Başkanlık Sistemi ve Suriye
Türkiyede Başkanlık Sistemi olsaydı, cuntacı generaller 28 Şubat, 27 Nisan türü kalkışmalara cesaret edebilirler miydi?
Başkanlık Sistemi olsaydı, bir bürokratın atanması için haftalarca mesai harcanır mıydı?
Başkanlık Sistemi olsaydı, Suriye burnumuzun dibinde Sünni katliamına böylesine pervasızca devam edebilir miydi?
Soruları uzatmak mümkün.
28 Şubatta generaller bir cunta hazırlığına giriştiklerinde Tansu Çiller, hepsini emekli etmeyi düşünmüş ama Rahmetli Erbakan, Demirelin kararnameyi imzalamayacağını söylemişti.
Her darbeden başka dersler çıkartan cuntacılar, 1982 Anayasasını Hükümetleri kritik konularda karar alamaz biçimde frenleyen bir mekanizmayla dizayn ettiler.
Yasama-Yürütme-Yargı erkleri zayıf biçimde tutulup araya aşırı yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanlığı sıkıştırılmış, birbirini frenleme üzerine kurulu Erkler ve Köşkten müteşekkil sistemde Karargah doğal olarak en güçlü konumuna yükselmişti.
Yıllar böyle geçti.
Hükümetiyle düşman Cumhurbaşkanları sisteminde, üst düzey bürokrat atamaları üçlü kararnameyle mümkün kılındığı için, her atamada kriz, her görevden almada kaos çıktı.
Böyle bir ortamda ne 28 Şubatın darbeci generallerini ne 27 Nisanın muhtıracılarını görevden almak mümkün değildi.
Başkanlık Sisteminin olduğu bir devlette, yetkiyi direkt olarak halktan alan bir başkanın ülkeyi yönettiği bir sistemde, görevden alma yetkisinin direkt Başkanda olduğu bir durumda generaller rutin dışına çıkabilirler miydi?
Karşısında bir blok halinde ve son derece hızlı karar alabilen bir Türkiye görse Suriye, katliamlarına devam edebilir miydi?
Suriye biliyor ki, Türkiyede müdahale konuşulsa, ana muhalefetin açtığı çatlak devlet kurumlarına işleyecek, her kafadan bir ses çıkacak ve süreçler uzayıp gidecek.
Türkiyenin güçlü ve lider bir ülke olmasında 1982 anayasasının mevcut sistemi ayak bağından öte bir anlam ifade etmiyor.
Sistem, erklerin ve yürütmenin birbirini frenlemesi üzerine kurulu.
Doğru insanlarla bunu ne kadar tolere etseniz de sistemsel problemlerle başa çıkılması zor.
Kaldı ki Başkanlık Sistemine karşı çıkanların sürekli dile getirdikleri kuvvetler ayrılığı gerekçesi mantıklı değil.
Şu an seçilmiş genel başkanlara Cumhurbaşkanı hükümeti kurma yetkisi veriyor.
Başkanlık Sisteminde bu yetki doğrudan halktan alınıyor.
Fakat bu kuvvetler ayrılığına aykırı değil.
Bilakis, Başkanlık Sisteminde; Başkanlık ve yasama meclisi iki paralel yapı gibi yürüyor.
Meclis ya da Senato, genel başkanın iki dudağı arasında olmayan seçilmişlerden oluştuğu için millet adına daha bağımsız hareket ediyorlar.
Şu an milletvekillerinin söz söyleme hakları bile yok nerdeyse.
Güçlü yetkilerle donatılmış bir başkan, hız ve istikrar demek olduğu kadar, Meclisi oluşturan seçilmişler de bağımsız ve hak ederek geldikleri için denetlemede son derece aktif olabiliyorlar.
Önümüzdeki seçimde Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçeceği düşünüldüğünde Parlamenter Sistemin ne gibi sıkıntılara gebe olacağını öngörmek mümkün.
Türkiye, yeni anayasa sürecinde sistem üzerine de ciddi biçimde kafa yormalı...
Başkanlık Sistemi öncelikli olarak alternatifler üzerinde tartışılmalı...
Bölgesinde lider, dünyada söz sahibi bir Türkiye idealini fren mekanizmalarıyla donatılmış bir sistemle sağlamak mümkün değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.