Anneler günü... 3
Evlat üzerinde elbette babanın da hukuku vardır. Maddî ihtiyaçlarının temininde gerekli fedakârlıklar ondandır. Doğumdan sonra annenin maruz kaldığı maddî ve mânevî sıkıntılara o da ortak olmuştur. Şu halde evlat ikisine de borçludur, medyun-u şükrandır.
Bu sebeple Dinimiz, anne-babanın çocukları için katlandığı sıkıntılara, çektiği çilelere karşılık onları mükafatlandırmış, ALLAH Teâlâ'nın rızasının kazanılabilmesi için öncelikle anne-babanın rızasının kazanılmasını emretmiştir. Anne-babanın rızasını kazanmak ise; gönüllerini hoş tutmakla, onlara hizmet etmekle, öğütlerini dinlemekle, onlara saygılı davranmakla, emirlerini yerine getirmekle, onları üzmemekle, incitmemekle, ihtiyaçları varsa o ihtiyaçları gidermekle mümkün olur.
ALLAH Teâlâ'ya ibadet emrinin hemen peşinden ana ve babaya itaat
Kur'an-ı Kerim'de ve hadîs-i şeriflerde, anne ve babaya itaat ve iyilik, ALLAH Teâlâ'ya ibadetle eş değerde tutulmuştur. Bizi yaratıp sayısız nimetlere garkeden Rabbimize ibadet nasıl bir görev ise, bizim sebebi vücudumuz olan ana ve babamıza hürmet, saygı ve ihsanda bulunmak da ALLAH Teâlâ'nın üzerimize yüklediği bir görevdir. Bu hususta Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
"Rabbin, sadece kendisine ibadet, kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi de senin yanında yaşlanırsa, sakın kendilerine "üf" bile deme! onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara öylece merhamet et, diyerek dua et." (İsra süresi:23-24)
Görüldüğü üzere Rabbimiz, anne ve babamız bizim yanımızda yaşlanacak olursa, hoşumuza gitmeyecek bir hareket yaptıklarında, onları azarlamak, gönüllerini kırmak, üzmek, incitmek, şöyle dursun; yüzlerine karşı "öf" demeyi bile yasaklamış, onlara son derece saygılı olmayı, hoşgörülü davranmayı ve onları yürekten sevmeyi emretmiştir.
Anne-babamız bize darılsalar da, kırıcı ve acı sözler söyleseler de, onlara daima güler yüz göstermeli, hoş görülü olmalıyız. Onlardan hiçbir zaman şikâyet etmemeliyiz.
Çünkü biz de çocukluk günlerinde hoşa gitmeyen işler yaptığımızda, anne ve babamız bizi hep anlayışla karşılardı. Şimdi onlar yaşlandı. Bizim çocukluk günlerinde yaptıklarına benzer garip hareketler yapabilirler; yersiz bulacağımız sözler söyleyebilirler. Biz de onlara aynı şekilde anlayış gösterip şefkatli ve merhametli olmalıyız. Bununla da kalmayarak, Rabbimizin emrettiği gib onlara merhamet etmeli, günahlarını bağışlaması için Cenâb-ı Hakk'a dua edip yalvarmalıyız. Bakın! Rabbimiz ne güzel beyan etmiş. "Üf bile demeyin". Değil öyle emrine karşı gelmek, söylediklerini yapmamak, üzmek... Gönlünü kıracak şekilde üff bile demeyin. Bir kış gününde aynanın karşısına geçerek bir üff deyin bakayım. Aynanın yüzünde buhar meydana gelir. Kendinizi göremezsiniz. Yani anne-babanın gönülleri aynadan daha hassastır. Bu sebeble anne-babalarına üf diyenlerin, anne-babalarının gönül aynaları buharlanır da ALLAH Teâlâ'nın rahmetini göremezler.
Şair "gönül bir aynadır, toz istemez" demiş. Anne-babaların gönlü, diğer insanların gönlü gibi de değildir. Onların gönülleri daha hassas olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.