Def-i mazarrat, celb-i menfaattan evladır
Önemli iki gündem: Partiler bütünleşmesi. Ayrılmak kolay...
Birleşmek zor... Ama aynı taban ve iyi başlandı. İnşallah başarılacak. HAS ve AK Parti birliği ile Çamlıca Camii. Gelinen diriliş noktasında, her ikisi de bir kez daha önemli. Bunları yazmak istiyorum; ama Mecelle, “Önce zararı defet” der. Sevincimizi haftaya bırakıp acılarımıza bakalım...
Beşşar Esat babasından miras Müslüman soykırımını, iki yıldan beri kesintisiz sürdürüyor. Yalnız bu Cuma şehitleri 273. Bunlar, günlük taze şehit. İşkence ve yaralılardan ölenler sayıya dahil değil.
Budist çeteler, Myanmar’da Müslüman katlediyor. Devlet Başkanı Thein; utanmadan, “Bir milyon Müslüman, BM Mülteci kamplarına gitsin” diyor. Ülkenin tarih boyu sahiplerini vatansız yapmak istiyor.
Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan’ı sömürüyor. Çin’in petrol ve doğal gaz ihtiyacının yüzde 35’ini oradan sağlıyor... Yetinmiyor... Müslümanlara, nüfus ve kültür soykırımı uyguluyor... İsrail gibi sürekli Budist yerleştiriyor. İşgalden önce 280 hane Çinli olan Türkistan’da, şimdi Budistler 15 milyonu buldu. Bu Ramazan yeni genelge; “öğretmen ve öğrenciler oruç tutmayacak”tan başlıyor... Asimile etmek için tam bir Çin zulmü.
Bütün bu zulümlere karşı fert ve ümmet olarak biz ne durumdayız? Her zaman aksiyon olmayabilir. Hudeybiye dönüşü gibi, güç dengesi doğurmanın vahdet ve gayreti önemlidir. Çözüm, dışarıda değil kendimizde.
Müslüman olarak, önce imkânlarımıza bakıp şükürle başlayalım:
1) İnsan, “Ekmel-i ve eşrefi mahlûk” olarak yaratılmıştır. Bu fıtrat, İman ve ahlâk ile korunuyor. Yani Müslüman’da zafiyet ve ümitsizlik olamaz.
2) Gerek Türkiye ve gerekse diğer Müslüman devletler, hepsi de geçen asra göre daha ilerdeler. Ve bu ilerleme, düşman ürkütecek derecede hızlı.
Burada bir realite önem kazanıyor. Yollar çeşitli gözükse de insan, hadiseleri ya çıkar hesabı veya iman ve ahlâk ölçüleriyle değerlendiriyor. Yani değer ölçek ikiden başka mihenk taşı yok...
Dolayısıyla yol iki ve ayrı.
Materyalist, doğru ve yanlış kararını, çıkar mihenk taşıyla veriyor. Çıkarına giydirdiği, “etik maskesi” ahlâkın renklerini taşırsa da, bu gerçeği göstermiyor, maskeliyor. Çıkarı gerektiriyorsa, sevgilisini testereyle doğruyor.
Müslüman, imanla büyük çıkarını öbür dünyada görendir. Bu dünya çıkarına ters görse de Yaratan’ın nizamına, İslâm’a uyar. Ahlâkı, ilahi Hak ve batıl ölçülerine dayanır. Müslüman, İslâm ahlâkının dışına çıkamaz.
İlk bakışta, bu iki yoldaki imkânlar materyalist lehine fazla görünürse de değildir. 1) Allah, doğruların yardımcısıdır.
2) Tüm insanlık İslâm fıtratı üzere yaratıldığından vicdan, ahlâktan yana kayar. Esat’ın generali, elçisi saf değiştirir. İmtihan sürüp gider. “Allah yaptığı işi, iyi yapanı sever.”
Meselemiz yanıltılmaktan kurtulmak... Hak-batıl ayrımındaki netliği kaybettiren çarpıtmalardan. Mesela, Esat iki senedir her gün Müslüman şehit ediyor. Cuma namazından çıkanları kurşunlatıyor. Bu açık zulümde tereddüt doğurup, zulme karşı çıkanları suçlayarak, meseleyi Esat’tan ayırıp Türkiye’yi suçlamak isteyenler var. Esat zulmü karşıtlığını, Suriye düşmanlığı gibi gösterip, “Nerde komşularla sıfır problem?” diye adeta sevinç çığlığına dönüşen ithamlarla, bu çarpıtmaları birleştirince, zulmün aşikâr netliği, bilgi kirliliği batağında kayboluyor. Bu batağa düşmemek dikkatini göstermek zorundayız. Zira nimetin devamını sağlayan ve artıran, onun kadrini bilip şükretmektir. Nimete küfranlık ise, nimeti felakete çevirir. “Toplumlar, içindeki beyinsizler yüzünden de felakete uğrayabilirler...”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.