Gün batımında CHP
Türkiyede sonbahar kongreler ayı olarak bilinir. Fakat konu CHP olunca ne mevsim, ne de ay-gün söz konusu!.. Hemen her problemin ardından CHPde kongreye başvurmak adettendir. Kaldı ki bu durum, Baykal veya Kılıçdaroğlu dönemi ile de sınırlı değil. Şöyle geriye dönüp bakıldığında, 1990 başlarından beri durumun böyle seyrettiğine rahatlıkla hükmedilebilir.
Fakat Kılıçdaroğlu dönemi gene de bir başka!.. Baykal sonrasında parti bir türlü rahat ve huzura eremiyor, istikrar kazanamıyor çünkü. Partinin o dönemini hatırlayanlar, şimdiki karmaşaya bakarak iyiden iyiye hayıflanıyor. Ancak o hayıflanmaların da fazla bir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü istikbal vaad etmeyen, köşeye sıkışmış tabanlarla vakit geçirmeye dayalı bir siyasetti o günkü de!.. Dolayısıyla ister Baykal, ister Kılıçdaroğlu dönemi olsun, CHPnin içine düştüğü sancı hep aynı: Parti nasıl olur da içine yuvarlandığı bâdirenin dışına çıkabilir?
İşte CHP kongrelerinin trajiği burada yatıyor. Her kongrede yeni bir ekip, yeni bir politika vâzediyor, onun taraftarları kongrede galip geliyor. Fakat sonuç gene de değişmiyor. Çünkü değil toplumun bütününde CHP tabanlarında bile bir ferahlama hasıl edilemiyor. Büyük heyecanlar doğmuyor, ülkenin istikbaline ilişkin büyük rüyalar dalgalanmıyor. Yani her yeni CHP kongresi, galip ve mağlûplarıyla, yeni yeni hizipler üretmekten öteye bir türlü geçemiyor. Neticede böyle böyle CHP camiası, sayısız hiziplerden meydana gelen bir arenaya dönüşüyor.
Sayısız hizip, sayısız kombinezon, günü birlik ihtiyaçların doğurduğu sayısız ittifak denemesi!.. Bu ittifakların hiç birinin de sağlam bir temeli bulunmuyor. Düşünebiliyor musunuz? Baykalı tasfiyeye memur en yakını bir genel sekreterle şimdi kendisi işbirliği halinde!.. Ne çıkar buradan? Ya da nereye kadar devam eder bu işbirliği?
Orası öyle de Kılıçdaroğlu tarafı farklı mı? Onlar da aynı!.. Eklektik gruplardan oluşan tam bir yamalı bohça manzarası arz etmiyorlar mı? Yani Kılıçdaroğlu grubu kongreden zaferle çıksa dahi bundan bir şey umulur mu? Ayrıca o zaferin de ömrü birkaç mevsimlik değil midir?
Fakat bu son CHPye, yani Kılıçdaroğlunun galibiyetiyle şekil ve muhteva kazanan CHPye Türkiyenin az da olsa ihtiyacı var. O da PKK ve Kürt meselesi ile ilgili!.. Biliyorsunuz bu konuda iktidar ve muhalefet karşılıklı diyaloğa geçmiş, ileriye dönük bazı angajmanların işaretini vermişlerdi. Kaldı ki bu taahhütler nereye kadar geçerlidir? Onu da şimdiden kestirmek kolay değil.
Fakat bu safhada bizim asıl dikkatimizi çeken, eskiden beri laikliğe, askere ve Kemalizme oynayan birtakım CHPlilerin içine düştüğü açmaz olmaktadır. Onların düştüğü zavallılık, gerçekten yürekler parçalayıcı(!). Nitekim o gruplara mensuplardan biri, Onur Öymen bakın neler söylüyor. Daha doğrusu da neler söylemiyor!..
Atatürkün kurduğu partinin temelleri ile barışıksanız eğer, bu partinin adı Yeni CHP olmaz. Yeni CHP diyorsanız, bu eski ile bağları koparmak demektir. Ne kadar Atatürkün adını kullansanız da, Yeni CHP zamanla Atatürkün kurduğu CHPden farklı bir şey olacaktır.
Demagoji, sadece demagoji değil de nedir bu sözler? Tam tamına bir kelime oyunu ki taşıdığı tek anlam, beni neden dışlıyorsunuz feryadından başka bir şey değil!.. Öyle de, eski Washington Büyükelçisi neden sizin gibi feryat etmiyor? Damı çardağı yıkmıyor? Velevki listelerde bulunmasa bile; o sizin gibi ileri-geri sözler söyler, özünü yitirmiş retoriklerden medet ummaya kalkışır mıydı? Hiç mi hiç sanmıyoruz. Usulü adabıyla geri çekilir, vakarından gene bir şey kaybetmezdi diye tahmin ediyoruz.
Konu hariciyecilerden açıldığına göre, biz de burda sık sık başvurulan bazı dış politika kavramlarına işaret etmeden yapamıyoruz. Parçalanmış, kolay kolay bir araya gelemeyen ya da kendi aralarında yekvücut yapılar hasıl edemeyen durumlar için Balkanlaşmak, Lübnanlaşmak gibi kavramlar tesmiye olunur. Oralarda her denge sahte, her iktidar da iğreti bir manzara arz eder. Üfürseniz göçerler, birinden yana olsanız diğerleri bundan nem kapar.
İşte CHPnin durumu böyle bir manzara arz etmektedir. Dolayısıyla hiziplerin ittifakına ya da günü birlik dayanışmalara bel bağlayanlar sadece kendilerini kandırır; her geçen gün Türkiyenin şuuru büyüyüp ufku açıldıkça da CHPnin küçülme katsayısı artar durur. Nitekim Türkiyenin ufku açıldıkça bahtı da açılıyor, her nedense bu süreç CHPye bir türlü yaramıyor. Yaramadığı bir yana, CHPnin bahtı karardıkça kararıyor.
Peki neden böyle oluyor bu? Ayrıca bunun önüne geçilemez mi?
Ne yazık ki buna kolay kolay evet diyemiyoruz.
Öyle de, bu gidişle Türkiye muhalefetsiz mi kalacak? İşte can alıcı soru burda yatıyor. Sorunun cevabı Türkiyenin geleceğine dair ciddi öngörüleri gerekli kılıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.