Siyasetin insanlık imtihanı
İnsanlık saygı, sevgi, edep, vefa, inançla kaimdir. İnsanlık yoksa insan da yoktur. İnsansız ne aile, aile; ne millet, millet; ne devlet, devlet olur.
Suriye halkının, darbeci BAAS Cumhuriyetinden, Başşar Esattan istediğini, Fas halkı da kralından istedi. Bu iki ülkenin sistemleri farklı isim taşısa da yönetim şekli monarşi. Farkı Suriye yönetimi başta darbeyle yerleşmiş. Krallar ise zımni bir tasviple olur. Yapılanma farkı, bütünü şekillendiriyor. Fas Kralı Muhammed; halkıyla konuştu, anlaştı, seçime gitti. Ülke harap edilmeden, kan dökülmeden, fitne ve düşmanlık ekilmeden, ülke kalkınma yolunda devam ediyor. İşte insanlık imtihanı. Güzel bir örnek.
Bir de BAAS darbeci diktatörlüğünün Suriye vahşeti, bütün insanlığa dert oldu. Esat, destekçileri sayesinde Suriyeyi harap etti. Fitne ve düşmanlık ekti. Kan gölüne çevirdi. Millet, can pazarında hicret ediyor. Mazlum kanı, ikinci senesinde de akmaya devam ediyor. İnsanlık vicdanını kanatıyor. BM temsilcisi istifa ediyor.
Siyasetname kitabımda 45 sayfalık bir bölüm ayırarak darbeci diktatörlerle krallar sistem benzerliğinden dolayı bir tutulmamalı demiştim. Tarih gösteriyor ki; milletine silah doğrultarak değil, milletinin öne çıkardığı, tarihî derinliğe sahip krallar, milletine karşı darbeciler gibi zalim ve insanlık dışı değillerdir. İran Şahı dahi, (kutlama bayramlarına göre beş bin yıllık tahtını) bırakma pahasına, destekçi yandaş teşvikinde kalan Esat gibi kendi milletini tanklarla, uçaklarla bombalamamış, kimyasal silah kullanma gibi bir tehdit zilletine düşmemiştir. Utanmazlığın bu derecesi ancak eşkıyalıkla devleti işgal eden dış destekli çetelerde görülmektedir.
Suriye Kürtleri de insanlık imtihanını çok kötü kaybettiler. İnsanlığın kaybı, gücün ve neticenin kaybıdır. Sevinçleri kursakta kalır. Vahşetle, fitneyle muharebe kazanılır. Fakat savaş, yani netice insanlığındır. Napolyon, 40 bin kişilik ordusuyla Akkaya geldi, ama Haçlılar gibi hezimetle geri döndü. Firavunlar da, muharebeler kazandılar. Ama netice? Sonu yok. Bilal-i Habeşi, 15 asırdır dualarda. Batıl yok olmaya mahkûmdur.
Şimdi Suriye halkı, tarihinin bu kara gününde, Suriye Kürtlerinin insanlık resmini nakşediyor vicdanına. Kime benziyor? Bir kere Anadolu Kürtlerine benzemiyor. Anadolu Kürtleri; İstiklâl Savaşında, milletinin kötü gününde yağmacı olmadı. Müslüman olarak, milletiyle beraber savaştılar. Kime benzediler? Asırlarca Anadolu halkıyla beraber yaşamış, önemli devlet hizmetlerinde, vezirliklerde bulunan Ermeniler, Anadolunun kara gününde işgalci düşmanla birlik olup leş kargalığına soyunmuşlardı. Şimdi Suriye Kürtleri hıyanete, Ermeniden de erken soyunuyor. Suriye halkının kara gününde birlik olacağına, millet ölmeden miras taksimine kalkışıyor. Suriye halkı şehadete koşarken onlar, derisini post yapmak sevdasında. Bu da geçer ama, insanlık öldü diyecekler.
İnsanlık ayıbının yarası derin olur. Gün gelir faturası da çıkar. En pahalı post, devlet postudur. Artık bu vahşetler, ibret olup ümmeti uyandıran, Vağtesimu bi hablillahi cemian. Ve la teferregu... diyen, fiili ve güçlü bir çağrıdır.
Kabilecilik dönemi, zaruret olduğu çağlarda kaldı. Basit bir miras ihtilafında kardeşin kardeşi öldürdüğü bir dünyada, siyaseti ırkçılık gibi zayıf bir tabana oturtmak, İslâmı parçalama ve Osmanlı Cihan İmparatorluğunu çökertme fitnesinin tuzağıydı. Acılar ve ibretlerle tamamlandı. Dünyanın bu kadar küçüldüğü, maske renginden daha saf bir ırkın kalmadığı, kimin elinin kimin cebinde olduğunun dahi bilinemez olduğu bir dönemde devlet yapısını ırkçılığa oturtmanın, fitne ve istismardan başka bir anlamının kalmadığı gün gibi açıktır. Acı maceralarla bittiği görülmektedir. Bu fitneyle seraba koşanlar, başlarına getirecekleri yeni Saddam ve Esatların yakacakları zulüm ateşinde buluşup, kendim ettim, kendim buldum diyeceklerdir.
Bu dünya, bu harika nizam, sahipsiz başıboş devretmiyor. Onun için şair:
Yıldırım düşmek için ekser mualla tak arar;
Herkese gitmez bela, erbabı istihkak arar der.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.