YÖK'te Katsayı uygulaması mı hortlatılıyor?
YÖK'ün geçtiğimiz ay içinde 28 Şubat günlerinden kalma ve üniversiteleri faşizan militer kurumlara indirgeyen 'milli komiteler'le ilgili genelgeyi iptal etmişti. Uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi alanındaki yetkinliği ve entelektüel vukufiyetiyle tanıdığımız YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'ya yakışan bir hareketti bu.
Doğrusu özgürlüklere ve ideolojik takıntılardan tamamen uzak, akademik hayata yaklaşım tarzıyla YÖK yönetiminin bir tek adı kalmış durumda. YÖK'ün kaldırılması taleplerine karşılık vermek üzere aslında kaldırılmayı bekleyen fazla birşey kalmış değil, yine de o ismin de kalkması sanırım ayrı bir psikolojik ikmal yerine geçmiş olacak.
Lakin geçtiğimiz hafta içinde YÖK'ten garip bir karar sadır oldu. Karar Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin eğitim formasyonu alarak öğretmen olabilmelerinin önüünü kapatıyor. Böylece artık Fen-Edebiyat fakültesi mezunları hiç bir şekilde öğretmen olamayacaklar. Ya ne olacaklar? Bu konuda YÖK'ün herhangi bir önerisi veya yönlendirmesi yok tabi. Fen-edebiyat öğrencilerinin önünde ne yazık ki çok geniş bir istihdam alanı yok. Buradan mezun olan öğrenciler eğitim formasyonu almak suretiyle Milli Eğitim Bakanlığına bağlı veya özel okullarda öğretmen olarak atanabiliyorlardı. Gerisi, her biri kendi alanında alabildiğine sınırlı, bir çoğu da kendi imkanlarıya alan dışında istihdam yolları bulabiliyor. Gelgelelim müfredatları, öğretmenliğini yapmaya talip oldukları alanların bilimini teorisiyle, tarihiyle ve araştırma yöntemleriyle de almalarını öngörüyor. Yani açıkçası alanlarını öğretmek için bir hayli fazlaları var eksikleri yok. Eksik sayıllan tek şey eğitim formasyonları oluyor, ama onu da almaları engellenince öğretmenlik yolları kapanıyor.
Karar beklendiği gibi Fen-Edebiyat fakülteleri öğrencileri arasında tam bir şok etkisi yaparken, eğitim fakültesi öğrencileri arasında bayram havası yaratmış. Birilerinin mağduriyetinden sadır olan bir avantaja bu kadar sevinilebiliyor olması da ayrıca düşündürücü doğrusu. Hepsi hepsi bir kararnameye bakan bir ölçütle birilerinin hakkı tanımlanıyor, birinden hak alınırken başka birileri daha az rekabetli bir ortamda yarışmak gibi bir hakka mazhar oluyor. İşin bu kısmı biraz toplumun farklı unsurlarının çok da organik bir bütünleşme içinde görünmemeleri gibi moral bozucu bir gerçeği açığa çıkarıyor sadece. Ama bu ayrı bir konu.
Sözü daha fazla uzatmadan açıkça söyleyelim. YÖK'ün Fen-Edebiyat fakültelerinden eğitim formasyonu imkanını alan kararı daha yakın zamanlarda 28 Şubat'la birlikte tarihe gömülmüş olan katsayı uygulamasından farksız.
O uygulamada da aslolan insanların seçeneklerinin gereksiz ve anlamsız bir biçimde sınırlandırılması suretiyle bir yandan ciddi mağduriyetlere yol açmak iken bu mağduriyetlerden her bir bilim alanı da ayrıca nasibini alıyordu. Bu esnada eğitimin sığlaştırılması, tekdüzeleştirilmesi işin cabası oluyordu.
Katsayı uygulaması alanlar arası geçişi imkansız kılarak bilimlerin birbirleriyle etkileşimini engellerken bilim ve meslek alanlarını, gözlerini tamamen o meslekte açıp o meslekten başka dünya görmeden kapatmaya namzet insanların ufkuna terk etmiş oluyordu.
Fen-Edebiyat fakültesi mezunlarının öğretmen olamamasının doğrudan sonucu o bölümlere öğrenci rağbetini kesmek olacaktır. Rağbet azalınca da puanları düşecek olan bu bölümlerin kaçınılmaz olarak bilim kalitesi de düşecektir, çünkü artık şunu görelim ki, istihdam imkanı kısıtlı olan alanlara yüksek puanlı öğrenci gitmeyince o alanın kendini güçlü bir biçimde üretmesi mümkün olmuyor.
Oysa Fen-Edebiyat bölümleri araştırma-geliştirme misyonu dolayısıyla en kaliteli öğrenciye ihtiyaç duyan bölümler. Ülkenin bilim faaliyetini yüklenmeye talip bölümler, mezunları iş imkanı bulamayacak veya kısıtlanacaksa yeteri kadar iyi öğrenciyi çekme şansı olmaz, iyi öğrenci alamayınca da kendini geliştirme şansı olmaz.
28 Şubat'ın katsayı uygulamasıyla meslek liselerine vurduğu darbenin bir benzerini böylece YÖK'ün bu kararı Fen-Edebiyat Fakültelerine vurmuş oluyor. Nerden çıktı bu karar, hangi sorunu çözüyor? Anlamak mümkün değil. Eğitim fakülteleri mezunlarının istihdam alanını genişletmek için başkalarınınkini daraltmak adil bir çözüm olmadığı gibi hiç bir verimliliği de yok. YÖK'ün ve hükümetin 10 yıllık icraatlarına damgasını vurmuş paradigmanın da çok gerisine düşüyor.
Bu uygulamanın sonuçları da hem bilimsel bilgiye hem de insan kaynağına telafisi zor zararlar verecek gibi görünüyor. Oysa zararın neresinden dönülürse kârdır diyerek uyarı görevimizi yerine getirelim biz de.