Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Askeri Şûra ve Ö. Yetkili Mahkemeler

Askeri Şûra ve Ö. Yetkili Mahkemeler

Askeri Şûra toplantıları ile Suriye ve Kürt meselesi üzerindeki hareketlenmeleri derleyip toparlayarak yeni baştan ele almak istiyorum. Bu tesbitlerle varmak istediğim sonuç, konuya taraf olan çevreleri daha bir gerçekçi davranmaya davetten öte bir şey değildir.

Önce bir okurum tesbiti:

Şemdinli’de kıyasıya bir çatışma yaşandı. Kuzey Irak’tan sızan veya yurtiçinde zaten mevcut bulunan PKK’lı unsurlar Şemdinli’yi kuşatmak ve eğer mümkün olursa teslim almak istediler. Bölgede 8-10 bin asker, oraya buraya mevzilenmiş, PKK ile ciddi bir mücadele yürütüyor. Açıklanan rakamlara bakılırsa PKK’lılar kuvvetli zayiatlar vermiş. Bölgenin genişliği ve dağlık olması nedeniyle, PKK’lı unsurlara verdirilen zayiatın büyüklüğünün tesbiti şimdilik mümkün görülmüyor.

İkinci nokta Davutoğlu’nun, Kuzey Irak lideri Barzani ile yaptığı ültimatom nitelikli görüşme!.. Davutoğlu’nun Barzani’ye söylediği alabildiğince net!.. Maliki yönetimi karşısında Türkiye’nin müzâhir olmasını istiyorsan ona göre davran ve Türkiye’yi de tedirgin etme!..

Nitekim bu hususta Türkiye’den yardım talebinde bulunan ve muhtelif teklifler getiren sensin!.. Hal böyle olduğuna göre, Suriyeli Kürtleri Esed yönetimine karşı muhalefete katılmaları noktasında ikna yerine fırsat bu fırsat diyerek, onları o Esed’e karşı mücadeleden ziyade özerkliğe heveslendirmekle sen nereye varmak istiyorsun?

Üçüncü bir nokta, Suriye’den Türkiye’ye gelen sığınmacıların ulaştığı rakamlar!.. Şimdiden sayı 90 bine ulaşmış görünmektedir. İşte bu noktada Davutoğlu diyor ki, bu rakam yüzbine dayanacak olursa, sığınmacıların Türkiye’de barındırılmaları yerine, onlar için Suriye’de bir bölge daha uygun olabilir. Bunun manası şudur:

Mültecilerin sayısı yüz bini bulursa, Türkiye Suriye’ye girer ve misafirlerin ihtiyaçlarını orada karşılamaya devam eder. Yani istemediği halde Türkiye, Suriye’nin belli bölgelerini “güvenli bölge” olarak ilân edebilir. İsterseniz siz buna “uçuşa yasak bölge” nazarıyla da bakabilirsiniz.
Aynı hususla ilgili Başbakan’ın açıklamaları da son derece ciddi ve önemli: Kuzey Irak’tan Suriye’ye sızan PKK/PYD’li unsurların mütecâviz davranışları karşısında, Türkiye anında buna cevap verir. Bu sözlerin manası da bayağı açık sanıyoruz. Yani ister Halep’teki çatışmaların seyrine göre Türkiye’ye külliyetli göçler vuku bulsun, isterse PYD’li unsurların Türkiye’yi tahrikine bağlı olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin Suriye’ye müdahalesi an meselesi gibi bir şeydir. Uzun zamandır Suriye sınırına yapılan askeri yığınak da bunun bir işareti değil midir?

Bütün bunlara bakarak meselenin giderek ray değiştirme istidadı taşıdığı, Esed’in bertaraf edilmesinden ziyade de, nereye varacağı meçhul bir Kürt sorununa doğru evrildiği görülmüyor mu? Ya da Esed’in devrilmesi politikası ile iç içe, ikinci bir problem daha!..

Bu bakımdan hem alabildiğine sakin, hem de alabildiğine teyakkuz halinde olunacak zamanlardan geçtiğimizden şüphe yoktur. İşte Davutoğlu’nun Kuzey Irak ziyaretinin asıl anlamı da burda ortaya çıkıyor. Suriye’ye yönelik istenilmeyen bir müdahale durumunda, yerinde dosdoğrudur!.. Şartlarını ona göre değerlendir demek istiyor Türkiye!..

Fakat normal şartlarda bile koyduğun bir şey yerinde durmadığına göre, politik bir figür olan Barzani, depresyonlu geçiş sürecinde nasıl yerinde durabilir? Bu sorunu Türkiye’de ulusalcı veya liberal, ya da dini bazı gruplar hükümete yönelik iç politika aracı olarak kullanabildiğine göre, dışarıdaki muhatapların sözleri kendilerini ne derece bağlar?

Onun için her türlü değişken şartları da nazarı itibara alarak, önümüzdeki sorunun bayağı ciddi olduğunu, beklenmedik sıcak gelişmelere hazır olmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Adını telâffuz etmek istemesek bile, sıcak ve yaygın bir savaşa kadar uzanabilecek gelişmeler bunlar!.. Türkiye’nin Kürt toplumuna karşı herhangi bir ön yargı taşımadığı ortada olduğuna göre, yanlış anlamalara meydan vermeyecek bir dil, üslûp ve strateji her şeyin başında gelmelidir.
Bütün bunlar yapılırken Türkiye’nin, asıl içerde bazı gelişmeler kaydetmesi, kendini derleyip toparlaması daha bir lüzumlu gözükmektedir. Bunları şöylece sıralayabilirim:

Öncelikle Askeri Şûra, davalı komutanlar problemini bir an evvel çözüme kavuşturmalıdır. Vekaletli görevler sona ermeli, her komutan sorumluluğunu tam olarak üstlenebilmelidir. Ayrıca Türk Ordusu, kendi içindeki tartışmalara bu vesile ile bir son vermelidir. Yani davalı komutanlarla artık alâkasını kesmelidir. Aksi halde böyle davalı, tartışmalı bir ordu, sıcak bir savaşı veya mücadeleyi göğüsleyemez. Bu noktada Balkan Savaşları tecrübesini hatırlamakta fayda vardır.
İkinci bir husus da, aynı dikkati, Özel Yetkili Mahkemeler’den de bekliyoruz. Davaların uzaması iç kamuoyunu gerginleştirdiği kadar, siyasi iktidarı da zor durumlara sokabilmektedir. Daha önemlisi de, istikrara ihtiyaç duyulduğu bu aşamada, ordu gücünün politize olması gibi bir durumun süreklilik kazanmasına fırsat verilmemelidir. Dolayısıyla askerin dikkatinin dışa dönük olması gereken zamanlardan geçtiğimizi hatırlatmak isterim.

Bu bakımdan Türkiye, önümüzdeki sonbahardan itibaren, daha istikrarlı bir döneme behemehal girmek zorundadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi