, yâd edilecek bir felâkettir bu!

Endülüs'ten, Endülüs'ün zavallı halkından var mı haberiniz? / Her yer, onların felâketini duydu, sizin kulağınız sağır, gözünüz kör, kalpleriniz mefluç mu? (...)

Daha ne anlatayım, yüreklerin erimesi için bir tanesi yeter anlattıklarımın: / Eğer o yüreklerde İslâm'dan ve imandan bir eser varsa elbet ey Tanrı dostu!

* * *

Endülüs'e Ağıt uzun bir şiir; sadece bir kısmına yer vermek mümkün burada.

İhsan Hoca, kitapta bütün halinde yayınlamış.

Taht kavgaları ve fetihlerle geçen Endülüs'ün sekiz asırlık tarihi, şüphesiz ki muhteşem bir zirve idi.

İlim, sanat ve devlet geleneğindeki o zirve, yaşlı bir çınar gibi içten yıkıldı maalesef.

Kıskançlıklar, saltanat çekişmeleri, isyanlar olmasaydı, tarihin akışı değişirdi.

İhsan Hoca eserinde altını çizerek belirtiyor ki Endülüs, 'zil, şal ve gül'den ibaret değil.

Bu üçlünün kırmızısından daha fena kırmızı olan, bir de 'kan kırmızısı' söz konusu çünkü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi