Medyanın Ramazanla imtihanı ve Ramazanda güzellik yarışması
Bir televizyon kanalı, gazino olarak düzenlenmiş bir mekânda vur patlasın-çal oynasın meşrebinde bir eğlenceyi canlı olarak ekranlara taşıyor. Hiç de uygun olmayan, hele hele Ramazanın ruhuna hiç uymayan bir çerçevede eğlence başlıyor. Yarı çıplak kadınlar, şarkıcılar derken birden programa edep avdet edip, ışıklar sönüyor ve loş bir atmosferde bu defa çeyrek başörtülü bir kadın görünüyor ve bir ilahi seslendiriyor. Zikirlerle coşuyor. Biraz sonra Bu kadar Ramazaniyelik yeter deyip yine eski çalgılı-çığırgılı hale dönülüyor. O program bitiyor ardından Cübbeli Ahmet Hocanın eskiden yayınlanmış programları tekrar yayına sokuluyor ve Cübbeli Hoca, nasıl nefs terbiyesi yapılır, anlatıyor. Birden aklıma Şevket Radonun yayınladığı bir dönemin efsane dergisi Hayat geliyor. Türkiyede kaliteli müstehcen neşriyatın ilk temellerini atan ve tifdruk denilen çok kaliteli bir baskı tekniği ile okuyucuya ulaştırılan bu dergi, ortasında da çok nefis Kâbe ve cami posterleri verirdi okuyucusuna. Bu garip, ucube yayınlara bizi Şevket Rado alıştırdı galiba. Bu tuhaflığın uzantısı olsa gerek, Miss Globe Turkey Güzellik Yarışması finalistleri başlarını yarım örterek, tek tip tunik ve pantolonla ve göğüslerinde kokartları ile Eyüp Sultan Camiini ziyaret edip kendilerinin Türkiye güzeli olabilmesi için dua etmişler ve bahçede de hayranları ile resim çektirmişler. Bakın şimdi:
- Ayşe hanım, bizim kız, Türkiye Güzellik Yarışmasına girdi, ne olur siz de dua edin de birinci olsun, çok çalıştı kızım, Allah için güzel de!
Biliyorsunuz duanın ilk şartı Allah katında meşru olan bir talebi dile getirmesidir. Allahım ben bir meyhane açacağım, beni muzaffer ve başarılı yap! duası peşinen mutlak butlanla batıldır, olmaz. Bunu bilmiyorsan, istediğin kadar dua et.
Yani sizin anlayacağınız bazı kanallar ve gazeteler Ramazanda da çıfıt çarşısı gibi, hız kesmeden devam... Kanaldan kanala atlarken birden bire CNN Türkte karar kılıyorum. Zira burada bir pandomim kopacağının sinyalini alıyorum. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik adeta sanık sandalyesine oturtulmuş. Şirin Payzın denilen hatun kişi ve iki erkek programcı Çelike yükleniyorlar. En çok da Şirin Payzın. Doğrusu neresi şirin pek anlayamıyorum. Sorduğu her sorudan niyetinin üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğunu seziyorsunuz hemen.
Payzın ısrarla Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın neden bir üniversitemizde içkili bir lokanta açılmasını engellemeye çalıştığını, bunun özel hayata müdahale olduğunu söylüyor. Hüseyin Çelik, gerçekten tutarlı, sağlam fikri yapısı olan bir siyasetçi. Dört dörtlük cevaplar veriyor. Kimsenin özel hayatına karışılmadığının, ama orasının bir ilim yuvası, bir üniversite olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca devletin gençleri alkolden korumasının da bir anayasal görev olduğunu belirtiyor. Payzın ise ısrarla Ben tuhafım demeye devam ediyor:
- Yani o öğrenciler alkolik mi olmuşlar?
Ben ne diyem, tanburam ne diye? Çelik yine de sabırla koruku helva yapmaya devam ediyor. Belli ki evinden çıkarken sigortalarını kalın telle sarıp bu programa gelmiş, sinirlenmemekte kararlı ve programın sonunda yine Payzın istediği cevapları alamamaktan yakınıyor. Çeliki istediği gibi tahrik edip çıngar çıkaramadığı için üzgün zahir.
İşte böyle medyamızın Ramazanla imtihanı ve sorulan sorulara kartel medyasının verdiği cevaplar sizce sınıf geçerler mi? Sanmam, ama yine de Ramazanda çok haysiyetli bir çizgide yayın yapan ulusal ve yerel kanallarımız olduğunun da altını çizelim. Buna da binlerce şükür, dün o ekranda hiç yoktuk, yarın daha fazl