Suriye ve bölgenin gerçekleri!..
Suriyede işlerin bu kadar uzaması ve devrimin hâlâ hedefine ulaşamamasının en önemli sebebi, Suriye ordusunun hava saldırılarıdır. Özgür Suriye Ordusuna bağlı direnişçiler, ellerindeki derme çatma silahlarla, Esede bağlı Suriye Ordusu ve özel kuvvetlerin karadan kullandığı top, tank, roket bataryaları gibi ağır silahları, omuzdan atılan RPG roketleri ve geçiş güzergahlarına yerleştirilen mayınlarla vuruyor. Tankları ve zırhlı araçları havaya uçurmak suretiyle büyük ölçüde etkisiz hale getirebiliyor. Ancak, hava saldırılarına karşı ağır kayıplar verildiği gibi ilerlemede de büyük zorluklar yaşanıyor.
Esedin emrindeki Suriye Ordusu ve özel birliklerin elinde bulunan Rus yapımı savaş uçaklarının yanında Rus ve Hint yapımı çeşitli modellerde saldırı helikopterleri bulunmaktadır. Despotçu diktatör Beşşar Esed, halkına karşı emrindeki bu hava gücünü acımasızca kullanarak toplu katliamlar gerçekleştirip ülkesini yakıp yıkıyor. Ekranlara yansıyan görüntüler Suriye halkının içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermektedir. İnsanlık onurunu ayaklar altına alan bu olaylar kelimenin tam anlamıyla bir vahşettir.
Karadan ilerleyen Özgür Suriye Ordusu, hava saldırılarıyla engelleniyor. Savaş uçakları ve saldırı helikopterlerinin ardı arkası kesilmeyen bombardımanı karşısında zorlanan direnişçilerin en büyük ihtiyacı, uçak ve helikopterlerine karşı kullanılan, bir kişi tarafından taşınabilen ve omuzdan ateşlenen, FIM-92 Stinger füzeleridir.
Direnişçiler, Suriye Halkının Dostları olan ülkelere Ya uçaksavar gönderin, ya da uçuşa yasak bölge uygulayın çağrısında bulunuyorlar.
ABD Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton, Türkiye ziyaretinde Suriyenin bazı kısımlarının uçuşa yasak bölge ilan edilebileceği mesajı vermesi muhalif grupların iştahını kabarttı. Suriye Ulusal Konseyi bir kez daha uçuşa yasak bölge ilan edilmesini istedi.
Eğer bu çağrıya kulak verilirse yani Uçuşa yasak bölge kararı çıkarılır ve de uygulama için bölgeye bir hava kontrol sahası oluşturulursa, veya Uçak ve Helikopterlere karşı savunma amaçlı uçaksavarlar gönderilirse o zaman Suriyedeki savaşın seyri değişir ve devrim daha hızlı hedefine ulaşır. Çünkü Suriye ordusu dağılmak üzere, kara savaşına sürülen askerler ve özel birlikler çok ciddi kayıplar vermektedir. Ancak bu beklentilerden hiçbiri yapılmaz ise hem savaş uzayacak hem de yıkımla beraber büyük insan kaybı yaşanacaktır.
İRAN DİPLOMASİ VE SİYASİ ALANDA GÜÇ KAYBEDİYOR
Bölgesel düzlemde, jeo-politik ve jeo-stratejik çıkarları Suriyedeki gelişmelerle ilişkili olan İranın politikaları zayıflıyor. Mezhepsel tandanslı politik çıkışları yüzünden İran, İslam dünyasında hem yalnızlaşmakta, hem de Müslümanlar arasındaki güvenirliği ve tutarsızlıkları sorgulanmaktadır.
İranın halkını katleden, ülkesini yakıp yıkan diktatörü Beşşar Esedi mezhebi yakınlığı nedeniyle desteklemesi ve de bölgedeki Şia unsurlarının öncülüğüne soyunması mezhepsel ayrışma ve cepheleşmeye sebep olmuştur. Bu olumsuz gelişmeler, beraberinde İrandaki İslami rejimi tartışılır hale getirmiştir.
En son, Suudi Arabistanın Mekke kentinde yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında bu gerçekler kendini göstermiş ve bölgedeki mezhepsel ayrılıklar bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Süreç içinde yalnızlaşan İran, kendini bir mezhep sınırları içinde hapsetmiş olduğu gibi siyasi ve diploması anlamda çok ciddi güç kaybına uğramıştır.
İran, Suriyenin üyeliğinin askıya alınmasını engelleyememesi bunun bir göstergesidir. Türkiyenin de aralarında bulunduğu 57 İslam ülkesinden oluşan İslam Konferansı Teşkilatı toplantısında, İranın tüm müdahaleleri sonuçsuz kaldığı gibi bir İslam Cumhuriyeti olan İranın zalim ve katliamcı tarafta yer alması ayrıca yadırganmıştır.
İranın Suriye ve bölgeye yönelik mezhepsel tutumunu adım adım bir mezhepsel cepheleşmeye gidiliyor yorumlarına ve tartışmalarına yol açmaktadır.
MEZHEPSEL SAVAŞ MI?
ALLAH KORUSUN...
Suriye üzerinden Ortadoğuda mezhebi kutuplaşmanın varlığı artık inkarı mümkün olmayan bir gerçektir. İranın, Irak ve Lübnan-Hizbullahını yanına alarak oluşturduğu cephe; Suriyedeki iç savaşa resmen taraf olmuştur. Diğer yandan İran basını ve hükümet çevreleri, yapmış oldukları açıklamalarında taraflılıklarını açık bir şekilde ortaya koyarak Suriyeli direnişçilerin terörist olarak ilan ediyorlar. Suriyede çok sayıda İranlı ve Lübnan Hizbullahçılarına bağlı milislerin savaşa öncülük etmeleri artık inkar bile edilmiyor.
Böylece Suriye üzerinden resmen ilan edilmese de mezhebi temele dayalı iki ayrı cephe oluşmuş durumdadır.
İran, Suriyedeki %15 Nusayri (Suriye Alevileri)nin silah gücüyle %75 Sünni kesime tahakkümünün devamı için var gücüyle uğraşırken karşı cephe; Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Sünni ülkeler, insan hakları ve özgürlükler bağlamında Esed karşıtı Sünni direnişin zaferi için desteğini sürdürüyor.
Bu cepheleşmenin bir de uluslararası boyutu var.
Batı destekli Sünni kesime karşı Rusya ve Çin kendi çıkarları açısından Şii tarafında yer alıyor. Bu ayrışma ve cepheleşmenin inançlarımız acısından doğru olup olmadığını düşünen bile yok. Bu durum Müslümanlar açısından fevkalade üzücü, utandırıcı ve de kahredicidir.
Şu bir gerçek; Suriyede Esed devrilip Baas rejimi yıkıldıktan sonra da bu ayrışma ve hesaplaşma devam edecektir.
Tek çare; bölgesel güç olma hesapları ve mezhepsel farklılıklar bir kenara itilerek, İslamın temel esasları doğrultusunda adaletli ve hakkaniyetli hareket etmek ve sorunlara çözüm aramaktır. Aksi halde emperyalizmin oyununa gelinmiş olacağı gibi Allah indinde herkes sorumlu olacaktır.
Bütün dünya Müslümanlarının duası ve beklentisi Kuran-i bir anlayışla İslamın evrensel değerleri etrafında bütünleşerek mezhepsel ayrılıkların aşılmasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.