Türkiye İçin “Terörü Bitirme” Ve “Kürt Sorununu Çözme&#

Türkiye İçin “Terörü Bitirme” Ve “Kürt Sorununu Çözme&#

Küresel aktörlerin, iki buçuk asırdan beri kullanmaya çalıştıkları “Kürt kartı” unsurunun Türkiye’ye bakan yönü, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de bütünsellik ve öznellik ikilemini içeren bir yapı arz etmektedir. Dolayısıyla, Türkiye açısından, “Kürt sorunu” sadece Türkiye’nin iç koşullarıyla alakalı bir durum olarak düşünülmemelidir. O halde, Türkiye’nin “yumuşak karnı” konumundaki “Kürt sorunu” üzerinde sonuç alıcı düzenlemeler, çalışmalar ve politikalar devreye girdirirken; meselenin ulusal, bölgesel ve evrensel boyutlarda çözüme ulaştırılmasına yönelik açılım ve atılımlar gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, Osmanlı mirasının neredeyse tek temsilcisi, İslâm dünyasının belki de yegâne ümit ışığı ve “neoemperyal politikaları çerçevesinde” mevcut büyük güçlerin önündeki hakiki endişe kaynağı gibi duran, “küresel aktör adayı” konumundaki Türkiye’nin en ciddi açmazı ve yumuşak karnı olarak görülen “Kürt sorunu”nun kökten çözülebilmesi için, yapılması gereken işlemleri şöyle sıralayabiliriz:

Ulusal Düzeydeki Önlemler:
1. Profesyonel, oynak ve kadrolu “mücadele ekipleri” oluşturulmalıdır: Uzun soluklu olarak “terörle mücadele” hizmetinde istihdam edilecek şekilde, güvenlik ve istihbarat birimleri bünyesinde ekipler oluşturularak, bu mücadelenin profesyonel kişilerce yapılmasının yolu açılmalıdır. Özellikle Türkiye’nin coğrafi bölgeleri dikkate alınmak üzere, ihtiyacın üzerinde personeli istihdam edecek şekilde; Silahlı Kuvvetler bünyesinde Terörle Mücadele Ekipleri, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Terörle Mücadele Timleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde ise Örtülü Savaş Grupları kurulmalı ya da “var olan yapılar” söz konusu duruma uygun hale getirilmelidir. Açıkçası, “terörle mücadele” düşüncesiyle oluşturulmasını önerdiğimiz yeni yapı sadece Türkiye’nin özel koşullarından kaynaklanmıyor; bilakis, bilişim çağı ortamı ile tek kutuplu dünya sisteminin dayattığı şartlar, her bir ülkeyi “kendisini yeni koşullara uyarlamaya” mecbur ediyor.

Gerçekten, silah endüstrisinin neredeyse her alanında kullanılmaya başlayan “ileri teknoloji” sayesinde üretilen konvansiyonel “kitle imha silahları” ile kullanılması halinde bölgedeki bütün canlıların kökünü kazımaya müsait biyolojik, kimyasal ve nükleer silahların hemen her düzeydeki güç odaklarının eline geçmesinin verdiği ayrıcalıklı güç nedeniyle, asimetrik güçler arasında yapılacak olan bir savaşta bile, hangi tarafın galip geleceğini önceden kestirmek imkân dışı olmuştur. O nedenle, yeni dönemin dünya koşullarına ayak uydurmak isteyen devletler, mutlak derecede güvenlik ve istihbarat birimlerini güncel şartlara uyarlama yoluna gitmek zorundadırlar. Öyle ise, “bilişim çağı ve tek kutuplu dünya sistemi koşullarına” henüz ayak uyduramamış olan Türkiye’yi meşgul eden hâlihazırdaki terör belası ve örtülü kuşatmalar bir “fırsat” olarak değerlendirilerek, ilgili kurumlarımızın ona göre yeniden yapılandırılmaları hususunda oldukça aceleci davranılmalıdır.

2. İdeolojik, etnik, dini, kültürel ve ırki farklılıkları uzlaştıran mekanizmalar oluşturulmalıdır: Türkiye gibi “iddialı bir devlet”in kontrol altında tutulabilmesi ve hâkim güçlerin emellerine uygun bir şekilde davranmasının temin edilebilmesi için, küresel aktörler tarafından, bu gibi ülkelerin muhtemel zafiyet ve zayıflıkları tespit edilerek “en üst seviyede” istismar edilir. Aslında, halen yaşamakta olduğumuz terör hadiselerinde olduğu gibi, yarım asırdan beri yaşanan iktisadi ve siyasi karışıklıkların arkasında da bu acı hakikatler vardır. Öyle ise, alışılagelmiş olan bağımlı ve istismara açık ilişkilerin ortadan kaldırılabilmesi için, kendince “haklı” bir sebebe dayanarak ya da “azami müştereklerde” buluşamamayı bahane ederek, Türkiye’nin iç ve dış düşmanlarına alet olan veya o potansiyeli taşıyan hemen her kesimden birey, grup ve örgütlerin “asgari müştereklerde” buluşmasına yönelik en uygun mekanizmalar derhal ivedi olarak devreye girdirilmelidir.

Bu bağlamda, üzerinde yoğunlaşmayı gerektiren en önemli konuların başında eğitim, spor, tanıtım, kültür ve sanat dalları gelmektedir. Söz konusu alanlarda “fırsat eşitliği” ve “sahiplenme tekniği” hususuna dikkat edilerek, toplumun hemen her kesimini aynı değerler etrafında toplanıp, meselelere özgür bir biçimde yorum getirme noktasına taşıma becerisi gösterilebilinirse, toplumsal kaynaşma hususunda önemli bir adım atılmış olacaktır. Bu süreçte; her türlü eğitim kurumu, sivil toplum örgütü, medya ve iletişim organının “bilgili, bilinçli ve duyarlı” bir şekilde davranmasını temin etmek amacıyla, mutlaka gerekli yasal, ahlaksal, ilkesel, rasyonel ve hatta duygusal mekanizmalar oluşturulmalıdır. Onun için, öncelikli olarak ülkemizin “tek sahibi” olduğu hissiyle hareket ederek, değişik kesimleri karşısına alan ve hatta o kesimleri “ötekilik psikozuyla” devlete düşman eden odakların “hukuk ve diyalog” zeminine çekilmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.

Bu noktada, Hükümet ile etkili Sivil Toplum Örgütleri’nin birlikte hareket ederek, ilgili elit tabakaların uzlaşma ve kaynaşma zeminine çekilebilmelerine uygun samimi adımlar atılmalıdır. Mesela, geçen dönemlerde, “Kürt kimliği” hususunda yanılmış olduklarını itiraf eden değerli ve emekli Devlet büyüklerimiz, eğer bu ülke insanının “başörtüsü” gibi temel değerleri hususunda da oldukça “önyargılı” davranmış olduklarını itiraf etme noktasına getirilebilirlerse; öyle ümit ediyorum ki, devlet yönetimine karşı “iç geçirerek” dargınlıklarını ifade eden milyonları kazanma noktasında çok büyük başarı sağlanmış olacaktır. Unutulmamalıdır ki; Devleti temsil ettiği iddiasıyla “geçmiş dönemlerde” halkın bazı kesimlerini “potansiyel düşman” ilan etmiş olan kesimlerden ileri gelenler, bu tarz “itiraf ve üzüntü” beyanlarından birkaç tanesini kısa aralıklarla kamuoyuyla paylaşacak noktaya gelmiş olsalar, inanın ki, Türkiye’de gerçek anlamda bir kaynaşma, barışma ve dayanışma sürecine girilmiş olunacaktır.

3. Terör örgütlerinin taban kazanmaya çalıştığı kesimlerin sosyoekonomik beklentilerine uygun politikalar oluşturulmalıdır: Türkiye’deki yaygın kanaatin aksine, PKK terör örgütünün yerli teröristlerinin önemli bir miktarı, “etnik ve ırksal özellikleri” bakımından Kürt olmayan kesimlerden oluşmaktadır. Dolayısıyla, memnuniyetsizlik veya tatminsizlik duygusuna kapılarak PKK gibi terör örgütlerinin tuzağına düşen vatandaşlarımızı kazanmaya yönelik, devreye girdirilecek olan iktisadi ve sosyal projelerin ağırlıklı olarak Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yaşayan halkımızı kapsaması yerine; bu tarz açmazlara saplanmış olan farklı kesimler yanında, mağduriyet içerisinde olan bütün diğer halkımızın da kapsam alanı içerisine dâhil edilmesi en doğru davranış olacaktır. Hakikaten, ABD-İsrail-AB mihverinin yoğun olarak sürdürdükleri “uzun soluklu” çalışmalarının neticesinde, “kandırılmaya müsait konuma getirilmiş olan kesimleri” kazanalım derken; ülkenin ayakta kalması ve kendisini toparlayabilmesi için her türlü fedakârlığı yapan kesimleri ihmal etmek, ülke zemininin kaydırılmaya müsait hale gelmesine açık kapı bırakmak anlamına gelecektir. Öyle ise, öncelikli olarak Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri’ni tamamen dönüştürecek “paket programlar” devreye girdirilirken; aynı şekilde, İç Anadolu ve Trakya Bölgeleri’ndeki “orta ve altı” seviyelerdeki halkımız ile geriye kalan Batı Anadolu Bölgelerimizdeki zenginleşememiş vatandaşlarımızı kapsayan “paket programlar” yürürlüğe koyulmalıdır. Pek tabii olarak, ülkenin “kalkış aşaması”na (take off) getirilerek küresel rekabete hazır kılınabilmesi için, kendisini toparlayarak piyasa koşullarına uyum sağlama iradesini kazanmış olan kesimlerin hepsine uygun “teşvik ve destek programları”nın uygulamaya geçirilmesi de kesinlikle aynı dönemde sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki; özel sektörü güçlü, halkının alım gücü yüksek ve piyasası serbest rekabete açık olan ülkelerde “sudan bahanelerle” teröre alet olabilecek fazla sayıda kişi ve kesim çıkmayacaktır. Özellikle Türkiye gibi “küresel aktör olma anlamında” iddialı, Osmanlı’nın başına örülmüş olan benzer oyunlara karşı deneyimli ve İslâm dünyasının ümit ışığı konumunda olan bir ülkede, bu tarz sosyoekonomik reformların başarılı bir şekilde gerçekleştirmesi halinde, terör belasına geçit verilmesi neredeyse ihtimal dışı olacaktır.

Yarın: Bölgesel Düzeydeki Önlemler

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi