Şevval Sam, kızım sen türkülerini söyle
Daha önceleri Güner Ümit ve Mehmet Ali Erbilin yaptıkları televizyon prgogramlarında Alevilerle ilgili olarak söyledikleri sözlerden dolayı başlarına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemişti. Bülbülün çektiği dili belasıdır derler ya, bu iki hazret bülbül olmasalar da yine de dillerinin belasını çektiler. Nasıl bir pot kırdıklarını ben tekrar yazmayacağım, meraklısı sosyal medya denlen dedikodu denizinde bunları bulabilir. Efendim, o ağız denilen ve içinden çıkan kelimelerle insanı rezil de vezir de eden organın son kurbanı Şevval Sam adında türkü söyleyen bir kızımız. Bu sözleri onları basite almak için söylediğim sanılmasın. Bu kızımızın yaptığı işe ayna tutmak istiyorum. Doğrusu yaptığı işi de iyi yaptığını biliyoruz, erbabı da söylüyor. Bu kızımız bir üniversiteye sohbet için gitmiş. Orada da başörtülü bir kız öğrencinin sorduğu bir soru üzerine Başörtüsü benim için bir tekstil parçasıdır diye başlayan bir girizgahtan sonra sağa sola yaplalayan bir konuşma yapmış. Şimdi kamuoyuna bomba gibi düşen bu konuşmayı lütfen tekrar okuyunuz:
İktidarlar tarafından bu parçalanmayı gerçekleştirmek için bir takım nesneler kullanılıyor. Birilerinin etnik kimliği, birilerinin başörtüsü, kiminin de ideolojik düşüncesi. Bunların hepsi aslında şekilcilik. Öyle bir gün gelecek ki, bir gün insanların başörtüsü takmadığı yani bunun şeklen gerekli olduğu ve insanlık düzeyinin değişmesiyle buna ihtiyaç kalmayacağını düşünüyorum. Örtünmeye karşı değilim, tek din vs. bunlar bana uzak şeyler, benim inancım tasarımcıya dair. Bütün bunlar sonradan üretildi, o benim için tekstil malzemesi, dünyaya geldiğinde insan çıplaktı, bütün bunlar sonradan ortaya çıktı. İnancınızın arkasında durun, ben özgür düşünce ve ifadeye destek veririm. Kimse kimseye bir şeyi zorla dayatmayacak.
Şimdi bu kendini arzın merkezine koyan ve çok ince felsefik yorumlarda bulunan kızımıza sormak lazım:
- A kızım, hanım kızım, doğduğumuzda çıplak olduğumuzu ve giyinmenin sonradan çıktığını söylüyorsun, ama bir yandan da giyinik dolaşıyorsun, doğduğun gibi dolaşsana? Sonra da başka cevherler yumurtluyorsun, mesela şu Tek din bana uzak sözünüzü tam anlayamadım. Burada sizi sıkıntıya sokmak için değil, samimiyetinizi test etmek için soruyorum:
- Aziz Nesin gibi misiniz?
Olabilir, buna saygı duyarız ama saygı duyamayacağımız şey, sizin Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmanız, yani karşınızdakilerin kutsalı ile inceden inceye dalga geçmeniz. Bunu onurlu hiç bir insandan bekleyemezsiniz.
Ben özgürce fikrimi açıklıyamayacak mıyım? diye serzenişte bulunabilirsiniz. Tabii açıklayabilirsiniz, ama sizin konserlerinizi iptal eden belediye başkanlarının da iptal özgürlüğü var, siz de buna saygı duyacaksınız. Eminim bundan sonra daha dikkatli konuşursunuz, söz ağızdan çıkıyor çünkü ve geri de alınamıyor. Ürününü daha fazla satabilmek için sizinle reklam kampanyası yapan İstiklal Mobilya anlaşmasını iptal etse, siz onlara da kızarsınız. Bence kimselere değil, kendinize kızın, size sorulan sorulara kırk düşünüp bir cevap verin. Zira bu işin sonunda rezil olmak da var vezir olmakta.
Senin o tekstil malzemesi gördüğün başörtüsü var ya, onun için ne savaşlar yapıldı, ne canlar toprağa düştü bir bilsen! Bilmediğin belli. Mesela Kurtuluş Savaşında o başörtüsü Fransız işgalindeki Maraşın kurtuluş meşalesini yaktı. Başörtüsüne el uzatan iki Fransız askerine karşı Sütçü İmamın önderliğindeki Maraş halkı isyanı tarihlere bir iman destanı olarak girdi. Ve Fransız gavuru Maraştan bir kene gibi sökülüp atıldı. O başörtüsünün içinde Kurtuluş Savaşını başlatan ve besleyen ruhumuz dürülüdür. O da tıpkı bayrak gibidir. Korkarım siz bu idrakinizle bayrağı da bir tekstil parçası olarak görürsünüz. Sizin yaptığınız bu cahilliği bu memlekette Peygamber Ocağının varislerinden gördüğümüz ve şehit olmak üzere oğullarımızı teslim ettiğimiz bir paşa da yapmıştı, şaşırmıştık. O paşaya göre de başörtüsü bir bez parçası id. O koskoca paşa bu cahilliği yaptıktan sonra sana çok görmemek lazım. Size bir büyük nasihati, Şevval kızım, sen türkülerini söyle!